ALTINCI BÖLÜM

TARTI (AMELLERİN TARTILMASI)



Kıyametin korkunç duraklarından biri de tartı ve amellerin tartılması durağıdır. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlardan uzak değiliz. Kimin de tartıları hafif gelirse işte onlar ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.” [1]

Karia suresinde ise şöyle buyuruyor: “Karia! Nedir o Karia?” Karia kıyamet demektir. Çünkü o da kalpleri korku ve dehşetle çalmaktadır. O halde mana şöyledir:

“Kıyamet! Nedir o kıyamet? O kıyametin ne olduğunu bilir misin? insanların ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğu, dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür. O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur. Ameli yeğni olana gelince işte onun anası Haviye'dir. Nedir o Haviye bilir misin? Kızgın ateş!” [2]

Bil ki amel tartısını ağırlaştırmak için hiçbir amel Resulullah'a ve Ehl-i Beytine (allah’ın selamı onların üzerine olsun) salavat göndermek ile güzel ahlak kadar etkili değildir. Ben burada salavatın fazileti hakkında bir kaç rivayet, güzel ahlak hakkında da üç rivayet ile bir kaç hikaye nakletmek istiyorum.

1-Şeyh Kuleyni muteber bir senetle İmam Bakır veya İmam Sadık'tan şöyle nakletmektedir:

“Teraziye, Muhammed ve Ehl-i Beytine salavattan daha ağır birer şey konmaz, bir kimsenin ameli tartıldığında tartısı hafif gelirse salavat eklendiğinde terazisi ağır olur.” [3]

2- Resulullah (s.a.a)'ten şöyle nakledilmektedir:

“Ben kıyamet gününde tartının yanında olurum, her kimin günahı çok olursa günah kefesi ağır gelir, bana gönderdiği salavatları koyunca bu defa iyilik kefesi ağır gelir.” [4]

3- Şeyh Saduk İmam Rıza (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Her kim günahlarını yok edecek bir şeye güç yetiremiyorsa, Peygambere ve Ehl-i Beytine günahları yok eden salavat göndersin.” [5]

4- Ravendi'nin “Da’vat” adlı kitabında Hz. Peygamber’den şöyle nakledilmektedir:

“Her kim sevgi ve şevkten dolayı gece ve gündüz üçer defa bana salavat gönderirse, Allah Teala da o gündüz veya gecede işlediği günahlarını bağışlar.”

5- Hakeza Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor:

“Rüyamda amcam Hamza bin Abdulmuttalib’i ve kardeşim Cafer bin Ebi Talib’i gördüm; önlerinde sedir ağacından bir kap vardı, bir müddet ondan yediler, daha sonra sedir üzüme dönüştü bir müddet de ondan yediler, daha sonra üzüm hurmaya dönüştü, bir müddet de ondan yediler, ben yanlarına giderek onlara şöyle dedim: 

“Babam size feda olsun, en faziletli amel olarak hangi ameli buldunuz?” Onlar şöyle dediler: “Babamız ve annemiz sana feda olsun, en faziletli amel olarak sana salavatı, hacılara su vermeyi ve Ali bin Ebi Talib'i sevmeyi bulduk.”[6]

6- Hakeza şöyle buyurmaktadır:

“Her kim bir kitapta bana salavat gönderirse, ismim o kitapta baki kaldığı sürece melekler sürekli onun için istiğfar ederler.”

7- Şeyh Kuleyni İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmektedir:

“Hz Peygamber’in adı zikredilince ona çok salavat gönderin, her kim Peygambere bir defa salavat gönderirse, Allah Teala ona meleklerden bin safta bin salavat gönderir. Ardından bütün canlılar da Allah ve meleklerin salavatı üzerine ona salavat gönderirler.

Dolayısıyla salavattan yüz çeviren gururlu ve cahildir; Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt'i ondan uzaktır.”[7]

Şeyh Saduk Mean'il Ahbar da, “Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygamber'e salavat gönderirler.”ayetinin tefsirinde İmam Sadık'tan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Allah'ın salavatı rahmet, meleklerin salavatı tezkiye, insanların salavatı ise duadır.”[8]

Aynı kitapta rivayet edildiği üzere ravi, “Biz Peygamber'e ve Ehl-i Beyt'ine nasıl salavat gönderelim?”diye sorunca, İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Salavatullahi ve salavat-u melaiketihi ve enbiyaihi ve rusulihi ve cemiy-i halkıhi ala Muhammed ve al-i Muhammed ve’s- selamu aleyhi ve aleyhim ve rahmetullahi ve berekatuh”(Allah'ın, meleklerin, 


nebilerin, resullerin ve bütün yaratıkların salavatı Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine olsun, Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi olsun.”

Ravi, “Peygamber'e salavat gönderenin sevabı nedir?”diye sorunca da şöyle buyurdular:

“Sevabı annesinden doğduğu gün gibi günahlardan arınmasıdır.” [9]

8- Şeyh Ebu’l Futuh-i Razi, Hz. Peygamber'den şöyle nakletmektedir:

“Mirac gecesi göğe ulaşınca, bin eli ve her elinde bin parmak bulunan bir melek gördüm; parmaklarıyla bir şeyler hesaplıyordu, Cebrail'e onun kim olduğunu ve neyi hesapladığını sordum, Cebrail şöyle dedi: “Bu melek yağmur tanelerine müvekkel kılınmış bir melektir, gökten yere inen yağmur tanelerini saymaktadır.”

O meleğe; “Allah'ın dünyayı yarattığı günden bugüne gökten yere kaç damla yağmurun yağdığını biliyor musun?” diye sordum, şöyle dedi:

“Seni hak üzere kullarına gönderen Allah'a andolsun ki, gökten yere kaç damla yağmur yağdığını bildiğim gibi, bundan kaç damlanın denize, kaç damlanın çöllere, kaç damlanın şehirlere kaç damlanın bağlara, kaç damlanın tuzlak beldelere, kaç damlanın ise kabirlere indiğini bile biliyorum.”

Böylece bu meleğin hesabındaki inceliğe şaşırıp kaldım, daha sonra o melek şöyle dedi: “Ya resulallah (s.a.a) bu hafıza, ilim, el ve parmaklara rağmen bir şeyi hiç sayamıyorum.”

Kendisine; “Sayamadığın o şey nedir?”diye sorunca da şöyle dedi: “Senin ümmetin bir yerde toplanıp adın anıldığında sana salavat gönderince ben onların sevaplarını sayamıyorum.” [10]

9- Şeyh Kuleyni, Cuma günü ikindi vaktinde söylenen, “Allahumme salli ala Muhammed ve âl-i Muhammed el evsiya’il merziyyine bi efzali salavatike ve barik aleyhim bi efzali berekatik ve’s- selamu aleyhi ve aleyhim ve rahmetullahi ve berakatuh.”salavatla ilgili olarak şöyle nakletmektedir:

“Her kim bu salavatı yedi defa söylerse Allah Teala bütün kulları sayısınca ona iyilik ihsan eder. O gün bütün amelleri kabul olur ve kıyamet gününde gözlerinin arasında nur olduğu halde haşr olur.” [11]

10- Bir rivayette de şöyle yer almıştır:

“Her kim sabah ve öğle namazlarından sonra “Allahumme salli ala muhammed ve al-i Muhammed ve accil ferecehum” derse Mehdi (a.s)'i derk etmeden ölmez.” [12]

Güzel ahlak hakkındaki bazı rivayetler ise şunlardır:

1-Enes bin Malik şöyle diyor: “Hz. Peygamber’in huzurundaydım, Peygamber (s.a.a)’in üzerinde kenarları kaba olan keten kumaştan bir elbise vardı, aniden bir Bedevi gelerek Hz. Peygamber'in elbisesinden hızla çekti ve bu çekiş Peygamber'in boynunda iz bıraktı, daha sonra şöyle dedi:

“Ey Muhammed! Benim bu iki deveme yanında olan mallardan yükle, zira bu mallar Allah'ın malıdır, ne senin ne de babanın malıdır.”

Hz. Peygamber ona cevap vermedi. Bedevi daha sonra şöyle dedi: “Mal Allah'ın malıdır ve ben de Allah'ın kuluyum.”

Peygamber (s.a.a); “Ey Bedevi sana şimdi kısas uygulayayım mı?”diye buyurdu.

Bedevi, “Hayır” dedi.

Peygamber (s.a.a); “Neden?”diye sordu.

Bedevi şöyle dedi: “Zira sahip olduğun ahlak üzere kötülüğe kötülükle karşılık vermezsin”

Hz. Peygamber güldü ve bir devesine arpa, diğer devesine de hurma yüklemelerini emretti. Ayrıca da onu affetti. [13]

Bu rivayeti bu makamda zikretmemin sebebi teberrrük içindir, Hz. Peygamber'in veya hidayet İmamlarının güzel ahlakını beyan için değildir.

Zira bizzat Allah Teala Kur’an'da Peygamber'i güzel ahlakla nitelendirmiştir. Şii ve Sünni alimler Hz. Peygamber'in siret ve güzel ahlakı hususunda bir çok kitaplar yazmışlardır. Dolayısıyla da benim burada bunu beyan etmem doğru değildir.

2- Usam bin Mustalak-i Şami'den şöyle nakledilmiştir: “Medine'ye girince Hz. Hüseyin'i gördüm, güzel ahlakı ve temiz yüzü beni şaşırttı. Hasedimden babasına karşı duyduğum buğz ve düşmanlığı açıklamak istedim, yanına vararak; “Sen Ebu Turab (Hz. Ali)’ın oğlu musun?”diye sordum.

“Evet” deyince kendisine ve babasına kötü laflar söyledim, buna rağmen bana merhamet ve duyguyla yaklaştı ve şöyle dedi: “Taşlanmış şeytandan Allah'a sığınırım, rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla.”

Daha sonra şu ayetleri okudu: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir, eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Çünkü o işitendir bilendir, takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda hatırlayıp hemen gerçeği görürler. Dostlarına gelince şeytanlar onları azgınlığa sürükler, sonra da yakalarını bırakmazlar.” [14]

Daha sonra şöyle buyurdu: “Yavaş ol, işlerini hafif ve kolay tut, Allah'tan benim ve kendim için bağışlanma dile, bizden yardım istiyorsan sana yardım edelim, ihsan istiyorsan ihsan edelim, irşat istiyorsan irşat edelim!” 

Usam şöyle diyor: “Ben bu küstahlığımdan pişman oldum, Hz. Hüseyin de pişmanlığımı anladı, daha sonra Yusuf'un kardeşlerini affetmesi makamında nazil olan şu ayeti okudu: “Bu gün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O merhametlileri en merhametlisidir.” [15]

Daha sonra bana, “Şam ehlinden misin?”diye sordu; “Evet” deyince de şöyle buyurdu: “Bize böylesine sövmek Muaviye'nin Şam ehli arasında bıraktığı bir uygulamadır, Allah bizi ve seni korusun, benden ne istiyorsan çekinmeden söyle, beni en iyi zannın üzere bulacaksın, inşaallah.”

Usam daha sonra şöyle diyor: “Bunca cesaret ve sövgülerime rağmen ondan gördüğüm güzel ahlak yüzünden o an yerin dibine batmayı istedim, yavaşça yanımdan ayrıldı, beni görmemesi için insanların arasına girdim, ama o günden sonra o ve babası benim en iyi dostum oldular.”

Keşşaf'ın yazarı “Bugün sizi kınamak yok” ayetinin tefsirinde Yusuf (a.s)'ın güzel ahlakı hususunda bir sürü rivayet nakletmiştir, bu rivayete göre kardeşleri Yusuf'u tanıyınca ona şöyle dediler: “Sen bizim sabah akşam birlikte sofraya oturmamızı istiyorsun, biz yaptıklarımızdan dolayı utanıyoruz.”

Yusuf onlara şöyle dedi: “Neden utanıyorsunuz? Siz benim izzet ve şeref sebebimsiniz, gerçi ben Mısır sultanıyım ama, onlar bana ilk zamanki gözle bakıyorlar ve diyorlar ki:

“Yirmi dirheme alınan kulu saltanata eriştiren Allah münezzehtir” Ben sizin vasıtanızla şeref elde ettim ve gözlerde büyüdüm, zira onlar sizin kardeşiniz olduğumu, köle olmadığımı İbrahim Halil'in torunlarından olduğumu böylece anlamış oldular.” [16]

Hakeza rivayet edildiği üzere Hz. Yakup Yusuf'a kavuşunca şöyle sordu: “Evladım, söyle bana başına neler geldi senin?” Yusuf (a.s) şöyle cevap verdi: “Babacığım bana kardeşlerimin değil Allah'ın ne yaptığını sor.”

 

3- Şeyh Müfit ve diğerleri şöyle nakletmiştir: “Medine'de ikinci halifenin evlatlarından bir adam sürekli İmam Musa Kazım (a.s)'a eziyet ediyor, kötü sözler söylüyordu. İmam'ı gördüğü zaman Hz. Ali'ye kötü davranıyordu.

İmam'ın dostları onu öldürmek için izin istediler, İmam onları engelledi ve, “O adam şu anda nerededir” diye sordu. Adamın Medine etrafında zıraatla uğraştığını söylediler.

İmam (a.s) bineğine binip onu görmeye gitti, İmam bineğine bindiği bir halde onun tarlasına girdi, adam İmam'a gelmemesini ve ekinine zarar vermemesini söyledi.

İmam (a.s) o şekilde yanına vardı ve oturdu, onunla gülümseyerek tatlı sohbetlerde bulundu, ona tarlası için ne kadar harcadığını sordu. Adam, “yüz eşrefi” harcadığını söyleyince, “ne kadar kar beklediğini” sordu. Adam gaybi bilmediğini, ama yaklaşık 200 eşrefi kazanmayı ümit ettiğini söyledi.

İmam (a.s) para kesesini açarak ona 300 eşrefi verdi ve şöyle buyurdu: “Bunu al ektiklerin de sana kalsın, Allah ümit ettiğin rızkı da sana verecektir.”

O adam kalkıp İmamın alnından öptü ve hatasını bağışlamasını istedi. İmam (a.s) gülümseyerek geri döndü, o günden sonra o adam her vakit İmam'ı gördüğünde, “Allah risaletini nereye koyacağını daha iyi bilemektedir” derdi.

Adamın arkadaşları; “Olay neden ibarettir; sen daha önceleri bundan başka sözler sarfediyordun?” dediklerinde adam şöyle dedi: “Dediklerimi duydunuz; şimdi de duyunuz” diyerek İmam'a dua etmeye başladı. Arkasaşları onunla düşmanlık yapmaya başladılar, o da onlara karşı aynı tavırı taındı.

Daha sonra İmam (a.s) ashabına şöyle buyurdu: “Benim yaptığım mı iyidir yoksa sizin yapmak istediğini mi iyidir? Şüphesiz ben az bir para ile onu ıslah ettim ve şerrini def ettim.” [17]