ALTINCI OTURUM

(28 Recep 1345 Çarşamba Akşamı)

Akşam gün batmadan önce, Ehl-i Sünnetin çok değerli, metin ve şerif tüccarlarından mütevazı ve sıcak kanlı birisi olan ve tartışmanın ilk gecesinden itibaren aralıksız olarak toplantılarda hazır bulunan sayın Gulam İmameyn gelerek uzunca sohbet ettiler. Sözünün özeti şu idi:

“Erken gelip zahmet vermemin sebebi, bazı şeyleri size bildirmektir. Dün geceki çok tatlı ve delillere dayalı beyanlarınızla bizden bir grup kimseleri kendinize cezp ettiniz, kalpler tamamen yumuşadı, bazılarının takıyye ederek söylemedikleri şeyleri sizler tam bir cesaretle, hakikatlerin yüzünü örten perdeleri bir bir kaldırıp edep sınırları dahilinde gerçekleri tanımamıza yardımcı oldunuz.

Dün akşam buradan gittiğimizde alimler bizim yoğun eleştirimize maruz kaldılar. Hatta birbirimize nezaket dışı sözler söyledik. Zorla ortalığı yatıştırdık, aramızda ciddi bir ihtilaf meydana geldi; bu gece beyler bize çok kızgın.”

Namaz vakti akşam ve yatsı namazlarını bize uyarak bizim gibi kıldılar. Katılımcılar yavaş yavaş gelmeye başladılar. Normal iltifatlar ve saygı sevgi atmosferinde içilen çaydan sonra cenabı Nevvab Abdülkayyum tarafından sohbet başladı.

Nevvab: Kıble sahip (Alicenap)! Dün geceki konunun eksik kalmaması için hepimiz, ayetin gerçek manasının beyan olunmasını ve konunun son bulmasını bekliyoruz.

Davetçi: Elbette ulema ister ve müsaade buyururlarsa.

Hafız: (Sinirli bir şekilde) Ne sakıncası var ki, eğer eksik tarafı varsa buyurun, dinlemeye hazırız.

Davetçi: Geçen gece edebi (Arap edebiyatıyla ilgili) delillerle bu ayetin Hulefa-i Raşidi’nin hilafeti hakkında olmadığını beyan ettik. Şimdi ise perdelerin kaldırılıp hakikatlerin açığa çıkması için konuyu başka bir açıdan ele alıp inceleyeceğiz.

Cenab-ı Şeyh Abdusselam sellemehullah Teala (Allah Teala ona selamet versin), geçen gece ayetteki dört sıfatın, dört halife ve hilafet sıralamasını gösterdiğini söylediler. Birinci olarak; her iki fırkanın büyük müfessirlerinden bu ayetin nüzulü hakkında böyle bir beyanda bulunan olmamıştır.

İkinci olarak; siz kendiniz daha iyi biliyorsunuz ki, sıfat mevsufu ile tam olarak mutabık olursa dikkate alınıp inayet olunur. Arada mutabakat yoksa gerçek mısdak oluşmayacaktır.

Eğer kendimizi ön yargıdan kurtarıp insaflı olarak araştırırsak, ayette mevcut olan sıfatların, tüm ümmetin içerisinde sadece Mevlamız Emir’ul- Müminin Hz. Ali (a.s) hakkında olduğunu göreceğiz. Bu sıfatlar, sayın Şeyhin sıfatlandırdıkları kişilerle kesinlikle uyum sağlamıyor.

Hafız: Hz. Ali (k.v) hakkında bunca ayet nakletmeniz yetmedi de, şimdi bu ayeti de beyan sihrinin zoru ile O’nun hakkında cari etmek mi istiyorsunuz? Buyurun bakalım, sıfatlar nasıl Hulefa-i Raşidin’le uyum sağlamıyor.
Hz. Ali’nin Şanı Hakkında Üç Yüz Ayet

Davetçi: Kur’an ayetlerini Mevla Emir’ul- Muminin hakkında bizim söylediğimizi buyurmanızla, konuyu karıştırmanıza şaşırıyorum. Biz göz boyamıyoruz. Sizin bütün büyük tefsir ve muteber kitaplarınızda, Hz. Emir’ul- Müminin hakkında nazil olan ayetler belirtilmiştir, bunları sadece biz nakletmiyoruz.

Hafız Ebu Naim İsfehani “Ma Nezele Min’el-Kur’an-i Fi Ali’yyin” (Kur’ân’da Ali Hakkında Nazil Olan Ayetler) ve Hafız Ebu Bekir Şirazi “Nuzul’ul- Kur’an-i fi Ali’yyin” (Kur’ân’ın Ali Hakkında Nazil Oluşu) adlı kitapları özel olarak yazmışlardır. Bunlar Şii midirler? Sizin imam Sa’lebi, 

Celalettin Süyuti, Taberi ve imam Fahri Razi gibi büyük müfessirleriniz ve İbn-i Kesir, Müslim, Hakim, Tirmizi, Nesai, İbn-i Mace, Davut, Ahmed bin Hanbel gibi büyük alimleriniz kendi kitaplarında, hatta mutaassıp İbn-i Hacer “Savaik” adlı kitabında Hz. Ali’nin hakkında nazil olan ayetleri nakletmişlerdir. Acaba bunlar Şii midirler?

Alimlerden bazıları, Örneğin: Taberani ve Muhammed bin Yusuf-u Genci eş- Şafii 62. babın evvelinde İbn-i Abbas’tan naklen ve Şam’ın muhaddisi ise kendi büyük tarih kitabında ve diğer alimler üç yüz civarında ayet, Hz. Ali (a.s) hakkında nakletmişlerdir. Acaba bunlar Şii miydiler, yoksa sizin büyük alimlerinizden midirler? Beyler, kınama ve pişmanlığa yol açmaması için, sözlerinizi biraz düşünerek beyan ediniz.

Bizim, Emir’ul- Müminin Hz. Ali (a.s)’ın makamını ispat etmede hadis uydurmaya ihtiyacımız yok ki zorla bir ayetin O’nun hakkında nazil olduğunu ispatlamaya çalışalım. O Hazret’in makamı gün gibi parlaktır; güneş bulutun altında (ebedi olarak) kalmaz.

İmam Muhammed bin Şafii diyor ki: “Ben Hz. Ali’nin haline şaşıyorum. Düşmanları (Emeviler, Nasibiler, Hariciler) kin ve nefret yüzünden O Hazretin fazilet ve menakıblerini nakletmiyorlar, dostları ise korkudan; yine de bütün kitaplar onun faziletleriyle doludur. O bütün toplantıların tadıdır.

Ama ayet-i kerimeye gelince; sihir yapmıyoruz. Biz sizin kendi muteber kitaplarınızdan delil getirdik ve getirmekteyiz.

Dikkat buyurduysanız, şimdiye kadar Şia kaynaklı hadisleri delil getirmedim. İnşaallah bundan sonra da getirmem. Hitabe ve vaizlerimde sürekli olarak; “Eğer Şia’nın bütün kitaplarını yaksalar bile Ehl-i sünnetin muteber kitaplarından mevlamız Emir’ul- Müminin Hz. Ali (a.s)’ın velayet makamını ve halifelik için öncelik hakkının O’nun olduğunu ispatlarım.” demişimdir.

Ama bu ayetle ilgili yorum sadece benim görüşüm değil ki sihir yapmış olayım. sizin kendi alimleriniz de bu görüşü tasdik etmişlerdir. Çok iyi hatırlıyorum, Iraklıların fakih ve müftüsü Şam’ın muhaddisi Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib” kitabının 23. babında Teşbih Hadisi’ni -Hz. Peygamber’in İmam Ali’yi peygamberlere benzettiği hadisi- naklederken şöyle diyor:

Peygamberin Hz. Ali’yi Hz. Nuh’a (a.s) benzetmesinin sebebi onun kafirlere karşı şiddetli ve müminlere karşı ise merhametli oluşudur. Zira Kur’ân-ı Kerim Hz. Ali’yi şöyle tanımlıyor:

“Onunla (Hz. Muhammed -s.a.a- ile) olan kafirlere karşı şiddetli, müminlere karşı ise merhametlidir.”

Ama Şeyhin bu sözüne gelince: “Vellezine meahu” (O’nunla birlikte olan) kelimesi Ebu Bekir hakkındadır. Şu delile göre ki: Ebu Bekir mağarada bir kaç gün Resulullah’ın yanında kalmıştır.”

Dün gece arz ettim ki; sizin kendi alimleriniz yazmışlardır ki, Resulullah (s.a.a) Ebu Bekir’i tesadüfen ve herhangi bir olay çıkmaması için kendisiyle birlikte götürdüler.

Faraza ki Resulullah (s.a.a) onu özellikle kendisiyle birlikte götürmüşler. Acaba birkaç günlük yolculukta Resulullah’ın hizmetinde olan bir kimsenin makamı, doğumundan itibaren Resulullah (s.a.a)’in eğitim ve terbiyesi altında büyüyen bir kimsenin makamıyla aynı seviyede olabilir mi?

Eğer insaf gözüyle bakacak olursanız, bu özellikte Hz. Ali (a.s)’ın Ebu Bekir ve diğer müminlerden daha evla olduğunu tasdik edeceksiniz. Zira Hz. Ali (a.s) çocukluğundan itibaren Resulullah (s.a.a)’in yanında ve O’nun eğitimi ile büyümüştür.

Özellikle de vahyin geldiği ilk günlerde O Hazretle beraber olan sadece Ali (a.s) olmuştur. Hz. Ali (a.s) Resulullah (s.a.a)’le beraber olduğu günlerde Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ebu Süfyan, Muaviye ve diğer bir çok kimseler tevhid dininden sapmış ve putperestlikte gark olmuşlardı.
Hz. Ali, Hz. Resulullah’a İlk İman Edendir

Sizin büyük alimlerinizden Buhari ve Müslim kendi sahihlerinde, imam Ahmed bin Hanbel Müsned’inde, İbn-i Abdulbirr “İstiab”ın 3. cildinin 32. sayfasında, İmam Ebu Abdurrahman Nesai “Hasais’ul- Alevi”de, Sibt bin Cevzi “Tezkire”nin 63. sayfasında, Şeyh Süleyman Belhi el-Hanifi

“Yenabi’ul- Mevedde”nin 12. babında Tirmizi ve Müslim’den, Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul”un 1. faslında, İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin 3. cildinin 258. sayfasında, Tirmizi “Cami”nin c. 2 s. 214’ de, Himvini 

“Feraid”de, Mir Seyyid Ali el-Hemedani “Meveddet’ul- Kurba”da, hatta mutaassıp İbn-i Hacer “Savaik”de ve diğer sizin büyük alimleriniz az bir kelime farklılığıyla Enes bin Malik’ten ve başkalarından nakletmişlerdir ki:

“Hz. Peygamber (s.a.a) Pazartesi günü peygamberliğe seçildi, Ali de salı günü O’na iman etti.”

Yine şöyle nakletmişlerdir:

“Peygamber (s.a.a) Pazartesi günü peygamberliğe seçildi, Ali de salı günü O’nunla namaz kıldı.”

“Ali, erkeklerden Resulullah’a ilk iman eden şahıstır.”

Yine Taberi kendi tarihinin c. 2, s. 241’inde, İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c. 3, s. 256’ında, Tirmizi “Cami”nin c. 2, s. 215’inde, imam Ahmed “Müsned”in c. 4, s. 368’inde, 

İbn-i Esir “Kamil”in c. 2, s. 22’sinde, Hakim Nişaburi “Müstedrek”in c. 4, s. 336’ında, Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 25. babında senetleriyle İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet etmişlerdir:

“(Resulullah’la birlikte) İlk namaz kılan Ali’dir.”

İbn-i Erkam’dan da şöyle nakledilmiştir:

“Resulullah’a ilk iman eden, Ali bin Ebi Talip’tir.”

Sizin muteber kitaplarınız, bu tür hadis ve rivayetlerle doludur, ancak örnek olarak bu kadarı yeterlidir.
Hz. Resulullah’ın Hz. Ali’yi Çocukluğundan Eğitmesi

Kendi büyük aliminiz Nuruddin bin Sabbağ el-Maliki “Fusul’ul- Muhimme”nin 16. sayfasında, Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul”un birinci faslında ve diğerlerinin de naklettiği şu sözlere özellikle dikkat etmeniz gerekir:

Bi’setten önce Mekke’de kıtlık olduğu bir yılda Resulullah (s.a.a) bir gün amcası Abbas’a şöyle buyurdular: “Ebu Talibin nüfusu çoktur, geçinmesi çok zorlaşmıştır. Gidelim her birimiz onun çocuklarından birinin bakımını üstlenelim ki amcamın yükü azalsın.”

Abbas bu öneriyi kabul ederek birlikte Ebu Talib’in yanına gittiler, geliş sebeplerini söylediler. O da bunu kabul etti. Abbas Cafer-i Tayyar’ın, Resulullah (s.a.a) ise Hz. Ali’nin sorumluluğunu üstlendiler.”

İbn- Sabbağ el-Maliki sonra şöyle diyor: “Ali sürekli Resulullah (s.a.a) ile beraberdi. Allah Teala, Hz. Muhammed (s.a.a)’i peygamberliğe seçtiğinde, Ali O’na iman etti ve O’na uydu. O zaman Ali daha on üç yaşındaydı. O, Hatice’den sonra Resulullah’a iman eden ilk erkektir.”