Hz. Ali, İlim ve Hikmet Kapısıdır

“Biz peygamberler miras bırakmayız” hadisinin merdut olduğu hakkındaki ikinci delilimiz ise Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in buyurduğu ve Sünni-Şii tüm Müslümanların ittifak etmiş olduğu şu hadistir: “Ben ilim şehriyim, Ali ise kapısıdır.” Hakeza: “Ben hikmet eviyim Ali ise kapısıdır.”

Akıl ve ilmin de gerektirdiği gibi Resulullah (s.a.a)’in ilim kapısı olan, O’ndan menkul hadisleri, özellikle de toplumun düzenini sağlayan miras gibi önemli hükümleri herkesten daha iyi ve kamil bilmek zorundadır. Aksi takdirde Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in ilim kapısının olmasının hiçbir manası kalmaz ve “İlim öğrenmek isteyen kapıdan gelmelidir.” buyurmasına gerek olmazdı.

Sizin muteber kitaplarınızda yer alan hadislere göre, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Hz. Ali’yi ümmetin en iyi hüküm vereni tanıtarak şöyle buyurmuştur: “Ali sizin en iyi hüküm vereninizdir.”

Hz. Peygamber (s.a.a)’in, hüküm vermede herkesten üstün olduğunu buyurduğu birisinin miras ve hukuktan habersiz olması düşünülebilir mi? Peygamber (s.a.a)’in bu konudaki hükümleri, O’na söylememiş olması mümkün müdür? Halbuki bilindiği gibi hüküm veren bir insanın, mirasın da içinde bulunduğu tüm hukuk ve fıkıh hükümlerini bilmesi gerekir.

Özellikle Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in şahsi işi sayılan miras hükmünü, Hz. Ali gibi O Hazretin ilim kapısı olan birisinin duymamış olması, Evs bin Hatsan veya Ebu Bekir bin Kuhafe gibilerin duymuş olması mümkün müdür?

Acaba sizin aklınız şunu kabul ediyor mu ki sıradan bir insan bile tam güvendiği birisini kendine vasi kılıp da ailesine bırakacağı miraslar hakkında ona hiçbir beyanda bulunmasın ve öte yandan yabancı birine şöyle veya böyle yapmasını emretsin?!

Halbuki bilindiği gibi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in bi’set nedeni, toplumu diri tutmak ve insanların dünya ahiret saadetini temin etmektir; Allah-u Teala da Hz. Ali’yi Peygamber (s.a.a)’in vasisi karar kılmıştır; Hz. Ali bundan da öte Peygamber (s.a.a)’in ilim ve hikmet kapısıdır. Tüm bunlara rağmen Hz. Peygamber (s.a.a)’in, toplum düzenini bozan böyle bir konuda Hz. Ali’ye bir şey söylememiş olması mümkün müdür?!

Şeyh: Bu iki konunun hiçbirisi bizce sabit değildir. Çünkü “Ben ilmin şehriyim” hadisini büyük alimlerimiz kabul etmemektedirler. Vesayet konusu da Ehl-i Sünnet alimlerinin ekseriyeti tarafından red edilmiştir ve kesin değildir. Zira Buhari ve Müslim kendi Sahih’lerinde, diğerlerinin de büyük alimlerden müsned olarak rivayet ettiğine göre Ümm’ül- müminin Aişe şöyle demiştir:

“Peygamber (s.a.a) hasta yatağında yatarken başı göğsüme dayalıydı ve bu şekilde dünyadan göçtü.”

Yani O Hazretin hiçbir şey vasiyet etmediğine şahit olmuştur. Peygamber (s.a.a) bir vasiyet etmiş olmuş olsaydı, Ümm’ül- müminin onu mutlaka duyar ve O’ndan rivayet ederdi. Dolayısıyla vasiyet konusu asla doğru değildir.

Davetçi: Mezkur hadis hakkında yanlıyorsun; zira her iki fırkanın da ittifak ettiği bir hadistir. Hatta tevatür derecesine yaklaşmıştır. Sa’lebi, Firuzabadi, Hakim Nişaburi, Muhammed Cezvi, Muhammed bin Cerir Taberi, Suyuti, Sehavi, Muttaki Hindi, Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii, Muhammed bin Talha eş-Şafii,

Kadı Fazl bin Ruzbehan, Menavi, İbn-i Hacer-i Mekki, Hatip Harezmi, Süleyman Kunduzi Hanefi, İbn-i Meğazili eş-Şafii, Deylemi, İbn-i Talha eş-Şafii, Mir Seyyid Ali Hemedani, Hafız Ebu Naim İsfahani, Şeyh’ul- İslâm Himvini, İbn-i Ebi’l- Hadid Mutezili, Taberani, Sibt bin Cevzi, imam Abdurrahman Nesai ve başkaları bunu rivayet etmişlerdir.

Vesayet konusu ve Peygamber (s.a.a)’den nakledilen rivayetler de tevatür derecesindedir. Dolayısıyla sadece inatçı, bağnaz ve taassup esiri insanlar reddedebilir.

Nevvab: Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in halifesi O’nun aile işleriyle de ilgilenen bir vasisi konumundadır. Nitekim halifeler hep bununla ilgilenmiş ve Peygamber (s.a.a)’in eşlerinin giderlerini karşılamışlardır. O halde Hz. Ali’yi vasiliğe özel olarak tayin ettiği nereden bellidir?

Davetçi: Doğru beyan ediyorsunuz, şüphesiz Peygamber (s.a.a)’in halifesi ve vasisi birdir. Daha önceki geceler hilafetin delil ve naslarını sizlere beyan ettim. Hz. Ali’nin vasiliği oldukça açık ve kesindir. 

Başkaları hile ve desiselerle uğraşırken, Hz. Ali (a.s) Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in gusül, kefen ve defin işleriyle uğraşıyordu. Daha sonra da Resulullah (s.a.a)’in yanında bulunan emanetleri kendisi sahiplerine vermeye başladı. Bunlar bütün alimlerin ittifak etmiş olduğu şeylerdir.