Hz. Ali’nin Ebu Bekir’e Delil Getirmesi

Nitekim başkalarının da yazmış olduğuna göre, Hz. Fatıma (a.s) hutbesini bitirdikten sonra Hz. Ali (a.s) muhacir, ensar ve Müslümanların huzurunda, camide Ebu Bekir’e dönerek şöyle buyurdular: “Neden Fatıma’yı babasından kalan mirastan mahrum ettin, oysa bilindiği gibi Fatıma daha Peygamber-i Ekrem (s.a.a) hayattayken Fedek’in sahibiydi?”

Ebu Bekir cevaben şöyle dedi: “Fedek Müslümanların malıdır, eğer Fatıma kendi mülkü olduğuna dair şahit getirirse kendisine veririm; aksi takdirde onu mahrum bırakırım.”

Hz. Ali (a.s) buyurdu ki: “Bizim hakkımızda, Müslümanlar arasında hükmettiğinden başka bir şekilde mi hükmediyorsun? Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmamış mı?: “İddia eden şahit göstermelidir; aleyhine iddia edilen ise yemin etmelidir.”

Sen Resulullah (s.a.a)’in sözünü reddediyor ve şer’i hükümlerin aksine Peygamber (s.a.a) zamanından beri malında tasarrufta bulunan Fatıma’dan şahit istiyorsun. Kisa ashabından biri olup hakkında tathir ayeti inen Fatıma’nın amel ve sözü hak değil midir?

Söyle bakayım, iki şahit Fatıma’nın (haşa) çirkin iş yapmış olduğuna şahitlik ederse ona ne yaparsın?”

Ebu Bekir; “Ona diğerleri gibi had uygularım” dedi.

Hz. Ali (a.s) ise şöyle buyurdu: “O zaman Allah katında kafirlerden olursun. Zira Allah-u Teala’nın Fatıma’nın temizliği ile ilgili tanıklığını reddetmiş olursun. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:

“Ancak Allah, siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”

Hz. Ali (a.s); “Bu Tathir ayeti bizim hakkımızda nazil olmamış mıdır?” diye sordu.

Ebu Bekir; “Evet, sizin hakkınızda nazil olmuştur.” dedi.

Hz. Ali (a.s); “Allah-u Teala’nın, tertemiz olduğuna şehadette bulunduğu Fatıma, değersiz bir dünya malı için yersiz iddia mı ediyor? Tertemiz kılınan insanın tanıklığını reddedip dabanına işeyen bir Arab'ın şehadetini mi kabul ediyorsun?” diye buyurdu.

Hz. Ali (a.s), bu cümleleri buyurduktan sonra üzgün bir halde evine döndü. Hazretin bu delilli konuşmaları halkı galeyana getirdi, herkes Allah-u Teala’ya yemin ederek Ali ve Fatıma’nın haklı olduğunu söylüyor ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in kızına karşı yapılan bu davranışın haksız olduğunu dile getiriyorlardı.

Ebu Bekir’in Minberde Konuşarak Hz. Ali ve Hz. Fatıma’ya Hakaret Etmesi


İşte burada İbn-i Ebi’l- Hadid’in rivayet ettiğine göre Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın delil üzere konuşması halkı galeyana getirince, Ebu Bekir hemen ardından minbere çıkarak şöyle dedi:

“Ey insanlar, kopardığınız bu velvele nedir? Herkesin sözüne inanıyorsunuz, şehadetini reddettiğimiz için bu sözleri beyan ediyorlar. Şüphesiz O (maazallah Ali, bazı nakillere göre Fatıma), şahidi kuyruğu olan bir tilkidir.

O maceracı ve fitnecidir; büyük fitneleri küçük göstererek halkı fitne ve fesada teşvik ediyor ve yakınları kendisiyle zina etmek isteyen Ümmü Tahhal (cahiliye döneminde yaşayan fahişe bir kadın) gibi zayıflardan ve kadınlardan yardım diliyor!”

Siz beyler sövgü ve hakarete inanamıyorsunuz, bu sözler küstahlık, sözlü ihanet ve hakaret değil midir? Hz. Ali veya Fatıma’yı tilki, tilkinin kuyruğu ve zinakar Ümmü Tahhal diye nitelendirmek, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in emrettiği ihtiram, sevgi, dostluk ve saygı göstermek midir?!

Siz beyler daha ne zamana kadar iyimserlik ve bağnazlık duygularından kurtulamayacaksınız. Ama bilindiği gibi zavallı Şiilere sıra gelince kötümser oluyor ve kendi kitaplarınızda yazılı olan geçekleri dile getirdiklerinden dolayı onları kafir ve Rafızî olarak ilan ediyorsunuz!

İnsaflıca Hüküm Vermek Gerekir


Neden hakikati görmek için hakkı görebilecek insaf ve basiret gözlerinizi açmıyorsunuz? Acaba Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sahabesi olan yaşlı birisinin böylesine çirkin sözleri sarf etmesi uygun mudur? Başıboş gezen serseri birinin sövmesiyle gece gündüz camide ibadet eden birinin sövmesi çok farklı şeylerdir. 

Muaviye, Mervan ve Halid gibilerin sövmeleri insanı o kadar üzmez. Ama bilindiği gibi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in mağara arkadaşı olan birinin ağzından bu sözlerin çıkması insanı derinden yaralar.

Beyler, biz de o zamanda yaşamadık, Ali, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Talha, Zübeyr, Muaviye, Mervan, Halid, Ebu Hureyre vb. gibilerin isimlerini sadece duyduk, hiçbirine özel ilgi ve düşmanlığımız yoktur.

Sadece hangisinin Allah-u Teala ve Resulünün dostu olduğuna dikkat ediyor ve onların amel ve sözlerine dikkat ederek hak üzere hüküm veriyoruz. Siz beyler gibi çabuk inanan insanlar değiliz. Yersiz yere kimseye teslim olmayız. İyimserlik üzere bir takım şeyleri görmezlikten gelemeyiz. Gördüğümüz kötü amelleri iyiye yoramaz ve onları savunamayız.

İnsan beyaz bir gözlük takacak olursa her rengi olduğu gibi görür; siyah, sarı ve kırmızı renkleri beyaz görmez. Siz beyler de beyaz nurlu ve insaflı bir gözlük takacak olur, sevgi ve kininizi bir kenara bırakırsanız, güzeli güzel, kötüyü de kötü görürsünüz. O zaman da Ebu Bekir gibi bir insandan bu tür sözlerin çıkmasını hoş görmezsiniz.

Kendini Müslümanların halifesi bilen ve bir zaman Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in yanında bulunan bir insanın makam ve mevki aşkına böylesine çirkin lafları ağzına almasını, hem de Allah-u Teala ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sevdiği iki insana söylemesini asla tasdik etmezsiniz.

İbn-i Ebi’l- Hadid’in Ebu Bekir’in Sözlerine Şaşırması


Bu tür davranışlara sadece biz değil insaf sahibi alimleriniz de şaşırmaktadırlar. Nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid, Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 4, s. 80’de şöyle diyor: “Halifenin bu sözlerine çok şaşırdım, üstadım Ebu Yahya Nakib Cafer bin Yahya bin Ebi Zeyd el-Basari’ye; Halifenin bu kinayeli sözleri kime yöneliktir? diye sordum. Üstadım şöyle dedi:

“Bu bir kinaye değil, apaçık bir kelamdır.” Ben; “Bu kadar açık olmuş olsaydı sormazdım.” deyince gülerek; “Ali bin Ebi Talib’e yönelik söylenmiştir.” dedi. Ben; “Bu sözlerin hepsi Ali’ye mi söylenmiştir?” deyince de; “Evet oğlum, o sultandı.” dedi.

İnsaflı beyler, ibret alınız ve insaf üzere hükmediniz. Eğer birisi sizin anne ve babanıza; tilki, tilkinin kuyruğu ve zinakar gibi sözler diyerek ihanet ederse, siz ondan rahatsız olmaz mısınız? Neden eleştirdiğimizi söylemeniz insafa sığar mı? Ama yine de imanımız sebebiyle sadece vaki olanları ve bizzat büyük alimlerinizin tasdik etmiş olduğu gerçekleri beyan ediyoruz.

Eğer birisi bu kadar cemiyet içinde size; “Hafız bey tilkidir, Şeyh de onun kuyruğudur, o falan fahişe kadın gibi konuşuyor!” derse rahatsız olup kızmaz mısınız?

Beyler, lütfen gözlerinizi kapamayın, insaf gözüyle Hz. Peygamber (s.a.a)’in mescidine bakın! Peygamber (s.a.a)’in mağara arkadaşı yaşlı bir adam halife adıyla Hazretin minberine çıkarak Ensar ve Muhacirler karşısında şöyle diyor: “(Haşa) Ali bin Ebi Talip tilkidir, Fatıma da tilkinin kuyruğudur (veya bazı ravilerin rivayetine göre tam tersi!) ve falan zinakar kadın gibi halkın arasında dolaşıyor!”

Emir’ul- Muminin Ali ve bizim mazlum büyük annemiz Fatıma (a.s)’ın halini artık siz düşünün! Allah-u Teala’ya and olsun ki, bunları naklederken bile tüm bedenim titriyor. Gördüğünüz gibi titreyerek ve yaşlı gözlerle konuşuyorum. Bu konuda daha fazla konuşacak halim kalmadı. Kalbimizde dert doludur, bırakın bunu başka bir zamana...

Acaba Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sahabesi ve halifesi olan birinin, hak sözler karşısında böylesine sövüp sayması ve Peygamber (s.a.a)’in emanetleri ve gerçek müminler olan kimselere hakarette bulunması doğru muydu? Şüphesiz sövüp saymak acizlerin işidir. 

Doğru bir sözü olmayan kimseler, karşısındakilere söverek kendilerini savunmaya çalışırlar! Hem de Hz. Ali gibi birine!...Tüm alimleriniz muteber kitaplarında Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Ali (a.s) hakkında şöyle buyurduğunu yazmışlardır:

“Ali hak iledir; hak da Ali ile dolaşıp durur.”

Böylesi bir insana önce sövüyor, sonra da O’nu tüm fitnelerin kaynağı olarak gösteriyor!...
Ali’ye Eziyet Peygamber’e Eziyettir

Tüm alimlerinizin kitaplarında da yer alan Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Ali ve Fatıma (a.s) hakkında ümmetine yaptığı tavsiyelerin neticesi bu muydu? Halbuki bilindiği gibi Peygamber (s.a.a) onların her ikisi hakkında buyurmuştur şöyle buyurmuştur: “Onları inciten beni incitmiştir; beni inciten ise Allah’ı incitmiştir.”

Yine buyurmuştur ki: “Ali’ye eziyet eden, bana eziyet etmiştir.”
Ali’ye Sövmek Peygamber’e Sövmektir

Bunlardan da yücesi tüm muteber kitaplarınızda yer aldığı üzere Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Ali’ye söven bana sövmüştür; bana söven ise Allah’a sövmüştür.”

Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii Kifayet’ut- Talib kitabının 10. babının başlarında, İbn-i Abbas’tan müsned olarak uzunca bir hadis rivayet etmektedir; ki Ali’ye söven bir grup Şam ehline karşı şöyle buyurmuştur: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum:

“Sana söven bana sövmüştür; bana söven ise Allah-u Teala’ya sövmüştür. Allah-u Teala’ya söven ise yüz üstü cehenneme atılacaktır.”

Bu hadisten sonra müsned olarak rivayet etmiş olduğu diğer hadislerin tümü de Ali’ye sövenlerin küfrüne delalet etmektedir. Nitekim onuncu babını şöyle adlandırmıştır: “el-Bab’ul- Aşr-i fi Küfr-i Men Sabbe Aliyyen” (Ali’ye Sövenlerin Küfrü Hakkındaki Bab)

Hakeza Hakim, Müstedrek c. 3, s. 121’de bu mezkur hadisi, son cümle hariç olduğu gibi nakletmiştir.

Bu hadisler gereğince, Ali’ye sövenler Allah-u Teala ve Peygamber-i Ekrem’e sövmüşlerdir O’nlara sövenler ise (Muaviye, Emeviler, Hariciler ve Nasibiler gibi) mel’un ve ateş ehlidirler.

Bu kadar yeter sanırım, kıyamet geç de olsa gelecektir. Mazlum büyük annemiz Hz. Fatıma (a.s) sessiz kalıp hesaplaşmayı kıyamet günü İlahi mahkemeye havale etmiş olduğu için biz de susuyoruz. Şimdi şahit olarak gösterdiğiniz hadisin (Biz peygamberler miras bırakmayız...) reddine dair getirdiğim delillere dönelim.