Hz.Peygamber’in Allah Teala’dan Hz.Ali’yi Kendisi İçin Vezir İstemesi

Davetçi: Şafii fakihi olan İbn-i Meğazili “Menakıb”da, Celaluddin Süyuti “Dürr’ül- Mensur” tefsirinde ve hadis ashabının imamı Ahmed Sa’lebi “Keşf’ul- Beyan” tefsirinde, Sibt bin Cevzi 

“Tezkire”de Velayet ayetinin bahsinde ve yine aynı kitabın 14. sayfasında Ebuzer ve Esma bint-i Umeys’ten (Ebu Bekir’in hanımı) şöyle söylediklerini naklediyor:

“Bir gün öğle namazını mescitte kıldık ve Resulullah da orada idi. Bir dilenci kalkıp yardım talebinde bulundu ve kimse ona bir şey vermedi. Bu arada namazda rüku halinde olan Hz. Ali parmağındaki yüzüğe işaret etti ve dilencide yüzüğü Ali’nin parmağından çıkardı.

Peygamber (s.a.a) bu manzarayı görünce, mübarek başını gökyüzüne doğru kaldırıp şöyle arz etti:

“Allah’ım! Kardeşim Musa senden istekte bulunarak şöyle dedi: Rabbim benim göğsümü genişlet, (risaletin tebliğinde) işimi kolaylaştır... ve kardeşim Harun’u işlerimde ortak kıl.”

O zaman Musa’ya şu ayet nazil oldu: “Biz senin isteğini kabul ettik ve kardeşin Harun’u sana vezir ederek, senin pazılarını güçlendireceğiz ve size bu alemde kimsenin ulaşamayacağı bir kudret ve hükümet size vereceğiz.”

Bu sırada Peygamber efendimiz şöyle arz etti:

“Allah’ım! Ben senin seçkin kulun ve peygamberin olan Muhammed’im; öyleyse göğsümü genişlet, işlerimi kolaylaştır ve Ehl-i Beytimden Ali’yi bana vezir kılarak sırtımı güçlendir.”

Ebuzer diyor ki, Allah’a and olsun, Peygamber’in duası tamam olmadan Cebrail nazil olarak; “Sizin veliniz Allah, Resulü ve namaz kılıp rüku halinde iken zekat veren müminlerdir.” ayetini Hz. Peygamber’e okudu.

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber’in duası kabul olmuş ve Hz. Ali de (Harun’un Musa’ya vezir olduğu gibi) O Hazrete vezir kılınmıştır.

Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul” kitabının 19. sayfasında, geniş açıklamalarla bu manaya değinmiştir.

Hafız Ebu Neim-i İsfehani “Munkabet’ul- Mutahharin” kitabında, Şeyh Ali Cifri “Kenz’ul- Berahin"de, İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”inde, Seyyit Şehabuddin “Tevzih’ud- Delail”inde, Celaluddin Süyuti “Dürr’ül- Mensur”da ve diğer birçok Ehl-i Sünnet uleması- ki vaktin darlığı nedeniyle onların adını zikretmiyorum- kendi tasnif ve teliflerinde bu hadisi nakletmişlerdir.

Bazıları bu hadisi Esma bint-i Umeys’ten (Ebu Bekir’in hanımı), diğer bazıları da sahabelerden nakletmişlerdir.

İbn-i Abbas diyor ki; Peygamber (s.a.a) ben ve Ali’nin elini tutuktan sonra dört rekat namaz kılıp ellerini gökyüzüne doğru açarak şöyle arz etti: “Allah’ım! Musa bin İmran (kardeşi Harun’un vezirliği, nübüvvet işinde ortak olması ve risaleti tebliğ etmesi için) senden istekte bulundu. Allah’ım! Ben Muhammed de senden istiyorum ki, göğsümü genişletesin, 

işlerimi kolaylaştırasın, sözümü anlayabilmeleri için dilimin düğümünü çözesin, ehlimden Ali bin Ebu Talib’i bana vezir kılasın, O’nun vasıtasıyla sırtımı güçlendiresin ve O’nu işlerimde bana ortak kılasın.”

İbn-i Abbas diyor ki o esnada bir münadinin şöyle dediğini işittim; “Ya Ahmed! İstediğin şeyi sana verdik.” O zaman Resul-ü Ekrem (s.a.a) Hz. Ali’nin ellerini tutarak ona şöyle buyurdu: 

“Ellerini gökyüzüne kaldır ve Rabbinden sana bir şeyler vermesi için istekte bulun.” Hz. Ali ellerini gökyüzüne doğru kaldırarak şöyle arz etti: “Allah’ım, kendi katında benim için bir ahit kıl ve benim için meveddet (muhabbet) icat et.” Bu sırada Cebrail nazil olarak Meryem suresinin şu ayetini getirdi:

“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar için Rahman (Allah) bir sevgi kılacaktır.”[5]

Ashap bu olaydan dolayı hayrete düşünce Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular: “Neden hayrete düşüyorsunuz, Kur’ân dört kısımdır; ondan dörtte biri biz Ehl-i Beyt hakkındadır, dörtte biri helaller hakkındadır, dörtte biri haramlar hakkındadır, dörtte birisiyse feraiz ve ahkam hakkındadır. Allah’a and olsun ki, Kur’ân’ın keraimi de Ali hakkında nazil olmuştur.”

Şeyh: Hadisin sahih olması onun sadece Ali (k.v) hakkında olmasına delalet etmez. Bu hadis, iki şanı yüce halife olan Ebu Bekir ve Ömer hakkında da söylenmiş olabilir. Kuz’at bin Suveyd İbn-i Ebi Melike’den o da İbn-i Abbas’tan Resulullah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Ebu Bekir ve Ömer bana nispetle Harun’un Musa’ya olan menzileti (konumu) gibidir.”

Davetçi: Sayın beyler, eğer biraz ravi ricallerine müracaat etmiş olsaydınız, kendinizi bu kadar zahmete düşürmezdiniz. Bazen Amudi, bazen de yalancı Kuz’a gibi kimselerin sözleriyle istişhat ediyorsunuz (delil getiriyorsunuz). Oysa sizin büyük alimleriniz, onun naklettiği hadisleri zayıf bilerek reddetmişlerdir.

Özellikle Allame Zehebi “Mizan’ul- İ’tidal”da Kuz’a bin Suveyd ve Ammar bin Harun’un hal tercümelerinde bu hadisi reddetmiş ve onun yalan olduğunu söylemiştir. Binaenaleyh, Kuz’a bin Suveyd kendi alimleriniz tarafından reddedildiğine göre ondan nakledilen hadisler de reddedişmiş demektir. 

Sayın beyler, Şia’nın bu hadisi tevatürle nakletmesine rağmen benim sizin büyük alimlerinizden naklettiğim raviler silsilesini, Kuz’a’nın naklettiği rivayeti yan yana koyarak mukayese edin ve daha sonra hangisinin daha doğru olduğuna kendiniz vicdanınızla karar verin.

(Söz buraya yetiştiğinde beyler saatlerine bakarak; “Biz sohbete dalarak saatten gafil olduk, saat gece yarısını geçmiştir, bu konuyu burada bırakalım, yarın kaldığımız yerden devam ederiz.” diyerek kalkıp iyi geceler deyip gittiler.)