İmam Hüseyin (a.s)’ın Mazlumiyeti Hakkında İngiliz Kadının Makalesi

19. y.y’da yazılan Fransızca bir ansiklopedide bir İngiliz bilgin kadının “Üç Şehit” adlı uzun makalesi yayınlanmıştır. O makalenin özeti şöyledir: “İnsanlık tarihinde üç kişi, hakkın yücelmesi için her fedakarlıktan daha üstün bir fedakarlık yapmıştır: Birincisi; Yunanlı hekim Sokrat’tır. İkincisi; Hz. İsa bin Meryem (a.s)’dır.

(Bu kadın Hıristiyan olduğu için Hz. İsa (a.s)’ın öldürüldüğüne inanıyor, ama biz Müslümanlar onun öldürüldüğüne ve asıldığına inanmıyoruz. Çünkü Kur’ân’ı Kerim Nisa suresi 157. ayetinde açıkça şöyle buyuruyor:

“Oysa O’nu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.”

Üçüncüsü; Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a)’in torunu Hz. Hüseyin’dir.”

Daha sonra şöyle devam ediyor: “Bu üç kişinin şahadet şekline ve durumlarına bakıldığı zaman, Hz. Hüseyin’in öteki ikisinden (Sokrat ve Hz. İsa) daha önemli ve daha güçlü olduğunu herkes onaylamaktadır. Bu yüzden O’na Seyyid’üş- Şüheda denmektedir. Çünkü Sokrat ve Hz. İsa (a.s) hak yolunda sadece kendi canlarını feda ettiler. 

Ama Hz. Hüseyin (a.s) vatanından uzak bir çölün ortasında, kimsenin elinin ulaşamayacağı bir yerde düşmanlar tarafından kuşatıldı ve en azizlerini hak yolunda feda etti. Onların her birini feda etmek, O’nun için kendi başını vermekten daha zordu. Kendi eliyle onları düşmanın önüne göndererek bu yolda kurban etti. 

İmam Hüseyin (a.s)’ın mazlumiyetine en büyük delil, kundakta daha süt emen çocuğunu kurban etmesidir. Süt emen çocuğa su istemek için getirdiklerinde, o aşağılık kavim su vermek yerine onu okladılar. Dünya tarihinde böyle bir şey görülmemiştir.

Düşmanın bu hareketi, Hüseyn’in mazlumiyetini ispat etti. İşte bu mazlumiyet gücüyle, güçlü Beni Ümeyye ailesinin izzetini yok ederek onları bütün alem önünde rezil etti. O’nun ve ailesinin fedakarlıkları sonucu, Muhammed (s.a.a)’in dini yeniden hayat kazandı.”

Alman doktor Martin, Fransız doktor Joseph vb.. gibi Avrupalı tarihçilerin hepsi, yazdıkları tarih kitaplarında Seyyid’üş- Şüheda Hz. Hüseyin (a.s)’ın kıyam ve fedakarlıklarının İslâm dinini canlandırdığını ve Beni Ümeyye’nin zulüm ve küfrüne engel olduğunu onaylamaktalar.

Eğer O’nun bu kıyamı olmasaydı, Beni Ümeyye tevhid dininin esasını tamamıyla ortadan kaldıracak ve alemde Allah, Peygamber, din ve şeriat adına hiçbir şey bırakmayacaklardı.
İstenen Sonuç ve Gerçeğin Ortaya Çıkması

Arz ettiklerim sözlerin neticesi şudur ki; insaflı dost ve düşman herkes, Hz. Seyyid’üş- Şüheda’nın (ruhlarımız ona feda olsun) kıyam ve savaşını, din için yapılan bir kıyam ve savaş olarak kabul etmekteler.

Bu bakımdan, İmam Hüseyin (a.s)’ın Şiaları, matem tutanları ve ziyaretçileri, O’nun Yezid’e karşı çirkin işler işlediğinden dolayı savaştığını duyunca, O Hazretin haram ve çirkin olan işlerin yapılmasına razı olmadığını anlıyorlar. İşte bundan dolayı Şialar, İmam Hüseyin (a.s)’ın sevmediği çirkin işlerden uzak durup yapılması farz olan amelleri titizlikle yerine getirmeye çalışıyorlar.

Şialar, İmam Hüseyin (a.s)’ın onca büyük musibet ve belalara rağmen Aşura günü -ki dünya tarihinde böyle bir şey görülmemiştir- namazını terk etmediğini, hatta öğle namazını cemaatle kıldığını duyunca ve tarih kitaplarında okuduklarında, İmam (a.s)’ın sevgisini kazanmak için farzları, hatta sünnetleri ciddiyetle yerine getirmeye gayret gösteriyorlar. Zira İmam (a.s)’ın sevgisini kazanmak, Allah’ın sevgi ve rızasını kazanmak demektir.

İmam Hüseyin (a.s)’ın kıyamının, bir makam elde etmek için gerçekleştiğini zanneden sizin gibi beyler, yanılmakta veya mugalata yaparak gerçeği saptırmak istiyorlar. Böylesi hadisler, sizin düşüncenizin aksine Şiaların ruhunu güçlendirip onları amele sevk ediyor. Özellikle bu konu genişçe anlatılır ve İmam (a.s)’ın şahadetinin felsefesi güzelce beyan edilirse, çok iyi sonuçlar doğurur.

Nitekim bizim kendimiz, sürekli böyle güzel neticelere şahit olmuşuz. Zira her yıl Muharrem ayında, halkın yas elbiseleri giyerek İmam Hüseyin (a.s)’ı anma merasimlerine kalabalık bir şekilde katılmaları ve alimlerin İmam (a.s)’ın kıyamının felsefesini açıklamaları neticesinde, şeytanın hilelerine aldanmış olan birçok gençler, İmam (a.s)’ın vücudunun bereketi ile tövbe edip doğru yola gelerek günahları terk ediyor ve gerçek Şiaların safına katılıyorlar.

(Söz buraya ulaştığında, toplantıda bulunanların çoğunun gözlerinden yaşlar akmaya başladı, meclise büyük bir sessizlik hakim oldu. Biz de bu oturumu sona erdirmek istiyorduk.)

Nevvab: Kıble sahip! Gerçekten bizi çok etkilendirdiniz. Resulullah (s.a.a)’in reyhanı olan çok fedakar insanı kısa süre içerisinde güzel bir şekilde anlattınız bizi minnettar ettiniz, ceddiniz Resulullah (s.a.a) size karşılık versin.


Şu anda burada herkesin İmam Hüseyin (a.s) için üzüldüğünü görüyorum. Bizi yararlandırdığınızdan dolayı Allah sizden razı olsun, sizi kendi lütuf ve rahmetine ulaştırsın.

Şimdiye kadar körü körüne başkalarının etkisinde kalıp o mazlum mevlanın ziyaretine gidemedik ve matem meclislerinde bulunamadık. Bu yüzden söylediğiniz faydalardan da mahrum kaldık. 

Bunun nedeni ise hatalı tebliğler, yersiz taassuplardan başka bir şey değildir. Bize diyorlar ki; O mevlayı ziyaret etmek ve O’nun matem meclislerinde bulunmak bidattir.

Gerçekten ne de güzel bir bidattir! İnsanı uyandırıyor, marifet sahibi ediyor. Peygamber’in Ehl-i Beytinin hakikatini ve İslâm’a hizmet edenleri insana tanıtıyor.
Ziyaretin Sevap ve Faydaları

Davetçi: Peygamber (s.a.a)’in pâk Ehl-i Beytinin matem meclisleri ve onların kabirlerini ziyaret etmenin bidat olmasıyla ilgili söylediğiniz sözlere gelince; kesinlikle o sözler Havariç ve Nasibilerden kaynaklanmıştır; alimleriniz de düşünmeksizin onlara uymuşlardır. Halbuki bidat; Allah’tan, Peygamberden ve Kur’ân’ın eşiti olan Peygamberin Ehl-i Beytinden gelmeyen her emirden ibarettir.

İmam Hüseyin (a.s)’a ağlamak ve O Hazreti ziyaret etmek hakkında Şiaların kitaplarının yanı sıra, sizin de güvenilir kitaplarınızda ve her iki fırkanın büyük alimlerinin yazdığı maktellerde, pek çok hadisler nakledilmiştir.

Onların bazılarına daha önce değindik. Şimdi, zamanın darlığını göz önüne alarak, bütün mekatil ve muteber hadis kitaplarında, İmam Hüseyin (a.s)’ı ziyaret etme hakkında nakledilen meşhur bir hadisi nakletmekle yetiniyorum:

“Bir gün Resulullah (s.a.a) Ümm’ül- Muminin Aişe’nin evindeydi. Bu arada İmam Hüseyin (a.s) geldi. Peygamber (s.a.a), onu kucağına alarak o kadar onu öpüp kokladı ki, sonunda Aişe (dayanamayarak) şöyle dedi: “Anam, babam sana feda olsun! Hüseyin’i ne kadar seviyorsun?”

 

Peygamber (s.a.a); “Onun ciğerimin parçası ve reyhanım olduğunu bilmiyor musun?” buyurarak ağladı.Aişe, ağlamasının nedenini sorunca, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Beni Ümeyye’nin, Hüseynime vuracakları kılıç ve mızraklarının yerini öpüyorum.”

Aişe: “Onu öldürecekler mi?” diye sordu.

Peygamber (s.a.a): “Evet; susuz ve aç olarak şehit edecekler. Benim şefaatim kesinlikle onlara yetişmeyecektir. O’nun şahadetinden sonra O’nu ziyaret edenlere ne mutlu!”

Aişe: “Ya Resulellah! Onu ziyaret edenin sevabı ne kadar olacak?”

Peygamber (s.a.a): “Benim bir haccım kadar.”

Aişe şaşırarak: “Sizin bir haccınız kadar mı?”

Peygamber (s.a.a): “Benim iki haccımın sevabı kadar.”

Aişe daha da şaşırınca, Peygamber (s.a.a): “Benim dört haccımın sevabı kadar.” buyurdular.

Resulullah (s.a.a) İmam Hüseyin (a.s)’ı ziyaret edenlerin sevabını durmadan artırıyordu. Aişe ise bu sevaplar karşısında şaşkın kalıyordu. Sonunda Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Aişe! Kim benim Hüseyin’imi ziyaret ederse, Allah Teala benim doksan hac ve doksan umremin sevabını o ziyaret edenin amel defterine yazar.” Artık Aişe bir şey demeyip sustu.

Beyler, Allah aşkına insafla hüküm verin. Resulullah (s.a.a)’in önemle tavsiye ettiği böyle bir ziyaret bidat mıdır? İmam Hüseyin (a.s)’ın kabrinin ziyareti ve O’nun matem merasimlerine gitmekle muhalefet eden ve buna bidat diyen kimse, kesinlikle Hz. Peygamber ve O’nun Ehl-i Beyti (a.s) ile düşmanlık etmektedir.