Emir sahiplerinden maksat, Ali ve on bir evladıdır

Fazla vaktimiz olmadığı için sadece bir kaçına işaret etmek istiyorum. Dikkat ettiğiniz gibi Ehl-i Beyt (a.s) ve özel sahabe yoluyla Şia alimlerinin rivayet etmiş olduğu mütevatir rivayetleri delil olarak göstermiyorum.

Aksine bizzat Ehl-i Sünnet alimlerinden rivayet edilen birkaç rivayeti örnek olsun diye nakletmek istiyorum. Bu konuda hüküm vermeyi de ilim, mantık ve insaf sahibi siz beylerin temiz kalbine havale ediyorum:

1- Himvini, Feraid’us- Simtayn’de şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a)’den nakledilen rivayetlere göre ayette geçen ulu’l- emr’den maksat, Hz. Ali (a.s) ve Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beyti’dir.”

2- İsa bin Yusuf Hemedani, Ebi’l- Hasan’dan, o da Suleym bin Kays’dan, o da Hz. Ali (a.s )’dan Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

“Benim ortaklarım Allah’ın itaatini kendi itaatine eş kıldığı ve haklarında; “Sizden olan emir sahipleri” diye beyan buyurduğu kimselerdir. Onların sözünden çıkmamanız gerekir. Onlara itaat ediniz.

Hüküm ve emirlerine boyun eğiniz.” Ben; “Ya Resulullah, ulu’l- emr kimlerdir?” diye sorunca da şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen onların ilkisin.”

3- Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinden Muhammed bin Mümin Şirazi İ’tikadat adlı kitabında şöyle rivayet ediyor: “Peygamber (s.a.a), Hz. Ali’yi Medine’de kendi yerine halife bırakınca; “Sizden olan emir sahipleri” ayeti Hz. Ali (a.s) hakkında nazil oldu.

4- Şeyh Süleyman Belhi, Yenabi’ul- Mevedde’nin 38. babını bu ayete has kılmış, Menakıb’dan Tefsir-i Mücahid’de şöyle yer aldığını rivayet etmiştir: “Bu ayet, 

Peygamber (s.a.a), Hz. Ali’yi Medine’de kendi yerine halife bırakınca Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur. Hz. Ali (a.s) bunun üzerine şöyle dedi: “Ya Resulullah, beni kadın ve çocuklara mı halife kılıyorsun?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen bana Harun’un Musa’ya olan konumunda olmak istemez misin?” Yani “Harun’u Allah-u Teala Musa’ya halife kıldığı gibi seni de bana halife karar kılmıştır.”

5- Şeyh’ul- İslam Himvini, kendi senetiyle Suleym bin Kays’dan şöyle rivayet ediyor: “Osman’ın hilafeti döneminde bir grup muhacir ve ensarı gördüm, oturmuş kendi faziletlerini konuşuyorlardı. Ali (a.s) da onlar arasında susmuş dinliyordu. Kendisine; “Ey Ali, sen de konuşsana.” dediler. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu:

“Bu rivayet ettiğiniz faziletleri Allah-u Teala sizin için mi ihsan buyurmuş, yoksa başkası vesilesiyle mi?”

Onlar: “Allah-u Teala Peygamber (s.a.a)’in vücudu vesilesiyle bizleri minnettar kılmıştır.” dediler.

Hz. Ali (a.s) bunu üzerine şöyle buyurdu: “Siz Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu bilmiyor musunuz?: “Ben ve Ehl-i Beyt’im Adem yaratılmadan 14. bin yıl önce Allah’ın kudretinde bir nur idik.

Allah-u Teala Adem’i yaratınca o nuru onun sulbünde karar kıldı ve yeryüzüne indirdi. Daha sonra gemide Hz. Nuh’un sulbünde karar kıldı. Daha sonra da ateşte İbrahim’in sulbünde karar kıldı. İşte böylece Allah-u Teala bizi asla haramzade olmayan anne ve babaların temiz sulbünde ve rahminde karar kıldı.”

Bedir ve Uhud ashabı şöyle dedi: “Evet biz de Peygamber (s.a.a)’den bunları duyduk.” Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu:

“Lütfen Allah aşkına doğru söyleyin, Allah-u Teala Kur’ân’da ilk iman edenleri diğerlerinden üstün kılmamış mıdır? Bilin ki hiç kimse benden önce Müslüman olmamıştır.”

Onlar: “Evet doğrudur.” dediler. Hz. Ali (a.s) yine şöyle buyurdu:


“Sizleri Allah-u Teala’ya and veriyorum ki “Hayırda önde olanlar, ecirde de öndedirler.”[6] ayeti nazil olunca Peygamber (s.a.a)’e bu ayetin kimler hakkında nazil olduğu sorulmadı mı? 

Bunun üzerine de Peygamber (s.a.a) şöyle buyuramadı mı?: “Allah-u Teala bu ayeti enbiya ve vasileri hakkında nazil buyurmuştur. Ben nebilerin ve resullerin en üstünüyüm. Vasim olan Ali de vasilerin en üstünüdür.”

Sizleri Allah-u Teala’ya and veriyorum, bilmiyor musunuz ki; “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ul’ul-emre (idarecilere) de itaat edin.”[7]

“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür, namaz kılan ve rüku ettikleri halde zekat veren müminlerdir.”[8]

“...Müminlerden başkasını sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız?...[9] ayetleri nazil olunca Allah-u Teala Peygamber (s.a.a)’e, namaz, zekat ve haccı tefsir etmiş olduğu gibi,

velayet sahibini tanıtmasını ve onlara velayeti tefsir etmesini de emretti. Peygamber (s.a.a) de bunun üzerine Gadir-i Hum’da beni insanlara veli tayin etti ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Allah-u Teala beni risaletle görevlendirince beni tekzip edecekler diye sıkıntı içindeydim.”

Daha sonra şöyle buyurdu: “Biliyor musunuz Allah-u Teala benim mevlamdır, ben de müminlerin mevlasıyım ve onlara kendi nefislerinden daha evlayım.”

Peygamber (s.a.a)’e; “Evet biliyoruz ya Resulellah” dediklerinde O Hazret benim elimden tutup şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, onun dostlarına dost, düşmanlarına da düşman ol.”

(Oturumlarda yaptığım açıklamalarda da ifade etmiş olduğum gibi buradaki “mevla” kelimesi, “tasarrufta evleviyet” manasınadır.)

Selman kalkıp; “Ya Resulellah, Ali’nin velayeti nasıldır?” diye sorunca da Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ali’nin velayeti benim velayetim gibidir. Ben kime kendi nefsinden daha evla isem, Ali de ona kendi nefsinden daha evladır.” Bunun üzerine de şu velayet ayeti nazil oldu:

“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, sizlere olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçtim.”

Ardından Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: “Dini kemale erdiren, nimeti tamamlayan, risaletime ve benden sonra Ali’nin velayetine rızayet gösteren Allah-u Teala ne de büyüktür!”

(Bu rivayet de “mevla” kelimesinin “tasarrufta evleviyet” manasına geldiğinin en büyük delilidir.)

Peygamber (s.a.a)’e; “Vasilerini bizlere açıkla!” dediklerinde de Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ali benim kardeşim, varisim ve benden sonra her müminin velisidir.

Sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin ve Hüseyin’in soyundan gelen dokuz imamdır. Kur’ân onlarladır ve onlar da Kur’ân’ladır. Onlar havuzda yanıma gelinceye kadar da asla birbirinden ayrılmazlar.”

Vakit olmadığı için kısa olarak arz etmiş olduğum bu uzun rivayetin ardından Suleym bin Kays’ın Menakıb’ından, İsa bin Seriy’den ve İbn-i Muaviye’den de üç rivayet nakletmektedir ki hepsinde de ulu’l- emr’den maksadın Ehl-i Beyt (a.s) İmamları olduğu kaydedilmiştir.

Ulu’l- emr’in manasını ispat etmek için şu zikrettiğim rivayetler yeterdir sanırım. İmamların isimleri ve sayıları hakkında da Ehl-i Sünnet’ten bir kaç rivayet nakletmek istiyorum. Bu konuda Ehl-i Beyt (a.s) İmamlarından rivayet edilen mütevatir rivayetlerden sarf-ı nazar ediyorum:

1- Şeyh Süleyman Belhi, Yenabi’ul- Mevedde’nin 76. babında Himvini’nin Feraid’us- Simtayn kitabından, Mücahid’den, o da İbn-i Abbas’dan şöyle rivayet etmektedir: “Na’sel adında bir Yahudi Peygamber (s.a.a)’in huzuruna vararak tevhid hakkında sorular sordu, Peygamber (s.a.a) de ona cevaplar verdi. Vakit olmadığı için bu soruları detaylı olarak zikretmiyorum. 

Na’sel Müslüman oldu ve şöyle dedi: “Ya Resulullah! Her Peygamber’in bir vasisi vardır, Peygamberimiz Hz. Musa, Yuşa bin Nun’u vasi seçmiştir. Sizin vasiniz kimdir? Bize söyleyin. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Benim vasim Ali bin Ebi Talib’tir. Sonra iki torunum Hasan ve Hüseyin’dir. Ondan sonra da Hüseyin’in soyundan dokuz kişidir.”

Na’sel; “Lütfen adlarını da bize söyleyin.” deyince Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Hüseyin’den sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Muhammed, Muhammed’den sonra oğlu Cafer, Cafer’den sonra oğlu Musa, Musa’dan sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Muhammed, Muhammed’den sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Hasan, Hasan’dan sonra oğlu Hüccet Muhammed Mehdi’dir. Bunlar on iki kişidir.”

Peygamber (s.a.a), dokuz İmamın isimlerini, her İmamın ölümünden sonra yerine oğlunun geçeceğini ve en son İmamın Hz. Mehdi olduğunu açıkça beyan etmiştir. Her birinin şahadetinin keyfiyeti sorulmuş, Peygamber (s.a.a) de cevap vermiştir.

Bunun üzerine de Na’sel şöyle dedi: “Allah’tan başka tanrı yoktur. Şüphesiz ki sen Allah’ın Resulüsün ve şahadet ederim ki onlar senden sonraki vasilerdir.”

Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular:

“Onları sevenlere ve onlara tabi olanlara ne mutlu! Onlara buğz eden ve muhalefet edenlere de eyvahlar olsun!”

Bunun üzerine Na’sel şu şiiri okudu:

Allah’ın rahmeti sana olsun,

Ey yüce makam sahibi ve hayırlı insan.

Sen seçilmiş Peygambersin, Haşimilik iftiharın.

Seninle doğru yola erişme bulduk,

Seninle ateşten kurtuluşu ümit ederiz.

Halifelerin on ikiyle adlandırıldı.

Allah-u Teala mertebelerini yüce kıldı,

Her türlü ayıptan münezzeh kıldı.

Onlara dost olan kurtulur,

Düşman olan zarar eder.

On ikincisi beklenen Mehdi’dir,

Zuhuruyla kendine susayanları suvarır.

Ehl-i Beyt’in itaati emredilen seçkinlerdir,

Onlardan yüz çeviren cehennemde ebedi kalır.

2- Hace Kelan Yenabi’nin 76. babında Harezmi’nin Menakıb’ından naklen Vasile bin Eska bin Karhab’dan, o da Cabir bin Abdullah’tan, Ayrıca Ebu’l- Mufazzal Şeybani, Muhammed bin Abdullah bin İbrahim Şafii’den ve o da kendi senetiyle Cabir Ensari’den şöyle rivayet etmektedir: “Cündeb bin Cünade bin Cübeyr adlı bir Yahudi Peygamber (s.a.a)’in huzuruna vararak tevhid hakkında sorular sordu.

Peygamber (s.a.a)’den aldığı cevaplar üzerine Müslüman oldu ve şöyle dedi: “Dün akşam rüyamda Hz. Musa’yı gördüm bana şöyle dedi: “Muhammed Hatem’ul- Enbiya’nın eliyle Müslüman ol ve O’ndan sonraki vasilerine tabi ol. 

Beni İslâm’la şereflendiren Allah-u Teala’ya hamd olsun. Lütfen bana vasilerini de tanıt ki onlara itaat edeyim.”

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: