İlim İki Kısımdır; Zatî ve Arazî

Biz Şii Müslümanların inancına göre ilim iki kısımdır. zati ve arazi (ilineksel).

Zati ilme asla arazi/ilineksel ilim nüfuz edemez. Bütünüyle Allah-u Teala’ya özgüdür. Biz de o ilmi sadece icmalen ispat edebiliriz, apaçık gerçeğini tasavvur edemeyiz. Yaptığımız takdir ve tabirler kelimelerin darlığındandır. Yoksa beşerin aklı bu zati ilmi asla tasavvur edemez.

İkinci kısım ise arazi/ilineksel ilimdir ki Peygamber (s.a.a), ümmet, İmam ve me’mum hiç kimse bir ilme bizzat sahip değildir. Onlara daha sonradan ihsan edilmektedir. Bu tür arazi/ilineksel ilimler iki kısımdır. Tahsili/kesbi ve Ledünni/Vehbi... Bu iki tür de Allah-u Teala’nın rabbani feyizlerindendir.

Tahsil eden bir öğrenci Allah’ın feyzi olmaksızın bir yere varamaz. Ne kadar zahmet çekse de alim olamaz. Allah-u Teala teveccüh ederse ve öğrenci de okula gidip zahmet çekerse o çektiği zahmetler ölçüsünce feyiz elde eder. İkinci kısım ilineksel ilme de ledünni ilim diyorlar. Yani vasıtasız feyiz elde edilmesini ifade ediyorlar. Tahsil ve harf telkini olmaksızın bizzat Allah-u Teala tarafından ihsan edilmektedir.

Nitekim Kehf suresi 65. ayette şöyle buyurulmaktadır:

“Yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.”

Şiilerden hiç kimse gayb ilmini bilmenin Peygamber (s.a.a) veya İmamların bir parçası olduğunu iddia etmemiştir. Yani İmam ve peygamberler de Allah-u Teala gibi zatları gereği bir ilme sahip değillerdir.

Böyle bir iddia da bulunan kafirdir. Biz Şiiler bundan uzağız. Ama bizim inandığımız şu ki Allah-u Teala mecbur ve mahdut değildir, istediğini yapan ve mutlak kudret sahibidir. İrade etmiş olduğu takdirde kullarından istediğine ilim ve kudret ihsan edebilir.

Ama bazen beşeri bir öğretmen de herhangi bir vesileyle, bazen de vesilesiz ve aracısız feyiz vermektedir. O vasıtasız ilmi, ledünni ve gaybi ilim olarak adlandırıyoruz. Onlar okula gitmeden ve hiçbir öğretmen tutmadan İlahi feyizden nasiplenmektedirler. Şairin tabiriyle:

Benim Sevgilim okula gitmedi, yazı yazmadı.

Gamzeyle yüzlerce öğretmenin öğrencisi oldu.

Şeyh: Bu sözleriniz doğrudur. Ama Allah’ın iradesi doğal olmayan böyle bir şeye taalluk etmez. Allah-u Teala gayb ilmini öğretmensiz kimseye ihsan etmez.

Davetçi: Zaten yanlışınız da buradadır. Biraz olsun düşünmüyorsunuz. Hatta bizzat kendi alimlerinizin aksine sözler beyan ediyorsunuz. Halbuki konu açıklamaya bile gerek kalmayacak kadar apaçık ortadadır. Allah’ın seçtiği enbiya ve evsiyasına kendileri için gerekli olan gayb ilmini ihsan etmiş olduğu hususunda hiçbir şek ve şüphe yoktur.

Şeyh: Açıkça insanlardan gayb ilmini reddeden bu ayetler karşısında deliliniz nedir?

Davetçi: Biz de Kur’ân-ı Kerim’in bu ayetlerine muhalif değiliz; zira Kur’ân-ı Kerim’in her ayeti özel bir şey için inmiştir. Durum gereği bazen olumlu, bazen de olumsuz nazil olmuştur. Bu yüzden alimler Kur’ân hakkında şöyle demiştir: “Kur’ân-ı Kerim’in ayetleri bazısı bazısını güçlendirir/teşdit eder.”

Bazen de sürekli Peygamber (s.a.a)’den mucize isteyen ve bununla nübüvvet makamını oyuncak haline getirmek isteyen kafir ve müşrikler karşısında nefy ayetleri nazil olmuştur. Ama konunun aslını ispat etmek için de gerçekler ortaya çıksın diye ispat edici ayetler nazil olmuştur. Alimlerinizin hatta yabancıların bile teveccüh etmiş olduğu birçok tarihi, rivai ve Kur’âni deliller vardır.

Şeyh:Kur’ân’da bu konuda olumlu ayetlerin olduğunu söylemeniz çok ilginçtir. Lütfen örnek verir misiniz?
Peygamber ve Vasilerin Gayb İlmini Bilmelerine Dair Kur’an’dan Deliller

Davetçi: Şaşırmayınız, kendiniz de biliyorsunuz. Ama tasdik etmeniz lehinize değildir. Hilafet makamını ispat konusunda sizi zor duruma düşürmekte veya atalarınıza uymanız sizi şaşırmaya zorlamaktadır.

Evvela; Cin suresinin 26-28. ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır:

“O, gaybi bilir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz). Ancak, elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) hariç.

Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar ki böylece onların Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir sayıp-tespit etmiştir.”

Bu ayet Allah’ın seçtiği peygamberlere gayb ilmini verdiğinin en büyük delilidir.

İkinci olarak; Âl-i İmran suresinden okuduğunuz ayetin sadece baş tarafını okudunuz, sonunu kıraat etmediniz. Şimdi bizim sözümüzü ispat eden bu ayetin tümünü okumak istiyorum. Allah Teala buyuruyor ki:

“Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğine ayırt eder. O halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder, takva sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır.”[9]

Bu iki ayet açıkça Allah’ın seçtiği peygamberlerine kendi izniyle gayb ilmini bildirdiğini ifade etmektedir. Buradaki ilim Allah-u Teala’ya özgü olan gayb ilmi olmasaydı ayetteki “illa” (fakat, sadece) edatının bir anlamı olmazdı ve “fakat Allah elçilerinden dilediğine” diye buyurmazdı. 

Anlaşıldığı üzere burada bir istisna vardır. Ayrıca istisna etmiş olduğu kimselerin de elçiler yani peygamber ve vasiler olduğunu açıkça beyan etmiştir.

Nitekim Hud suresi 51. ayette de şöyle buyurmaktadır:

“(Resulüm!) İşte bunlar sana vahiy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin.”

Şura suresi 52. ayette de şöyle buyurmaktadır:

“İşte böylece sana da emrimizden bir vahy ettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık.”

Eğer alemde gayb ilminin Allah-u Teala tarafından ihsanı olmasaydı, o halde peygamberler nasıl işlerin gerçeğini haber veriyor ve insanları iç hayatlarından haberdar kılıyorlardı. Nitekim Al-i İmran suresinin 49. ayetinde Hz. İsa’nın İsrail oğullarına açıkça şöyle dediğini haber vermektedir:

“Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.”

İnsanların evinin içinden haber vermek gayptan haber vermek değil midir? Eğer bu konudaki bütün ayetleri burada okuyacak olursak, meclisin vaktini alırız. Örnek olsun diye bu kadar yeter sanırım

Şeyh: Sizin bu tür görüşleriniz sebebiyle sahtekarlıklar ve hokkabazlar toplumda yaygınlaşmıştır. Bazıları gayptan haber verdiklerini iddia ederek toplumda birçok sefaletlere sebep olmaktadır.

Halkı saptırarak onları apaçık gerçekten uzaklaştırmaktalar.
Gayp İlmini, Her Vesile ve Sebeple İddia Edenler Yalancıdırlar

Davetçi: Hak inançlar asla sefalete neden olmaz, insanları kötü yola çeken cehalettir. Eğer Müslümanlar bilgili olurlarsa ve Peygamber (s.a.a)’in emirleri doğrultusunda ilim ve alimlerin peşinden gidecek olsalar, özellikle Kur’ân’ı iyi bilirse ve ilmin kapısı ilk günden kapanmamış olsaydı asla cahil insanların peşinden gitmez her kurt ve tilkilere de yem olmazlardı.

Böylece Kur’ân-ı Kerim’in emriyle yola çıkarak sahtekarlara kanmazlardı. Zira ayette geçen “illa men’irteza min resul” (Peygamberlerden razı olunan hariç) tabiri, açıkça Allah-u Teala’ya özgü gayb ilminin, sebepsiz ve araçsız olarak sadece Peygamberlere özgü kılındığına delalet etmektedir.

Eğer bir kimse Peygamber (s.a.a) veya İmam olmadan Allah-u Teala’ya özgü gayb ilmine mazhar olduğunu iddia ederse, kesinlikle iftira ve yalancıdır. Kur’ân’a uyan arif ve alim Müslümanlar, onların tarafına gitmez ve asla onlara kanmazlar.

Çünkü onlar Kur’ân ve Kur’ân’ın gerçek sahipleri olan Ehl-i Beyt (a.s) dışında hiç kimsenin peşinden gitmezler.

Özetle Peygamber (s.a.a) ve O’nun tertemiz vasileri dışında bu ümmetten her kim gayb iddiasında bulunursa ve her sebep ve vesileyle gayptan haber verdiğini iddia ederse sahtekar, hokkabaz ve yalancıdır.

Şeyh: Peygamberler vahiy nüzulünün merkezi olduğu için (sizin deyiminizle) gayb ilmine sahip olabilirler. Efendimiz Ali (k.v.) peygamber miydi veya bu işte peygamber ortağı mıydı ki gayb ilmini bilsin?