24:Cemel'den Önce

Ömrüm hakkı için, hakka karşı duranlara, azgınlığa ayak basanlara karşı savaşmaktan hiç çekinmem, hiç gem kasmam. Allah kulları, korkun, çekinin Allah'tan; Allah'a sığının mekrinden; size apaçık duran, apaydın olan yola düşün, gitmeniz gereken yöne yönelin. Hemencecik üstünlüğe eremezseniz,[39] ilerde erersiniz; Ali vaad ediyor bunu size; borçlu olsun size.
* * *
33:Cemel savaşından önce savaşa giderlerken Abbasoğlu Abdullah, Zikaar'da, huzurlarına girmişti. Hazret, ayakkabısını tâmir ediyordu. Abdullah diyor ki: Bana, "Bu ayakkabının değeri nedir" buyurdular. Değeri yok ki dedim. Buyurdular ki: Andolsun Allah'a ki: "Bu ayakkabı, size Emir olmaktan daha da sevgilidir bana; ancak gerçeği ayak üstünde durdurmak, batılı gidermek için bu Emirliği kabûl ediyorum" Ondan sonra kalkıp minbere çıktılar, buyurdular ki:
Gerçekten de noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, Muhammed sallallahu aleyhi ve âlihi vesellemi gönderdiği vakit Araplar içinde ne bir kitap okuyan vardı; ne bir peygamberlik iddiâ eden. O, onları sürdü, yürüttü de her birini, lâyık olduğu yere koydu; kurtuluş yerine ulaştırdı; mızrakları dümdüz durdu; halleri düzeldi; ıstırapları yatıştı. Andolsun Allah'a ki ben, bu orduyu sürenlerdenim; onlarla savaştan yüz çevirip kaçtılar; bense ne âciz oldum, ne korktum; hâlâ da o çeşit gitmedeyim, o çeşit yürümedeyim, Mutlaka batılı deler, yararım da yanından, yöresinden hak çıkar, yüz gösterir.
Kureyş'le ne işim var benim; andolsun Allah'a ki onlar kâfirdiler, savaştım onlarla; şimdi de sınanmalara düştüler, doğru yoldan şaştılar; gene savaşacağım onlarla: Dün onlarla görüşüp konuşmadaydım; nitekim bugün de görüşüp konuşmadayım onlarla.
* * *
231:Vâkıdî'nin "Kitâb'ül-Cemel"de zikrettiği gibi Basra'-ya giderlerken Zikaar'daki hutbelerinde buyurdular ki:
Emredildiği şeyi açıkladı, bildirdi; Rabbinin elçiliğini yaptı, hükümlerini tebliğ etti. Allah önceki toplulukların gediğini onunla onardı, ayrılığı onunla birleştirdi; gönülleri hırsla dolduran, kalplerde gizlenen kini alevleyen, yakan düşmanlıktan sonra yakınların arasını onunla uzlaştırdı.

 

170:Basra'ya yaklaştıkları sırada, işin gerçeğini anlamak ve şüpheyi gidermek üzere Basralıların gönderdikleri birisi geldi. Bu zâtın adı Küleyb-i Cermi'ydi. Hazret ona, hak üzere olduğuna dâir bâzı sözler söyledi; sonra, biat et buyurdu. Adam, ben toplumun elçisiyim; onlara dönünceye dek bir şey yapamam dedi; Hazret buyurdular ki:
Onların seni, yağmur yağan, ot biten, çayırı-çimeni bol olan bir yer aramak üzere gönderdiğini görüyor musun? Döner, onlara çayır çimeni filan yerde diye haber verirsen onlar da senin sözüne uymazlar, kurak bir yere yönelirlerse o vakit ne yaparsın?
(Cermî dedi ki):
Onları bırakır sulak, çayırlık, çimenlik yer neresiyse oraya giderim. Hazret buyurdular ki:
Öyleyse uzat elini.
Cermî dedi ki: Andolsun Allah'a, bana kesin delil gösterdikten sonra artık duramadım, ona biat ettim.