Akıllı kişinin görür gözü, işinin sonunu görür; onun önünü, sonunu, iyisini, kötüsünü bilir.

Çağıran çağırır insanları; güden güttü onları; icâbet edin çağırana, uyun çobana.
Fitnelerin denizleri coştu kabardı; bidatler sünnetlerin yerine geçti, kabûl edildi. İnananlar sustular; halkı saptıran yalancılar söze başladılar.
Oysa ki biziz Rasûlullâh'ın libâsı, eşi dostu. Biziz hazînesinin hazînedarları ve kapıları. Evlere kapılardan girin ancak, kapılarından girmeyenlere hırsız denir muhakkak.
(Bu Hutbeden:)
Onlardadır (Ehlibeyt) Kur'ân'ın yücelikleri; onlardır Rahmân'ın defineleri, hazineleri. Söylerlerse doğru söyler-ler, gerçeklenirler, susarlarsa kimse onlara karşı söz söyle-yemez. Toplumun başına geçenin doğru söylemesi, aklını başına devşirmesi gerek.
Hepinizin de âhiret evlâdı olmanız icab eder; çünkü herkes oradan gelmiştir, oraya gider. Can gözüyle bakan, görüp iş işleyen, işe başlarken o işin kâr mı getirecek, zarar mı verecek, bilip görmesi gerekir. Kâr getirecekse işlemeli, zarar verecekse bırakmalı. Çünkü bilgisiz işe girişen, anayolda gitmeyene benzer; yol aldıkça, elde edeceği şeyden uzaklaşır. Bilgiyle işe girişense, apaçık anayolda gidene benzer. Demek ki bakanın görmesi gerek; yol mu alıyor, yoldan mı kalıyor?
Bil ki her şeyin görünüşü, ona benzer bir iç yüzü olduğuna delâlet eder. Bir şeyin dış yüzü temizse iç yüzü de temizdir; fakat dış yüzü pis mi, iç yüzü de pistir. Gerçek Rasûl, Allah'ın bir kulunu sever, amelini sevmez; bir ameli de sever, işleyeni sevmez.[9]
Bil ki her işin bir bitkisi vardır; her bitki, köke muhtaçtır; çeşitli sulara muhtaçtır. Hangi bitki iyi suyla sulanırsa iyi boy atar, meyvesi tatlı olur. Sulanması kötü olanın boy atması da kötüdür, meyvesi da acı.[10]
* * *
187:Babam, anam fedâ olsun onlara, onların adları gökyü-zünde bilinmektedir, kendileri yeryüzünde bilinmekte. Bekleyin o zamanı ki işleriniz tersine döner, aranızdaki bağlar kopar; içinizden kadri küçük kişiler size hükmeder.
Bunlar, o zaman olur ki inanana, kılıç vurulması, helâlinden elde edilen paradan, puldan daha kolay gelir; verilen ecir, para, pul, onu verenden daha değerli görünür. Bunlar, o zaman olur ki şarap içmeden sarhoş olursunuz nimet yüzünden; yemin edersiniz zora düşmeden; yalan söylersiniz zorlanmadan. Bunlar o zaman olur ki belâ ısırır, kemirir sizi, dağların sarp, sivri kayaları, deve hamutlarını sıyırıp yıprattığı gibi. Bu dert, bu belâ sürdükçe sürer; bundan kurtuluş ümidi uzadıkça uzar, kalmazsa da kalmaz.
Ey insanlar, sırtlarına, ellerinizle vebâl, suç yüklediğiniz şu develerin yularlarını atın ellerinizden; size buyruk verene itâat edin; kınayacaksanız kendinizi kınayın. Yöneldiğiniz şu fitne ateşine korkusuzca dalmayın; uzlaşın, çevresinde dolanmayın; savulun, yalayıp geçeceği yola varmayın. Andolsun ömrüme ki onun yalımı mümini yakar, helâk eder; ondan ancak Müslüman olmayan kurtulur, onunla rahat eder.
Ben sizin içinizde, sizin aranızda, karanlıklardaki ışık gibiyim; karanlıklara dalan o ışıkla aydınlanır, yol bulur. Ey insanlar, duyun, dinleyin; can kulaklarınızı açın, anlayın.
* * *
190:Nimetlerine şükrederek O'nu överim; bana yüklediği vazifeleri yapabilmek için O'ndan yardım dilerim. Ordusu (Melekleri, peygamberleri ve seçkin kulları) üstündür pek, yüceliği de uludur gerçek. Ve bilirim, bildiririm ki Muhammed, kuludur, rasûlüdür; halkı ona itâate çağırdı; savaşarak düşmanlarını kahretti; O'nu yalanlayanların toplanıp birleşmeleri bu işten alıkoymadı; ışığını söndürmek isteyenlerin gayreti, bu işten onu vazgeçirmedi.
Allah'tan çekinme, suçtan kaçınma yoluna yapışın; çünkü o çekinip kaçınmak, halkası sağlam bir iptir; yücesine çıkılmaz bir kaledir. Ve hazırlanın ölüme, onun çetinliğine; yayın döşeğinizi o gelip çatmadan genişliğine; gelmeden hazırlanın gelişine, konuşuna. Çünkü işin sonu kıyâmettir; aklı olana öğütçü olarak yeter kıyâmet; bilmeyene de yeter ibret alınacak ölüm elbet. İş sona varmadan da bilirsiniz kabirlerin darlığını, mihnetin çetinliğini, varılacak yerin korkusunu; düşülecek çukurun derinliğini; kemiklerin ayrılışını; kulakların duymayışını, mezarın karanlığını, vaadin korkunçluğunu, çukurun gamını, gussasını, taşın kapanıp örtüşünü.
Allah için olsun, Allah için, Allah kulları, hazırlanın; çünkü dünya, sizden öncekilere ne yaptıysa size de onu yapacak; öyle bir andasınız ki kıyâmet, neredeyse kopacak. Sanki alâmetleri belirdi, belirtileri göründü hemen; bu işte size ayan-beyan. Sarsıntılarıyla sanki geldi çattı; deve gibi ıhladı, karnı üstüne yattı; dünya sütünü ehlinden kesti, kucağından attı. Sanki bir gündü, geçip gitti; sanki bir aydı, sona erip bitti. Yenisi yıprandı, semizi arıklandı. Halkı dar bir güne, ne olacağı belirsiz büyük, çetin işlere, yalımlanan, kükreyen, yandıkça yanıp süren bir ateşe attı ki yalımlandıkça yalımlanmakta; homurdandıkça homurdanmakta; ürkütüşü korkunç; dibini görmek güç mü güç; ona düşüp orda kalmaksa daha da güç. Yanı-yöresi kapkaranlık, kabı-kaçağı kızgın, yaptığı işse pek büyük, pek yaygın.
Ama "Çekinenleri, Rableri bölük-bölük cennete sevkeder" (Zümer, 73); onlar azaptan emin olmuşlardır; itâba uğramamışlardır. Ateş'ten uzaktır onlar; rahat yurduna yaslanmışlar, hoşnutluğa ulaşmışlar, esenlikte karar etmişlerdir. Onların işleri, dünyâda tertemizdi; gözleri ağlardı. Dünyâlarında, gecelerini kullukla alçalarak gündüze çevirmişlerdi onlar; yargılanmak, bağışlanmak dilerlerdi; gündüzlerini herkesten çekinerek geceye çevirmişlerdi onlar, herkesten kesilmişlerdi. Allah da onların konacakları yeri cennet etti; yaptıklarının karşılığını onlara verdi; lâyıktılar buna onlar; artık o yurtta dâim oldular; o nimette kadim oldular.
Allah kulları, sizden, murâdına erenlerin riâyet ettikleri şeylere riâyet edin; onlara ehemmiyet vermeyip ziyana düşenlerin yaptıklarından çekinin. Ölüm çağlarınıza, şimdiden hazırlanın; çünkü yaptıklarınızı bulacaksınız; ettiklerinize ereceksiniz. Tutun ki o korkunç çağ gelip çatmış size; geri dönmenize imkân yok ki yitirdiğinizi elde edesiniz; yaptığınız suçlardan da vazgeçesiniz. Allah bize de, size de kendisine ve Rasûlüne itâat etmede başarı versin; bizi de, sizi de rahmetinin üstünlüğüyle affetsin.
Yeryüzünde direnin, sabredin; söylentilere uyup da ellerinizi oynatmayın, kılıçlarınızı sıyırmayın; Allah'ın tez olmasını dilemediği hususlarda acele etmeyin. Çünkü Rabbinin, Rasûlünün, O'nun Ehlibeytinin hakkını tanımak sûretiyle içinizden, yatağında ölen de şehittir, ecri de Allah'a aittir; temiz amelinin sevâbına ermesi de muhakkaktır; niyeti, kılıcını sıyırıp cihâd etmiş derecesine eriştirir onu. Çünkü her şeyin bir zamânı vardır, bir müddeti vardır.