HAYRA TEŞVİK edİCİ, AZAptAN KORKUTucu, HİKMETLİ VE ÖĞÜT VERİCİ SÖZLERİ

HAYRA TEŞVİK edİCİ, AZAptAN KORKUTucu, HİKMETLİ VE ÖĞÜT VERİCİ SÖZLERİ[1]


Bilin ki, hilekâr ve aldatıcı olan ateştedir. Öyleyse, Allah'tan korkun; O'nun kudret ve azametinden sakının. Allah-u Teâla kullarına hücceti tamamladıktan ve onları korkuttuktan sonra onların katından kovulmalarını ve tedricî olarak helaka düşmelerini sevmez.

Tedricî olarak helaka düşmeden dolayıdır ki, kulun çabası hedeften sapar; ahde vefa etmeyi unutur ve güzel iş yaptığını zanneder; daima batıl evhamlar ve aldatıcı ümitlere kapılarak kendisine gelen semavî haberlerden gaflet içerisinde yaşar, kendi nefsine zorluklar hazırlar ve bütün güç ve gayretiyle kendisini helak eder.

Alınan ahd gereğince Allah'ın verdiği mühleti kullanır. Gaflet ehliyle oturup kalkar. Günahkârlarla sabahlayıp Allah'a itaat etme konusunda mü'minlerle tartışır; ayyaşların hile ve gösterişlerinden hoşlanır. 

İşte bunlar şüpheye dalıp onu ahlak edinmiş kimselerdir; başkalarına karşı büyüklük taslayarak iftirayla haksızlık ederler ve bunu Allah'a bir yakınlık sanırlar; onlar heva ve hevesleriyle iş görürler; cahillikleri ve körlüklerinden dolayı hekimlerin sözlerini değiştirirler. Şöhret ve gösteriş için hikmeti öğrenirler. 

Ama onların, ne hedefe götürecek doğru yolları, ne yürüyecekleri yolda işaretleri ve ne de onlara kılavuzluk edecek ışıkları vardır. Ecelleri ulaşana ve son menzile varıncaya kadar durumları böyledir.

Ama Allah, yaptıkları işlerin neticesini bunlara gösterip gözlerinden gaflet perdesini kaldırınca, sırt çevirdikleri şeylere yönelirler, yöneldiklerine sırt çevirirler ve geride bıraktıkları dünyaya geri dönüp, karşı karşıya bulundukları dünyadan uzaklaşmak isterler. 

Kavuştukları arzuları, sağladıkları istekleri, giderdikleri ihtiyaçları onlara bir yarar sağlamaz; bunlar, kendilerine bir vebal olur ve ömürleri boyunca peşinde koştukları şeylerden kaçarlar.

Ben sizi bu uçuruma düşmekten sakındırıyorum. Allah'tan çekinmenizi emrediyorum size. O'ndan başka yarar veren biri yok. Öyleyse her kim doğru konuşuyorsa, batınını sarmış olan kötülükleri ıslah edip düzeltmek için kendisini çabaya sevketmelidir.

Çünkü basiretli insan; bir şey işittiğinde düşünen, etrafa bakıp gerçekleri görebilen, ibretlerden yararlanabilen, aydınlık yolda yürüyen, heva ve heves uçurumuna yuvarlanmamak için karanlık yoldan uzak duran, hakkı yanıltarak, sözü değiştirerek ve doğrulukta değişiklik yaparak kendisini saptırmaları için azgınlara yardım etmeyen kimsedir.

Size söylenen sözleri söyleyin (nakledin). Size rivayet edilen sözleri kabul edin. Sizden istenilmeyen şeyleri kendinize yük edinmeyin. Çünkü yaptığınız işlerin, söylediğiniz sözlerin veya yöneldiğiniz her maksadın sonucuna ve cezasına katlanacak olan sizlersiniz. Şüpheden sakının; çünkü şüphe, fitne için bir vesile kılınmıştır.

Daima kolaylığı kasdedin ve ona yönelin (kendinizi üstesinden gelemediğiniz şüpheli meselelerin tehlikesine atmayın). Halkla güzel konuşun; onlarla iyi geçinin. Allah'a boyun eğin, O’na karşı korkulu ve mütevazı olun.

Birbirinize karşı tevazu edin; insaflı davranın; bağışta bulunun; öfkenizi yutun; çünkü bu Allah'ın tavsiyesidir. Haset ve kin beslemekten kaçının; zira bunlar cahiliye döneminin işleri ve özelliklerindendir. "Herkes yarın için ne hazırlamışsa ona baksın. Ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."[2]

Ey insanlar, şuna kesin inanın ki, kul her ne kadar çok çaba gösteren, tedbirli ve faal biri olursa olsun, Allah-u Teâla "zikr-i hekim"de mukadder kıldığı nasipden fazla ona bir şey vermez. Nitekim kişi her ne kadar güçsüz, aciz ve az tedbirli biri de olsa (Allah-u Teâla) "zikr-i hekim"de mukadder kıldığı şeyi ondan esirgemez.

Ey insanlar, hiçbir kimse kurnazlıkla ile en küçük bir şey artıramadığı gibi beceriksizliğiyle de bir şeyi kaybetmez. Bu noktayı bilip bununla amel eden bir kimse, hem kârlıdır hem de herkesten daha rahat.

Bu sırrı terkeden kimse ise, zarara uğrar, meşgalesi de herkesten daha çok olur. Nice nimet içerisinde olduklarını sanan zengin, müreffeh kimseler vardır ki, nimetleri onlara bir tuzaktır ve nice halkın nazarında düşkün, belaya duçar olmuş kimseler vardır ki, bu bela onların hayrınadır.

Ey duyup işiten! sarhoşluğundan ayıl; gafletinden uyan, hızını kes, biraz bekle. Allah'tan gelen geri çevrilemez; kaçış yolu ve çaresi olmayan vaadler hakkında biraz düşün. Övünmeyi terket. 

Tekebbürü bırak. Gideceğin yer için hazırlıklı ol. Kabrini ve ahiret evini hatırla; varacağın yer ve sonun orasıdır. Ne yaparsan onu bulursun; ne ekersen onu biçersin ve ne verirsen onu alırsın. 

Önceden ne gönderirsen yarın onunla karşılasırsın. Sana yapılan bu öğüt ve nasihatlere uy ve yararlan. Duyduğun ve vaad edildiğin şeyi aklında tut; çünkü onu akılda tutmanın iki özelliği var: 

Ya onunla amel edersin ve Allah'a itaat etmene sebep olur ya da bir kenara bırakırsın ve hüccet sana tamamlanmış olur. Gafletten uyan! Dikkatli ol! Ciddiyetle çalış! "Hiç bir haber veren sana böyle haber veremez."[3]

Allah-u Teâla'nın Zikr-i Hekim (Kur'an-ı Kerim)’de önemle üzerinde durduğu rıza ve gazabına; sevap ve azabına mihver kıldığı kesin haramlar şunlardır: -İnsan bu haramlardan birini karakter edinip tövbe etmeden Allah'a dönerse her ne kadar iyi sözlü, güzel görünüşlü olsa ve başkası onu faziletini itiraf etse de mü'min olamaz.-

1- Farz ibadetlerde Allah'a şirk koşmak

2- Aşırı öfkesini kendisini helak ederek gidermek.

3- Bir amelin doğruluğunu itiraf ettiği halde o ameli yapmayıp aksi işlerde bulunmak, sözüyle ameli birbirini tutmamak.

4- İsteğini elde etmek için dinde bir bid'at çıkarmak.

5-Yapmadığı işlerden dolayı halkın kendisini övmesinden hoşlanması.

6- İnsanlara karşı iki dilli ve iki yüzlü olmak, onların arasında tekebbürle yürümek. Bu sözleri anla; çünkü örnek benzerine delalet eder (her şeyi örneği ile tanımak mümkündür). Hayvan

lar, karınlarını doyurmak kaygısındadır; yırtıcı hayvanların kaygıları ise başkalarına saldırıp zulmetmektir; kadınların kaygıları, dünya ziynetiyle bezenmek, dünyada bozgunculuk etmektir. Fakat iman ehli olanlar, kıyamet azabından sakınan, alçak gönüllü olan ve korkanlardır.

[1]- Bu sözlerin bir bölümünü merhum Seyyit Razi farklı bir şekilde Nehc-ul Belağa'nın 151. hutbesinde nakletmiştir.

[2]- Haşr/18.

[3]- Fatır/14.