[11]- ALLAH'IN KİTABI VE SÜNNETİN APAÇIK NASSI KARSISINDA HALİFELERİN İÇTİHADLARINDAN ÖRNEKLER

1- "Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size ne yasakladıysa ondan da sakının." (Haşr, 6) "O hevâ'dan konuşmaz. Onun konuştukları kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değil­dir." (Necm, 3-4) "Kendilerine indirileni insanlara açıklayasın diye sana Zikr'i indirdik." (Nahl, 44)

Resûlullah'ın kendisi de Müslümanları hadislerini yaymaya teşvik etmiş, onları yazmayı emret­miş ve bu konuyu önemle vurgulamıştır. Fakat halifeler içtihad ederek Resûlullah'ın hadislerinin yayıl­masını önleyip, yazılmasını yasakladılar ve onların bu içtihadları İslâmî bir hüküm haline geldi. Daha sonra halifelerin konumunu korumak için Resûlullah'tan hadis yazımını yasakladığını rivayet ettiler!

Durum bu şekilde devam etti ve doksan küsur yıl boyunca Müslümanlar Resûlullah'ın hadisleri­ni yazmaktan kaçındılar. Nihayet Emevî halifesi Ömer b. Abdulaziz hilafete geçince Resûlullah'ın ha­dislerinin toplanıp yazılmasını emretti. İşte o zaman Hilâfet Mektebi izleyicileri Resûlullah'ın hadisleri­ni yazmaya başladılar ve onlardan çok sayıda Sihah, Müsned ve Musnefler telif ettiler.

2- Allah Teâlâ, "Kazandığınız şeylerin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun yakınlarına... aittir." (Enfal, 41) buyurmuştur ve Resûlullah (s.a.a) da humus (beşte bir) ödemeyi sünnet hâline getir­miş ve kendisi de kendi döneminde bunu uygulamaya geçirmiştir. Fakat halifeler içtihad ederek Resû­lullah ve yakınlarının hissesini ödemeyip onu hayvan ve savaş malzemeleri temin etmek için kullanmışlardır. Onların bu içtihadı da İslâmî bir hüküm hâline gelmiştir!

3- Yüce Allah, "Hac (zamanın)'a kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse..." (Bakara, 196) buyurarak temettü umresi yapılmasını emretmiş, Resûlullah da bunu bir sünnet hâline getirmiş ve Müslümanlar da Veda Haccı'nda ona amel etmişlerdir. Daha sonra halifeler içtihad edep temettü umre­sini yasaklayarak haccın ifrad şeklinde (umresiz) yapılmasını emretmişler. Onların bu içtihadları da İs­lâmî bir hüküm olarak kabul edilmiştir. Daha sonra halifelerin bu girişimini onaylamak için Resûlullah'tan haccın ifrad olarak yapılmasını emrettiğini ve temettü umresini yasakladığı yönünde hadis riva­yet etmişlerdir! Müslümanlar da umresiz hac yapmışlar ve hâlâ onlardan bazıları bugüne kadar böyle yapmaya devam etmektedirler.

4- Allah Teâlâ, "Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini ve­rin." (Nisa, 24) buyurarak mut'a nikâhına izin vermiş; Resûlullah onu sünnet olarak ilân etmiş ve döne­mindeki Müslümanlar da bu hükme amel etmişlerdir. Fakat Resûlullah'tan sonra halifeler içtihad yapa­rak mut'a nikâhını haram etmişler ve onların bu içtihadları da İslâmî bir hüküm olarak kabul edilmiştir. Halifelerin bu içtihadını desteklemek için de yine Resûlullah'ın dilinden mut'a nikahını yasakladığına dair rivayetler nakletmişlerdir! Böylece Hilâfet Mektebi [Ehl-i Sünnet] izleyicileri bugüne kadar mut'a nikâhından sakınmışlardır!

5- Allah Teâlâ, "Allah Beytu'l-Haram (saygıdeğer ev) olan Kâbe’yi, insanlar için bir daya­nak kıldı." (Mâide, 97) Buyurarak Mekke ve etrafını güvenli bir yer kıldı ve Resûlullah da bunu bir sünnet hâline getirerek Allah'ın hareminin sınırlarını belirtti. Fakat halifeler içtihad ederek Kâbe’nin saygınlığını çiğneyip onu mancınıkla taş yağmuruna tuttular!

6- Allah Teâlâ, peygamberine hitaben, "De ki: Ben ona (risaletime) karşılık sizden yakınla­rıma sevgi göstermekten başka bir ücret istemiyorum." buyurdu, (Şura, 23) Resûlullah da (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin (a.s) hak ve hukukunun gözetilmesini tavsiye etti. Fakat daha sonra halifeler içtihad ede­rek o hazretin torununu ve ailesini öldürüp kadınlarını esir ettiler!

Buraya kadar kaydettiklerimizin tümü sadece birer örnektir; halifelerin Kitab ve sünnetin açık nassı karşısında içtihadları bunlarla sınırlı değildir. Çünkü halifelerin, tarihçiler tarafından "evveliyat" (ilkler) diye adlandırılan bunlar dışında diğer içtihadları da vardı. Örneğin, Suyutî kendi kitabında Os­man'ın evveliyatı hakkında şöyle yazmıştır: «Osman mülk ve emlaki bağışlamaya girişen ilk kişidir; nitekim Fedek'i Mervan'a bağışlamıştır. Ve yine o umumi otlakları belli kişilere has kılan ilk kişidir; nitekim Rebeze'yi kendine has kılmıştır.»

Muaviye'nin evveliyatı hakkında ise şöyle yazmaktadır: «Muaviye oturarak hutbe okuyan, bay­ram namazında ezan okuma bid'atini çıkaran ve tekbirlerinin sayısını azaltan, mescide kendisi için özel bir oda yapan ilk kişidir ve yine kendi hayatında halife diye oğlu (Yezid) için biat alan ilk kimsedir.»

«Ömer talak hükmünde de Resûlullah'ın (s.a.a) sünnetinin aksine bir mecliste "üç defa talak verdim." sözüyle kadının üç talakla kocasından boşanmasını içtihad etmiştir!» (Sahih-i Müslim, "Ta­lak" kitabı, "Talak-i Selase" babı; Müsned-i Ahmed, c.l, s.314; Sünen-i Ebu Davud, "Talak" kitabı, "Nashul-Muraciat-i Beade Selaset-i Tatlikat" babı; Sünen-i Beyhakî, 7/336; Müstedrek-i Hakim, 2/196; Sünen-i Nesaî, "Cenaiz" kitabı, "Adedu't-Tekbirat-i Alal-Cenaiz" babı.)

Ezanda "Hayya ala hayri'1-amel" denmesini yasaklamış ve sabah ezanında "es-salât-u hayru-'n-mine'n-nevm" denmesini emretmiştir! (Musannef, İbn Ebi Şeybe, Muvatta, Malik, "el-Ezan Ve't Tesbvib" babı ve Şerh-i Tecrid, "İmamet" konusunun sonu)

Ve yine içtihad ederek musibete uğrayanların ölülerine ağlamalarını yasaklamış ve Resûlullah (s.a.a) kendisini bu işten alıkoyduğu halde onları kırbaçlamıştır! Hâlbuki Resûlullah'ın kendisi ölüye ağlamış (Sahih-i Buharî, "Cenaiz" babları, "el-Buka İndeT-Meriz" babı, "Yu'zebul-Meyyit Bi Bukai Ehlini Aleyhi" babı, "er-Recul-u Yun'a İla EhliT-Meyyiti Bi Nefsihi" babı ve "Kavlu'n-Nebi (s. a.a): İnna Bike Le Mahzunun" babı; Sahih-i Müslim, "Cenaiz" kitabı, "Buka" babı, "Fezail" kitabı "Rahmetuhu Mina's-Sibyan" babı; Tarih-i Taberî; Tarih-i İbn-i Esir, "Ebu Be­kir'in ölümü", h. 13 yılı olaylarında; Nesaî, "Cenaiz" kitabı; Müsned-i Ahmed, 1/335 ve 2/333; Şerh-u NehcuT-Belâga İbn-i EbiT-Hadid, c.l, s.111) ve Müslümanlardan da Hz. Hamza'ya ağlamalarını istemişti. (Müsned-i Ahmed, 2/40 ve İstiab, Hz. Hamza'nın biyografisi.)

Yine Resûlullah hiçbir zaman ikindi namazından sonra iki rekât sünnet namazı kılmayı terk et­mediği halde Ömer onu yasaklamıştır. (Sahih-i Müslim, "marifetu'r-rekateyn el-leteyn kane yuselli-huma bead'1-asr" babı; Muavtta-i Malik, "fi mevarid-i en-Nehy-u ani's-salât bead's-subh-i ve'l asr"; Şerh-i Zerkanî.) Veya Osman, yolculukta iki rekât kılınması gereken dört rekâtlık namazı, dört rekât kılmıştır. (Sahih-i Müslim, "salatu'l-musafirin ve kasruha" kitabı; Sahih-i Buharî, "taksir" babları, "Mâ câe fi't-taksir" babı; Müsned-i Ahmed, c.4, s.94; Tarih-i Taberî, Tarih-i İbn-i Esir, "Osman'a yöneltilen eleştiriler" bölümü.)

Veya Muaviye'nin, Müslümanların bütün mescidlerinde, bütün minberlerinde Cuma ve bayram namazı hutbelerinde Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) lanet okunmasını emretmesi ve bu çirkin sünnetin hicretin kırkıncı yılından Ömer b. Abdulaziz tarafından yasaklanıncaya kadar devam etmesi gibi.

Ya da halife Yezid'in yaptığı ameller gibi!!!

Halifelerin ve Hilâfet Mektebi'nin ileri gelenlerinin Allah'ın Kitabı ve Resûlullah (s.a.a)'nin sünneti karşısında içtihadları bu şekilde baş alıp gitti. Çoğu zaman İslâm hükümlerini değiştirip bu giri­şimlerini bir defasında "tevil" ve bir defasında da "evveliyat" diye adlandırdılar; fakat meşhur olan, bunların "içtihad" olarak adlandırılmasıdır. Hepsinden daha acısı, halifelerin amel ve sözlerini teyit et­mek için uydurdukları şu rivayetlerdir:

Halifelerin Yaptıklarını Temize Çıkarmak İçin Hadis Uydurmak

Müslim, İbn Kesir ve diğerleri Abdullah b. Ömerle ilgili şöyle rivayet etmişlerdir (ifade İbn Kesir'indir): «Medine halkı Yezid b. Muaviye'yi hilafetten alınca Abdullah b. Ömer çocuklarını ve aile­sini toplayarak onlardan tanıklık aldıktan sonra şöyle konuşta: Ama sonra; biz bu adama (Yezid'e) Al­lah ve Resulüne biat esası üzerine biat ettik. Ben Resûlullah'tan şöyle duydum: "Kim itaat etmekten vazgeçerse bu çirkin işinden dolayı bir mazereti olmaksızın Allah'ı mülakat edecektir! Üzerinde bir ki­şinin biati olmadan ölen kimse de cahiliye ölümüyle ölmüş olur." O halde sakın aranızdan biri Yezid'i hilafetten almasın veya bu konuda bir girişimde bulunmasın; kim böyle yaparsa benden değildir!» (Tarih-i Ibn-i Kesir, c.7, s.232; Sahih-i Müslim ve diğer kaynaklar...) Yezid'e biat ve itaat etmek Resûlullah'ın bu buyruğunun kapsamına girmez; o hazretin buyruğundan maksat, tıpkı Resûlullah'a biat ve itaat etmek gibi doğru biat ve hak imama itaattir.

Müslim de Huzeyfe'den Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: «Benden sonra be­nim hidayetimle hareket etmeyen ve benim sünnetime uymayan imamlar gelecektir. Onların arasında insan bedeninde şeytan kalpleri olan kişiler olacaktır." Ben, "Ya Resûlullah! Böyle bir zamanda yaşa­yacak olursam vazifem nedir?" diye sordum. O hazret, "Sırtına kırbaç vursalar ve malını yağmalasalar bile itaat et." buyurdu!» (Sahih-i Müslim, el-Emru bi Lüzumi'l-Cemaat babı, 6/20-22 Bu hadis uy­durmadır; Huzeyfe'nin vefatından sonra uydurulmuş ve hicretin otuz altıncı yılından sonra ona isnat edilmiştir. Halbuki bu hadisin uydurulduğu tarihte Huzeyfe hayatta değildi.)

Müslim kendi Sahih'inde şu rivayetleri de kaydetmiştir:

1- Zeyd b. Veheb'in, Abdullah'tan şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: «Resûlullah (s.a.a), "Ben­den sonra bencil kişiler iş başına geçerek çirkin işler yapacaklardır!" buyurdu. "Ya Resûlullah! Birimiz böyle bir günü görürsek ne yapmamızı emrediyorsun?" diye sordular. Resûlullah, "Sorumluluğunuzu yerine getirin ve hakkınızı da talep edin" buyurdu.»

2- Vail el-Hazremî'den şöyle rivayet edilmiştir: «Seleme b. Yezid Resûlullah'tan, "Ey Allah'ın Resulü! Eğer başımızdaki yöneticiler bizim hakkımızı gözetmedikleri hâlde bizden kendilerine itaat et­memizi isteseler ne yapmamızı emredersiniz?" diye sordu. O hazret şöyle buyurdu: "...Emirlerini din­leyin ve onlara itaat edin. Onlar kendi vazifelerinden sorumludurlar ve siz de kendi vazifenizden." »

3- Ebu Hureyre ise Resûlullah'tan şöyle rivayet etmiştir: «Her kim yöneticinin itaatinden çıkar ve cemaatten ayrılarak ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüş olur...» 

İbn Abbas'tan da bunun benzeri bir hadis rivayet edilmiştir. 

4- Avn b. Malik el-Eşcaî'den şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah'tan şöyle duydum:
«Önderlerinizin en hayırlısı o kimselerdir ki, siz onları seviyorsunuz, onlar da sizi; siz onlara dua ediyorsunuz, onlar da size. Önderlerinizin en kötüsü o kimselerdir ki, siz onlara düşman olursunuz, onlar da size düşman olurlar; siz onlara lanet edersiniz, onlar da size!»

Biz, "Ya Resûlullah! Bu durumda onlarla savaşalım mı?" diye sorunca, Resûlullah şöyle buyur­du: "Sizin aranızda namaz kıldığı sürece hayır; sizin aranızda namaz kıldığı sürece hayır!" Eğer birisi birine yönetici olur da onun Allah'a karşı günah işlediğini görürse, Allah'a karşı işlediği o günahtan do­layı onlara yüzünü eksiltsin! Evet; Allah'a karşı işlediği o günahtan dolayı onlara yüzünü eksiltsin! Fa­kat ona itaat etmekten el çekmesin!» (Sahih-i Müslim, "imare" kitabı, h: 45, 49, 53, 54, 66)