BİRİNCİ BÖLÜM

ÖLÜM


Yolculuğun ilk konağı ölümdür. . .


Bu konağın sarp ve meşakkatli durakları vardır. Biz şimdi onun iki durağına değineceğiz:

Birinci durak ölüm sekeratı (sarhoşluğu) ve can verme zorluğudur. Bu konuda Allah Teala buyuruyor ki:

“Yan çizip kaçmakta olduğun o ölüm sarhoşluğu bir gerçek olarak gelip çattı.” [1]

Bu durak, her taraftan sıkıntı ve zorlukların ölüm yatağında olan insana yöneldiği çok çetin bir duraktır. Bir taraftan hastalığın şiddeti, ağrısı, dilin tutulması, gücün tükenmesi ve diğer taraftan çoluk çocuğun ağlaması, onlarla vedalaşmak, çocukların yetim olma ve sahipsiz kalmaları gamı,

diğer bir taraftan da ömrünü harcayarak gam ve çilelerle veya çeşitli hile ve entrikalarla veya gasp ve zulümlerle elde ettiği mal, mülk ve servetten ayrılmakta, humus ve zekatını vermediği, helal ve haram demeden yediği nice mal ve paraları hatırlamakta ve bunları telafi etme yollarının ise artık kapandığını ve işin işten geçtiğini görmektedir.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“İnsan ölüm yatağında, topladığı malları, onları elde etmek için gözlerini kapattığını (helal ve harama dikkat etmediğini) ve onları şüpheli olan yerlerden kazandığını hatırlamaktadır. 

Topladığı malların yan etkileri ve doğurduğu neticeler artık onunla birliktedir (onu sarmıştır), o mallardan ayrılmaya yüz koymuştur; onlar artık geride kalanlara (varislere) kalmaktadır, onlar onunla faydalanacaktır; lezzet ve hoşnutluğu başkası içindir vebal ve ağırlığı ise onun sırtındadır. (Onlar yiyip içecek, bu zavallı ise onların hesabını verecektir.)”[2]

Diğer bir taraftan da ölüm yatağında olan kimse, başka bir aleme girme vahşetine de kapılmaktadır; önceden görmediği şeyleri artık gözü görmektedir.

Allah Teala buyuruyor ki:

“Andolsun, sen bundan bir gaflet içindeydin; işte biz de senin üzerindeki (gözlerinin önündeki) örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş gücün oldukça keskindir.” [3]

Yine ölüm yatağında olan kimse, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'inin, rahmet ve gazap meleklerinin, onun hakkında hüküm vermek veya bir tavsiyede bulunmak için hazır olduklarını,

Şeytan ve yardımcılarının da onu şüpheye sokmak ve dünyadan imansız olarak gitmesi için toplanıp bir iş yapmak istediklerini görmekte ve diğer taraftan da ölüm meleğini ne şekilde geleceği ve onun canını nasıl alacağı korkusuna kapılmaktadır. Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki: “Ölüm sekeratı onun üzerine çullanmıştır, onun başına gelen artık vasf edilmez.”[4]

Şeyh Kuleynî İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Hz. Ali (a.s) gözlerinden rahatsızdı, Resulullah (s.a.a) onun ziyaretine gitti, İmam Ali’nin acıdan feryat ettiğini gördü. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce şöyle buyurdular: “Acaba bu bağırman sabırsızlıktan mıdır, yoksa ağrının şiddetinden dolayı mıdır?”

Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle arz ettiler: “Ya Resulallah, ben bu ağrıdan daha şiddetli bir ağrı görmedim.”

Resulullah buyurdular ki: “Ya Ali! Ölüm meleği kafirin ruhunu almak için geldiğinde kendisiyle birlikte ateşten olan bir şiş de getirip, o şişle onun ruhunu çekip çıkarır!; Cehennem ise bundan dolayı şiddetle ses çıkarır.”

Hz. Ali (a.s) bu sözü duyunca kalkıp oturdu ve şöyle dedi: “Ya Resulellah! O hadisi bana tekrarla; zira o söz derdimi bana unutturdu. Acaba senin ümmetinden bu şekilde ruhu alınan kimse var mıdır?”

Resulullah (s.a.a); “Evet, zulüm eden hakimin, haksız yere yetimin malını yiyen kimsenin ve yalan yere tanıklık eden şahsın ruhu bu şekilde alınmaktadır.” [5] dedi.”

Ölüm sekeratının (sarhoşluğunun) kolay olmasına sebep olan şeylere gelince...

Şeyh Saduk (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Kim Allah Teala’nın, ölüm sekeratını kendisi için kolay etmesini istiyorsa, kendi akrabalarına, anne ve babasına iyilik ve ihsan yapsın. Kim böyle yaparsa Allah Teala, ölüm zorluklarını onun için kolaylaştırır ve hayatında asla fakir olmaz.” [6]

Nakl olunduğuna göre Resulullah (s.a.a) vefat anında olan bir gencin yanına gelip; “La ilahe illâllah söyle”diye buyurdular. O gencin dili tutulup söyleyemedi. Hazret ne kadar tekrarladıysa da o söyleyemedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) o gencin baş ucunda olan kadına; “Bu gencin annesi var mıdır?”diye sordu?

Kadın; “Evet, ben onun annesiyim” dedi.

Resulullah (s.a.a) annesine; “Sen ona karşı öfkeli misin?” dedi.

Kadın, “Evet, altı yıl oluyor ki, onunla konuşmamışım.”dedi.

Resulullah (s.a.a); “Ondan razı ol.”dedi.

Kadın; “Senin razı olmanla Allah Teala ondan razı ve hoşnut olsun.” dedi.

Kadın oğlundan razı olduğunu gösteren bu sözü söyleyince o gencin dili açıldı.

Resulullah (s.a.a) ona; “La ilahe illâllah söyle” diye buyurdu.

O genç; “La ilahe illellah” dedi.

Resulullah (s.a.a) o gence; “Ne görüyorsun?”diye sordu.

Genç; “Siyah kıyafetli, kirli, kötü kokulu ve çirkin elbiseli bir adamın benim yanıma gelip boğazımdan tuttuğunu görüyorum” dedi.

Resulullah (s.a.a) ona; “Şöyle söyle” buyurdular:

“Ey az ibadeti kabul eden ve çok günahtan geçen! Benden az itaati kabul et ve çok günahlarımdan geç. Şüphesiz sen çok bağışlayan ve merhametlisin.”

O genç bu sözü söyledi. Resulullah (s.a.a) o gence; “Bak şimdi ne görüyorsun?”diye sordu.

O genç cevaben; “Beyaz ve güzel yüzlü, güzel kokulu ve temiz elbiseli bir kişi benim yanıma geldi, o siyah adam gitmek istiyor” dedi.

Resulullah (s.a.a); “Bu sözleri tekrarla” diye buyurdu; o da tekrarladı.

Sonra Resulullah (s.a.a); “Şimdi ne görüyorsun?”diye sordu.

O genç cevaben; “Artık o siyah adamı görmüyorum, o beyaz yüzlü kişi benim yanımdadır.” diyerek vefat etti.[7]

Bu hadis hakkında iyice düşün, anneye karşı gelmenin etkisinin ne kadar olduğuna bir bak. Bu genç ashaptan olmasına ve rahmet Peygamber'inin onun ziyaretine gelerek şahadet (La ilahe illâllah) kelimesini ona telkin etmesine rağmen, o kelimeyi söyleyemedi. Ama annesi ondan razı olur olmaz dili açılıp o kelimeyi söyleyebildi.

İmam Sadık (a.s)’dan da şöyle bir hadis naklolunmuştur:

“Kim mümin kardeşine kışlık veya yazlık bir elbise giydirse, Allah Teala cennet elbiselerinden ona giydirir. Ölüm sarhoşluğunu ona kolaylaştırır, kabri de ona genişletir.” [8]

Resulullah (s.a.a)’den de şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Kim mümin kardeşine helva yedirirse, Allah Teala, ölüm acılığını (tatsızlığını) ondan giderir.”

Can çekişenin daha çabuk can verebilmesi için faydalı olan şeylerden diğer biri de onun yanında Yasin ve Saffat sureleri ve ferec kelimelerinin (Namazların kunut duasında okunan: “La ilahe illellah’ul- halim’ul- kerim...” duasıdır.) okunmasıdır.[9]

Şeyh Saduk Hz. Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Kim Recep ayının sonuncu gününü oruç tutarsa, Allah Teala onu ölüm sarhoşluğunun şiddetinden, ölümden sonraki vahşetten ve kabir azabından güvende kılar.” [10]

Bil ki, Recep ayından yirmi dört gün oruç tutmak için çok sevaplar nakledilmiştir. Örneğin: Ölüm meleği (Azrail) güzel bir elbise ve cennet şarabından (dolu) bir kadehle bir genç şeklinde onun ruhunu almak için hazır olur; ölüm baygınlığının ona kolay olması için o şarabı ona içirir.

Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğu nakl olunmuştur:

“Kim Recep ayının yedinci gecesinde dört rekat namaz kılar ve her rekatta bir defa Hamd, üç defa Tevhit, Felak ve Nâs surelerini okursa ve namazı kılıp bitirdikten sonra da on defa salavat getirir ve on defa da Tesbihat-i Erbaa okursa, Hak Teala ona kendi arşı gölgesinde yer verir; 

Ramazan ayının orucunu tutanın sevabı kadar ona sevap verir; bu namazı kılıp bitirene kadar melekler ona mağfiret dilerler; can vermesini kolaylaştırır, kabir azabını hafifletir, kendi yerini cennette görmedikçe dünyadan ayrılmaz ve Hak Teala onu büyük korkudan (kıyamet gününün korkusundan) güvende kılar.”

Şeyh Kef’âmî, Hz. Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Kim her gün bu duayı on defa okursa, Allah Teala onun dört bin büyük günahlarını bağışlar ve onu ölüm sekeratından (baygınlığından), kabir azabından ve kıyametin yüz bin vahşetinden kurtarır, Şeytan ve ordusunun şerrinden onu korur, borcu ödenir, gam ve kederi yok olur.”