Caferi Mezhebinin Çıkışı

Davetçi: Peygamber-i Ekrem (s.a.a) de, kendisinden sonra vasi tayin eden diğer peygamberler gibi Hz. Ali (a.s)’ı kendi vasisi, halifesi ve ilim kapısı olarak tanıtmış ve ona itaati ümmetine emretmiştir.

Ama bilindiği gibi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra akıl sahipleri indinde malum olan sebeplerden ötürü siyaseten hilafet işi Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın eline geçti.

İlk günler hariç bütün hilafet müddeti boyunca Ebu Bekir ve Ömer, Hz. Ali (a.s) ile istişare ediyor ve O’nun dedikleriyle amel ediyordu. Ayrıca bilindiği gibi apaçık gerçekleri keşfetmek için Medine’ye gelen din bilginleri de Hz. Ali (a.s) ile tartışıyorlardı. Hz. Ali (a.s) hayatta olduğu müddetçe mukaddes İslâm dinine büyük hizmetler yapmıştır.

Ama Hz. Ali (a.s)’ın şahadetinden sonra hilafet Emevilerin eline geçince, velayet ve imamet tamamiyle sınırlanmış oldu. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Ehl-i Beyti’ne büyük zulümler ve düşmanlıklar yapıldı.

İmam Hasan ve Hüseyin (a.s) şehit oldu, İmam Zeyn’ul- Abidin ve İmam Muhammed Bakır (a.s) büyük baskılara ve eziyetlere maruz kaldı, tüm yollar yüzlerine kapandı, sadece bir avuç halis Şiiler onlardan ilim ve gerçekleri öğreniyordu. Sonunda onlar da, şehit edildi.

H. 2. asrın başlarında Emevilerin kötü yönetimi ve zulmünden bıkan halk kıyam etmeye başladı; özellikle de Abbas oğulları ile Ümeyye oğulları arasında kanlı savaşlar gerçekleşti. Emeviler kendilerini savunmakla meşguldü, dolayısıyla artık Resulullah (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’ine eskisi gibi baskı yapılmıyordu.

İmam Sadık (a.s) bu fırsatı değerlendirerek evinin kapısını açtı, Emevilerin baskısı yüzünden inzivaya çekilmiş olan İmam, camide minbere çıktı, dini hüküm ve ilimleri tebliğ etmeye başladı, dört bin kadar öğrenci derslerine katılarak dini ilim ve hadisler öğrenip İmam’ın sonsuz ilim deryasından istifade ettiler.

İmam (a.s)’ın dersine katılan seçkin öğrenciler, elde ettikleri ilim sonucunda dört yüz usul (adap, erkân) yazdılar; bunlar “Dört Yüz Usul” diye meşhur oldu.

İmam Yafii Yemeni kendi Tarih kitabında İmam Sadık (a.s)’ın ilim ve fazilette eşi olmadığını, yüce ilminin sonsuzluğunu yazmıştır. Ayrıca İmam’ın öğrencilerinden biri olan Cabir bin Hayyan-i Sufi, İmam’dan elde etmiş olduğu ilimler neticesinde bin sayfalık bir kitap ve beş yüz risale telif etmiştir.

Ehl-i Sünnetin büyük imam ve meşhur fakihleri de İmam (a.s)’ın feyzinden istifade eden öğrencilerindendirler.

Ebu Hanife, Malik bin Enes, Yahya bin Said Ensari, İbn-i Cureyh, Muhammed bin İshak, Yahya bin Said-i Kattan, Sufyan bin Uyeyne, Süfyan-i Sevri vb. birçok insan, kabiliyetleri ölçüsünde O İmam’ın nurlu huzurundan istifade etmişlerdir.

Böylesine ilmi bir riyasetin gerçekleşmesi, Ehl-i Beyt (a.s)’dan hiç kimseye nasip olmamıştır. Hiçbir engelle karşılaşmaksızın dini hükümleri, Kur’ân ayetlerinin tefsirini, ilim ve hadis temellerini, sır ve hakikatleri alenen açıp söylemek, O’nlardan hiçbirine nasip olmamıştır.

Zira Emeviler İmam Sadık (a.s)’ın babalarını, Abbasiler ise İmam (a.s)’ın oğullarından olan İmamları, son derece saygısızlıkla baskı altına almışlardır.

Gerçekte Şia mektebinin apaçık gerçeği ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’den miras alınan Ehl-i Beyt (a.s) ilminin sırları İmam Sadık (a.s) vasıtasıyla ortaya konmuştur. Bu yüzden bu hak mezhep de O’nun adıyla “Caferi” diye şöhret bulmuştur. Yoksa İmamı Sadık’la diğer Ehl-i Beyt İmamları arasında hiçbir fark yoktur.

Ama bilindiği gibi ne yazık ki dost, düşman herkesin en bilgili ve kamil insan olduğunu kabul etmiş olduğu böylesine büyük bir İmamı, sizden öncekiler, herkesten daha alim, daha fakih ve daha kamil olarak tanımadılar.

Mübarek ismini dört mezhep imamları arasında zikretmeyi bile reva görmediler. Halbuki bilindiği gibi İmam Sadık (a.s), alimlerinizin de tasdik etmiş olduğu gibi ilim, fazilet, züht, takva ve kemaldeki yüce mertebesine rağmen ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Ehl-i Beyti’nden olduğu halde terk edildi ve başkaları öne geçirildi.

Eğer taraftarların sayısı açısından da bakacak olursak, dört mezhep imamlarından her birinin taraftarları İmam Sadık (a.s)’ın taraftarları kadar değildir.

Bağnaz alimleriniz amelde Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in tertemiz Ehl-i Beyti’ne karşı onca tavsiyesine rağmen itina göstermemiştir. Buhari ve Müslim gibi büyük fakihleriniz Ehl-i Beyt fakihi İmam Sadık (a.s)’ın rivayetlerini kendi kitaplarında nakletmeye hazır olmamışlardır.

Hatta Ehl-i Beyt (a.s) İmamlarından ve Zeyd bin Ali bin Hüseyin, Yahya bin Zeyd, Muhammed bin Abdullah, Hüseyin bin Ali, Yahya bin Abdullah bin Hasan ve kardeşi İdris, Muhammed bin Cafer-i Sadık, Muhammed bin İbrahim (İbn-i Tabataba), Muhammed bin Muhammed bin Zeyd, Abdullah bin Hasan, Ali bin Cafer vb. risalet hanedanının büyük alimlerinden de hadis ve rivayet nakletmemişlerdir.

Ama bilindiği gibi ne yazık ki hali belli Ebu Hureyre, İkrime-i Harici ve daha önceki gecelerde de söylediğim gibi bizzat alimlerinizin de tasdik etmiş olduğu bir avuç iftiracı, yalancı ve sahtekar insanları can-ı gönülden kabul etmiş, onlardan hadis rivayet etmişlerdir!

Hatta İbn’ül- Beyyi’ şöyle yazmıştır: “Buhari, Hz. Ali (a.s)’ın katili İbn-i Mülcem’i öven İmran bin Hattan gibi 1200’den fazla Harici ve Nasibilerden hadis rivayet etmiştir!

Ne kadar üzücü; Resulullah (s.a.a)’in Ehl-i Beyti’nden olmayan imam A’zam (Ebu Hanife), imam Malik, imam Şafii ve imam Hanbel’in takipçi ve mukallitlerini, usul ve füruda onca birbirleriyle ihtilafları olmalarına rağmen tertemiz Müslüman bilmekte ve onlar için kendi mezheplerine göre özgürce amel etmelerine hak tanınmaktadır;

ama İmam Cafer Sadık (a.s)’ın takipçilerini kafir, müşrik ve Rafızî olarak tanıtıyorlar. Öyle ki Sünni beldelerinde hatta Allah-u Teala’nın güven yeri kıldığı Mekke’de bile inanç, amel ve ibadet özgürlükleri yoktur. Hafız Şirazi ne de güzel beyan ediyor:

Eğer Müslümanlık Hafız’da olan ise,

Eyvah bugünün bir de yarını varsa!

O halde beyler bilsin ki, biz Şiiler asla ayrılık yaratmıyoruz, aksine sizler; sizinle aynı kıbleyi, namazı, orucu, haccı ve diğer dini hükümleri paylaşan yüz milyondan fazla mümin ve muvahhid Müslümanı kendinizden dışlıyor, onları müşrik ve kafir sayıyorsunuz!

(Bu esnada yatsı ezanı okundu, beyler yatsı namazını kıldılar, namazdan sonra çaylar içildi ve oturuma devam edildi.)

Hafız: Gerçek, buyurduğunuz gibidir; ben insafsız ve hakkı kabul etmeyen biri değilim. Sizin de önemle vurguladığınız gibi birçok bağnazlıkların yapılmış olduğunu kabul ediyorum; bütün ihlasımla sizden oldukça istifade ettiğimi ve aydınlandığımı belirtmek isterim.

Ama izin verirseniz, hem sizden şikayet etmek, hem de Ehl-i Sünnet’i savunmak için birkaç şey söylemek istiyorum. Siz Şii alimleri neden bilgisiz halkınızı, sonucu küfre varan bir takım söz ve davranışlardan alı koymuyorsunuz? Elbette ki onların bu söz ve davranışları başkalarının kendilerini tekfir etmesine de bir bahane teşkil etmektedir.

İnsan genelde yersiz bir söz veya davranış sebebiyle saldırıya uğramaktadır; boşuna Ehl-i Sünnet’i suçlamayın. Aksine başkalarına bahane veren, söylediği sözlerle kalpleri nefret ettiren ve tekfir edilmelerine neden olan siz Şiilersiniz.Davetçi: Küfür ile sonuçlanan söz ve davranışlar nelerdir? İzah ederseniz ben de cevap vermeye çalışırım.