DOKUZUNCU OTURUM (2. Kısım)

Hz. Ali, Allah-u Teala ve Peygamber (s.a.a) Tarafından Hilafete Atanmıştır

Davetçi: Sizin bu dediğiniz Peygamber (s.a.a)’den bir nass olmadığı takdirde geçerlidir. Oysa Hz. Ali (a.s)’ın hilafetinin ümmetin icmasıyla işi yoktur; bizzat Allah-u Teala ve Peygamber (s.a.a) tarafından seçilmiştir.

Hz. Ali (a.s) da icma sebebiyle hilafeti kabul etmemiştir; hakkı geri almak için kabul etmiştir. Zira hakkı gasp edilen birisi, yıllar sonra da fırsatını bulduğunda hakkını alma hakkına sahiptir.

Bu yüzden engeller kalkınca ve şartlar oluşunca Hz. Ali (a.s) da hakkını geri aldı.

Beyler, eğer önceki gecelerde konuşulan sözleri unuttuysanız, lütfen özel olarak yayımlanan dergileri, gazeteleri ve bildirileri mütalaa ediniz. Önceki geceler ispat ettiğimiz gibi Hz. Ali (a.s)’ın hilafeti, ümmetin icmasıyla gerçekleşmemiştir; aksine Resulullah (s.a.a)’in nasları, Kur’ân ayetleri ve hakkın geri alınışı esasınca gerçekleşmiştir.

Siz ittifak edilen bir hadis getirebilir misiniz ki Resulullah (s.a.a); “Ebu Bekir, Ömer ve Osman benim halifelerimdir” diye buyurmuş olsun? Veya Emevi ve Abbasi halifelerinin hilafetlerine dair, bir tekinin adının zikredildiği bir hadis getirebilir misiniz?

Ama bütün muteber kitaplarınızda (Şia kitaplarının tevatürüyle birlikte), Hz. Ali (a.s)’ı hilafet ve vesayetine dair Hz. Peygamber (s.a.a)’den pek çok hadis mevcuttur. Bunlardan bazısına önceki geceler değindik; bu akşam da Ümmü Seleme’nin rivayetini arz ettim.

Şeyh: Bize ulaşan bir rivayette Peygamber (s.a.a); “Ebu Bekir benim halifemdir” diye buyurmuştur.

Davetçi: Önceki geceler bu hadislerin uydurma olduğunu arz ettim. Unutmuşa benziyorsunuz, bu gece de sizi cevapsız bırakmayacağım. Şeyh Mecduddin Firuzabadi Sefer’us- Seade kitabında şöyle diyor: “Ebu Bekir’in fazileti hakkındaki rivayetler, aklın iftira ve yalanına tanıklık etmiş olduğu uydurma şeylerdir.

Ayrıca dikkat edecek olursanız, üç halifenin hiçbirinde de hilafetin zahiri şartları gerçekleşmemiştir; bütün ümmet icma etmemiştir; oy birliğiyle seçilmemişlerdir. Ama Hz. Ali (a.s)’ın hilafetine baktığımızda önceki ve sonraki halifelerin aksine ümmetin icmasına daha yakındır.

Zira tarihçilerinizin de yazdıklarına göre Ebu Bekir’in hilafetinde sadece Ömer ve kabir kazan Ebu Ubeyde bin Cerrah etkili olmuştur. Daha sonra da bir grup Evs kabilesi, Sa’d bin Ubade’yi aday gösteren Hazreç kabilesine muhalefet olsun diye biat etmiş, bazıları da daha sonra tehditle, bir grubu da tamah üzere biat etmişlerdir. Hatta bazıları örneğin; Ensar, sonuna kadar da Saad bin Ubade’ye bağlı kalarak biat etmemişlerdir.

Ömer’in hilafeti de sadece Ebu Bekir’in emriyle olmuştur. İcma diye bir şey yoktur, tam bir saltanat söz konusudur. Osman ise Ömer’in emriyle kurulan diktatörlük şurasının kararıyla hilafet makamına geçmiştir.

Ama Hz. Ali (a.s)’ın hilafeti, tesadüfen adalet istemek için Medine’deki hilafet sarayına dört bir yandan gelen Müslümanların büyük bir icmasıyla gerçekleşmiştir. Onların büyük ısrarları sonucu Hz. Ali (a.s) zahiri hilafete seçilmiştir.

Nevvab: Kıble sahip (alicenap)! Dört bir yandan Medine’ye gelen Müslümanların icması, hilafetin tayini için miydi?

Davetçi: Hayır, henüz üçüncü halife iş başındaydı, onlar hilafet makamına yakın olan Beni Ümeyye zorbalarının, Mervan’ın ve diğer valilerin yaptığı çirkin iş ve zulümleri şikayet etmek için Medine’de toplanmışlardı.

Büyük sahabilerin de içinde bulunduğu bu cemiyet, var olan zulmü, hilafetin merkezi olan Medine’deki hilafet sarayına şikayet için gelmişlerdi. Osman’ın yanlış işleri ve Hz. Ali (a.s) ile diğer büyük sahabelerin nasihatlerine kulak vermemesi onun öldürülmesine yol açtı.

Bu yüzden Medine halkı oraya dört bir yandan tesadüfen gelen şahsiyetlerle birlikte Hz. Ali (a.s)’ın evine gidip yalvararak O’nu camiye getirdiler, icma ederek biat ettiler. Bu icma, önceki üç halife zamanında gerçekleşmemiştir.

Medine halkı özgür iradesiyle Müslüman bölgelerin şahsiyetlerinin ittifakıyla Hz. Ali (a.s)’a biat etmiş, onu hilafete seçmişlerdir. Ama bu olay önceki halifelerde görülmemiştir.

Bununla birlikte bu icmayı Hz. Ali (a.s)’ın hilafetine delil saymıyoruz. Zira bizim delilimiz Kur’ân ve Resulullah (s.a.a)’in hadisleridir. Bu, kendi halifelerini Allah’ın emriyle seçen bütün peygamberlerin siretine de uygundur.

Ayrıca siz Hz. Ali (a.s) ile diğer halifeler arasında bir farkın olmadığını beyan ettiniz; bilmiyorum bilerek mi yanlışlığa düştünüz yoksa bilemeyerek mi? Çünkü akli ve rivayi deliller ve hatta icma esasınca, Hz. Ali (a.s) ile diğer halifeler, hatta ümmet arasında büyük bir fark vardır.
Hz. Ali Diğer Halifelerden Mütemâyiz İdi

Hz. Ali (a.s)’ı diğer halifelerden ayıran ilk özelliği onların bir grup insan tarafından seçilmesi, Hz. Ali (a.s)’ın ise Allah-u Teala ve Peygamber (s.a.a) tarafından seçilmesidir. 

Şüphesiz Allah-u Teala ve Peygamber (s.a.a) tarafından seçilen kimse, halk tarafından seçilen kimselerden üstündür. Allah-u Teala ve Peygamber (s.a.a) tarafından seçilen bir halifenin diğer halifelerden çok farklı olduğunu her akıl sahibi bilir.

Hz. Ali (a.s)’ı diğer halifelerden ayıran en büyük özellik, O’nun ilim, fazilet, şeref ve takvasıdır. Bir grup Harici ve Nasibiler dışında ümmetin bütün alimlerinin ittifakıyla Peygamber (s.a.a)’den sonra Ali (a.s) ümmetin en alimi, faziletlisi, şereflisi ve takvalısıydı.

Bu konuda bizzat Ebu Bekir ve Ömer’den rivayet edilen sayısız rivayetler de mevcuttur. Önceki geceler bunları bizzat muteber kitaplarınızdan rivayet ettim. Kur’ân da bunu teyit etmektedir. Şimdi de apaçık gerçekler anlaşılsın diye aklıma gelen bir rivayeti nakletmek istiyorum.

Ahmed bin Hanbel Müsned’de, Harezmi Menakıp’ta, Mir Seyyid Ali Hemedani Şafii Meveddet’ul- Kurba’da, Beyhaki Sünen’de ve diğerleri de kendi kitaplarında farklı tabirlerle Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

“Ali sizin en aliminiz, faziletlinizdir ve en iyi hüküm vereninizdir. Onu (hükmünü, sözünü ve görüşünü) red eden beni red emiş gibidir; beni red eden Allah’ı red etmiş gibidir; bu da Allah’a şirk koşmak haddindedir.”

Büyük alimlerinizden İbn-i Ebi’l- Hadid, Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde şöyle yazmaktadır: “Hz. Ali (a.s)’ın en faziletli olması eskiden beri söylenen bir sözdür. Ashap ve tabiinden bir çoğu bu inançtadır. Bağdat şeyhleri de bu manayı tasdik etmişlerdir.

(Yatsı namazı ezanı okununca, beyler namaza kalktı, namaz sonrası yapılan çay ikramından sonra sohbete devam edildi.)
İlk Derecede Sayılabilecek Kemal ve Faziletlere İşaret

Davetçi: Beyler siz namaz kılınca ben düşünüyordum, sonunda bir konuyu hatırladım. Bunu bir soru şeklinde sizlere aktarmak istiyorum. Size göre insana öncelik hakkı veren insani şerafet ve değerler nelerdir?

Şeyh: (Biraz sustuktan sonra) Elbette şerafet ve fazilet yolları çoktur. Allah-u Teala’ya ve Resulüne imandan sonra ilk derecede sayılabilecek kemal ve faziletler şu üç şeydir:

1- Soy ve nesep temizliği.


2- İlim ve bilgi.


3- Takva.


Davetçi: Allah-u Teala size güzel mükafat versin, biz de sizin fazilet ve kemaller ile ilgili seçtiğiniz bu özellikler esasınca konuyu ele almaya çalışacağız. Elbette halife veya diğer sahabilerin hepsi de bir takım hususiyetlere sahip idiler.

Ama akli ve nakli kaideler esasınca bütün bu hususiyetlerin hepsine sahip olanlar diğerlerinden öncelik olma hakkına sahiptirler.

Eğer üç özellikte Hz. Ali (a.s)’ın öncülük ve saadet bayraktarı olduğunu ispat edecek olursak, siz de, Resulullah (s.a.a)’den menkul rivayetler esasınca Hz. Ali (a.s)’ın hilafet makamına daha layık olduğunu, sadece siyasi oyunlarla hilafet makamından uzaklaştırıldığı ve (İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1 s. 46’da beyan etmiş olduğu gibi) bunun siyasi oyunlar gereği maslahat olarak adlandırıldığını tasdik edeceksiniz.