Hz.Ali’nin, Peygamber(s.a.a)’in Bütün Sıfatlarına Sahip Oluşu

İmam Sa’lebi kendi tefsirinde ve sizin büyük alimlerinizden olan Seyyit Ahmed Şahabuddin “Tevzih’ud- Delail ala Tercih’il- Fezail” adlı kitabında, bu manaya işaret ederek şöyle diyor:

“Mevlamız Emir’ul- Muminin Ali, Hz. Peygamber’in pek çok yüce sıfat, fiil, adet, ibadet ve ahvalinde O Hazrete benzemiştir. Bu mana, sahih hadis ve açık ifadelerle Hz. Ali için kesinleşmiştir; bunun hiçbir delil ve hüccete ihtiyacı yoktur. Bazı alimler, Hz. Peygamber’in sahip olduğu bir takım güzel sıfatları, Hz. Ali için de saymışlardır.

Örneğin: Hz. Ali ile Hz. Peygamber nesepte birbirlerinin mislidirler. Hz. Ali taharette (masumlukta), -Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, ve Hz. Hüseyn hakkında nazil olan- Tathir ayeti[3] gereğince Hz. Peygamber’le aynıdır.

Maide suresindeki; “Sizin veliniz (yönetici ve önderiniz) ancak Allah, O’nun Resulü, namaz kılan ve rüku halinde zekat veren müminlerdir.”[4] mealindeki Velayet ayeti gereğince Hz. Ali, Hz. Peygamber’in ümmet üzerinde sahip olduğu velayet makamının aynısına sahiptir. Bu ayetin, Hz. Ali hakkında indiğine dair herkes ittifak etmiştir.

Hz. Ali, Beraat (Tevbe) suresi gereğince, tebliğ ve risalet makamında Hz. Peygamber’le aynı makama sahipti. Zira Hz. Peygamber (s.a.a), Beraat suresinin ayetlerini hac mevsiminde Mekke ehline okuması için Ebu Bekir’e verdi. 

Ama (bu kitapta da yazıldığı üzere) Cebrail Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek, bu risaleti (görevi) ya kendisi veya kendisinden olan birisinden başkasının yapamayacağını bildirdi; Hz. Peygamber (s.a.a) de Allah’ın emriyle Beraat suresini Ebu Bekir’den alıp hac mevsiminde okuması için Hz. Ali’ye verdi.

Hz. Peygamber’in Gadir-i Hum’da buyurmuş olduğu; “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.” hadisi gereğince, Hz. Ali, Hz. Peygamber’in ümmetin mevlalığı olan makamının aynısına sahipti.

Hz. Ali Al-i İmran suresindeki Mübahele ayeti gereğince, Hz. Peygamber’le nefis birliği (ittihad-i nefs) makamına sahiptir. Nitekim Allah-u Teala Mübahele ayetinde (bu kitapta zikredildiği gibi her iki fırkanın ittifakıyla) Hz. Ali’yi Resulullah (s.a.a)’in nefsi mesabesinde karar kılmıştır.

Hz. Ali, evinin kapısının mescide açılması yönünden Hz. Peygamber’le aynı makama sahipti. (Bilindiği gibi, Peygamberle Hz. Ali’nin kapısı hariç, kapıları camiye açılan bütün evlerin kapılar Hz. Peygamber’in emriyle kapatılmıştır.)

Hz. Ali, mescide cenabetli girebilmekle ilgili kendisine verilen izinde de Hz. Peygamber’le aynı makama sahipti. (Bu arada Ehl-i sünnet kardeşlerimiz arasında yavaşça bazı sözler söylenmeye başladı. Ne olduğunu sorunca şöyle cevap verdiler:)

Nevvab: Geçen Cuma, namaz kılmak için camiye gittik. İmam, tesadüfen sizin Peygamber’in mescidine açılan kapıyla ilgili naklettiğiniz hadisi nakletti ve bu kapının Ebu Bekir’in kapısı olduğunu söyledi. Sizin, bu kapının Hz. Ali’nin kapısı olduğunu söylemeniz mecliste bulunanların hayretine yol açtı. Aramızdaki konuşmalar da bu meseleyle ilgiliydi. Bu muammayı çözmenizi rica ediyoruz.

Davetçi: (Hafız’a dönerek) Böyle bir beyanda bulundunuz mu?

Hafız: Evet! Çünkü büyük ve adil sahabe!! Ebu Hureyre’den nakledilen sahih hadislerde, Peygamber-i Ekrem, mescide açılan bütün kapıların kapatılmasını emretmiş ve Ebu Bekir’in kapısını istisna ederek şöyle buyurmuştur: “Ebu Bekir bendendir; ben de Ebu Bekir’denim.”

Davetçi: Büyük ihtimalle muhterem beyler de mutlaka görmüşlerdir ki Emeviler, Emir’ul- Muminin Hz. Ali’nin özelliklerinden sayılan her faziletin karşısında, Muaviye’nin sofrasının tabak yalayıcıları olan Muğayre, Amr bin As, Ebu Hureyre vb. şahıslar vasıtasıyla, başkaları hakkında hadis uydurmak için büyük çaba sarf etmişlerdir.. Bekriler de Ebu Bekire olan aşırı alakalarından dolayı bu yalan hadisleri daha da desteklemişlerdir.

Nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa” şerhinin 1. ve özellikle 3. cildinin 17. sayfasında bu vakıaları geniş bir şekilde naklederek şöyle diyor: “Ebu Bekir’in kapısının dışındaki mescide açılan bütün kapıların kapatılması hadisi, mevdu (uyduruk) hadisler cümlesindendir.”

Şu açıktır ki bu mevdu hadis, Şia ve Ehl-i Sünnet alimleri yoluyla tevatürle nakledilen şu hadis: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Hz. Ali’nin kapısının dışında mescide açılan diğer bütün kapıları Allah’ın emriyle kapattı.” karşısında uydurulmuştur.

Nevvab: Hafız efendi bu hadisi Ebu Bekir’in faziletleri arasında sayarken, siz Hz. Ali’nin faziletlerinden biri olduğunu söylüyorsunuz. Eğer mümkünse, dinleyicilerin en güzel olanı seçebilmesi için, bizim muteber (sahih) kitaplarımızın bazı senetlerine değininiz (iddianızın doğruluğuna dair onlardan delil getiriniz).

Hz. Peygamber’in Emriyle, Hz. Ali’nin Kapısının Dışında Mescide Açılan Diğer Kapıların Kapatılması

Davetçi: İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned” kitabının 1. cildinin 175. sayfası, 2. cildinin 26. sayfası ve 4. cildinin 369. sayfalarında, Ebu Abdurrahman Nesai “Sünen-i Nesai” adlı kitapta ve “Hasais-u Aleviyye” kitabının 13. ve 14. sayfalarında, Hakim-i Nişaburi “Müstedrek” kitabının 3. cildinin 117 ve 125. Sayfalarında, Sibt bin Cevzi, Tirmizi ve Ahmed kanalıyla bu hadisi ispatladığı “Tezkire” kitabının 24 ve 25. sayfalarında İbn-i Esir-i Cezri “Esne’l- Metalib”in 12. sayfasında, İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”in 76. sayfasında, İbn-i Haceri Askalani “Feth’ul- Bari”nin 7. cildinin 12. sayfasında, Taberani 

“Evset” kitabında, Hatib-i Bağdadi “Tarih-i Bağdadi” ismiyle meşhur olan kitabının 7. cildinin 205. sayfasında, İbn-i Kesir “Tarih-i İbn-i Kesir” diye tanınan kitabının 7. cildinin 342. sayfasında, Muttaki-yi Hindi 

“Kenz’ul- Ummal”ın 6. cildinin 408. sayfasında, Heysemi “Mecma’uz- Zevaid” kitabının 9. cildinin 115. sayfasında ve Muhibbuddin Taberi “Riyaz” kitabının 2. cildinin 192. sayfasında, İbn-i Ebi’l- Hadid “Şerh-i Nehc’ul- Belağa”nın 2. cildinin 451. sayfasında, Hafız Ebu Naim “Fezail’us- Sahabe”nin 153. sayfası ve “Hilyet’ul- Evliya”nın 4. cildinde, Celaluddin Süyuti

“Tarih’ul- Hulefa” nın 116. Sayfasında, yine “Cem’ul- Cevami”, “Hasais’ul- Kubra” ve “Leali’l- Mesnua”nın 1. cildinin 181. sayfasında, Hatib-i Harezmi “Menakıb”da, Himvini “Feraid”de, İbn-i Meğazili “Menakıb”da, Menavi-yi Mısri “Kunuz’ud- Dekaik”de, Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 87. sayfasında (mezkur kitabın 17. babını bu meseleye ayırmıştır), Şehabuddin Kastalani “İrşad’us-Sari”nin 6. cildinin 81. sayfasında, Halebi 

“Siret’ul- Halebiyye”nin 3. cildinin 374. sayfasında, Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul”un 17. sayfasında söz konusu hadisi çeşitli lafızlarla nakletmişlerdir.

Velhasıl, Ehl-i Sünnet alimlerinin geneli, Ömer bin Hattap, Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Ömer, Zeyd bin Erkam, Burra bin Azib, Ebu Said-i Hodri, Ebu Hazım-ı Eşcei, Sa’d bin Ebi Vakkas ve Cabir bin Abdullah-i Ensari gibi ashabın ileri gelenlerinden küçük farklılıkla Hz. Peygamber (s.a.a)’in Hz. Ali’nin kapısından başka mescide açılan bütün kapıların kapatılmasını emr ettiklerini nakletmişlerdir.

Aksine, Ehl-i Sünnetin büyük alimlerinden bir çoğu, aldatılmış olan Emevi, Bekri ve diğer kimseleri aydınlatmak için, bu konuyla ilgili geniş açıklamalar yapmışlardır. 

Örneğin: Muhammed bin Yusuf-i Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talip” kitabının 50. babını sadece bu konuya ayırmıştır. Konuyla ilgili müstenet hadisleri naklettikten sonra “Haza Hadisun Alin” (Bu çok değerli hadistir) unvanıyla açıklamalarda bulunmuş ve şöyle demiştir:

Resulullah (s.a.a), mescide açılan kapıların kapatılmasını ve mescidde cenabetli veya hayızlıyken durmanın yasak olduğunu buyurduktan sonra Hz. Ali’nin kapısını istisna ederek şöyle buyurmuştur: “Ali’nin kapısı dışındaki mescide açılan bütün kapıları kapatın.”

Daha sonra şöyle diyor: Cenabet halindeyken mescide girme ve orada durmanın mubah (sakıncasız) olması, sadece Hz. Ali’ye mahsustu. Ama bu, diğer insanların da mescide cünüplüyken veya hayızlıyken girip çıkabileceklerine delil olamaz. 

Hz. Peygamber’in, bu büyük ayrıcalığı Hz. Ali, Hz. Fatıma ve evlatlarına tanımasının nedeni, bunları pak (tertemiz) bilmesinden dolayıdır. Zaten Tathir ayeti de O’nların her türlü ricsten (çirkinlik ve günahtan) münezzeh olduğunu açık bir şekilde bildirmiştir.

Sayın Hafız bey, bu Şafii aliminin yaptığı geniş açıklamaları da dikkate alarak, Ebu Bekir hakkındaki naklettikleri hadisi bunlar ile mukayese etsinler. Bizim bunca güvenilir senetlerimize rağmen, eğer Ebu Bekir’in tahareti (bütün çirkinliklerden tertemiz olması) hakkında bir delilleri varsa, buyursun nakletsinler.

Şuna da ilave edelim ki, Buhari ve Müslim kendi sahihlerinde bu konuya işaret ederek, cünüplüyken kimsenin mescide girme ve mescitte durma hakkına sahip olmadığını söyleyip Resul-ü Ekrem’in şöyle buyurduğunu naklediyorlar: “Ben ve Ali’den başka mescitte cünüp olmak kimseye layık değildir.”

Bu tip hadisler, Hz. Ali ve Hz. Peygamber’in kapısından başka bütün kapıların kapandığını ispatlamaktadır. Eğer bu iki kapının haricinde de herhangi bir kapı açık kalmış olsaydı, başkalarının da mescide cenabetli girmeleri câiz olurdu. Oysa Peygamber efendimiz açık bir şekilde, kendisi ve Hz. Ali’nin dışında kimsenin mescide cenabetli giremeyeceğini buyuruyor.

Bu hadis, (ki Buhari ve Müslim de onu nakletmişlerdir) Emevi, Bekri ve diğer grupların, açık kapının diğer bir şahsa ait olduğu hususundaki iddialarının reddi için kesin bir delildir.

Şu kesin ve açıktır ki, evin kapısının mescide açık bırakılması, Hz. Ali (a.s)’ın özelliklerindendir. Eğer izin verirseniz bu konudaki sözlerime, ikinci halifeden size sunacağım bir hadisle son vereyim. Hakim bu hadisi “Müstedrek”in 3. cildinin 125. sayfasında, Süleyman-i Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 56. bölümünün 210. sayfasında 

(Zahair’ul- Ukba”dan naklen), İmam’ul- Harem “Müsned-i Ahmed bin Hanbel”den, Hatib-i Harezmi “Menakıb”ın 261. sayfasında, İbn-i Hacer “Savaik”in 76. sayfasında, İbn-i Esir “Tarih’ul- Hulefa”da, İbn-i Esir-i Cezri “Esne’l- Metalib”de vb. şahıslar, az bir farkla Ömer’in şöyle dediğini nakletmişlerdir:

“Şüphesiz Ali bin Ebu Talib’e üç özellik verilmiştir. Eğer onlardan birisi bana verilmiş olsaydı, benim için kırmızı tüylü hayvanlardan daha hayırlıydı; o özellikler şunlardır:

1- Peygamber (s.a.a), onu kendi kızıyla evlendirdi.

2- Peygamber (s.a.a), O’nun kapısı dışındaki mescide açılan bütün kapıları kapattı ve O Resulullah ile birlikte mescitte oturdu ve Peygambere mescitte helal olan her şey O’na da helal oldu.

3- Peygamber (s.a.a) Hayber gününde, İslam bayrağını O’na verdi.”

Umarım bu muamma, Nevvab bey ve diğer aziz kardeşlerimize, hiçbir özür baki kalmayacak bir şekilde çözülmüş oldu; Hafız bey de tamamen aydınlanmış oldular.

Biz tekrar başa dönelim, yani Seyyid Şahabuddin’in geriye kalan sözlerine. O araştırmasının son kısmında şöyle diyor:

“Kim Hz. Ali’nin ahvali hakkında biraz araştırmada bulunursa, bir çok özel sıfat, zahiri haller ve dış görünüş sıfatlarında Resulullah’a son derecede benzediğini ve nurunu iktibas ettiğini görecektir. Hz. Ali’den başka kimse bu hususiyetlere sahip olma iftiharına sahip değildir.”

Bu söylediklerim, sizin kendi ulemanızın Emir’ul- Muminin Hz. Ali’nin özel faziletleri hakkındaki itiraflarından sadece bir numune idi. Biliniz ki, ben asla O Hazretin makamı hakkında guluv etmiyor ve akılsızca iddialarda da bulunmuyorum. Şia camiası, evvelden günümüze dek asla delilsiz bir iddiada bulunmamıştır; bizim delillerimizin asıl kaynakları, sizin kendi muteber kitaplarınızda yer almaktadır.

Ama üzüldüğüm nokta şu ki, sizler, geçmişten kalma bir adet üzere, her şeyden habersiz avam halkın arasında oturduğunuzda, kendi makamınızı korumak için, -tek başınıza kadının yanına gidip kuruyla yaşı birbirine katıyor- iftiralarda bulunup meseleyi halka yanlış aktarıyorsunuz.

Zikredilen bu mukaddimeden, Hz. Ali’nin, Harun’un Hz. Musa’ya olan nispeti gibi bütün yönlerde Hz. Peygamber’in misli ve ortağı olduğu sabit oldu.

Hz. Musa, kardeşi Harun’u Ben-i İsrail arasında herkesten daha layık ve daha üstün bildiği için Allah’a dua ederek onu, kendisine ortak ve vezir kılmasını istedi. Hz. Peygamber de ümmeti arasında bu makama, Hz. Ali’den daha layık bir kimse görmedi ve Allah’tan, Harun’u nasıl Musa’ya vezir ve ortak kıldıysa, Ali’yi de kendisine ortak kılmasını istedi.

Nevvab: Kıble sahip! Acaba bu konuyla ilgili hadis var mı?

Davetçi: Tabi, Şia’daki icmaya ilave olarak, sizin muteber kitaplarınızda da bu konuyla ilgili hadisler vardır.

Nevvab: Eğer mümkünse, o hadislerden bazılarını bizler için okursanız memnun olurum.

Davetçi: Beylerin buna isteği olursa, ben hazırım.

Hafız: Herhangi bir sakıncası yoktur. Çünkü hadis nakletme ve onu dinleme ibadettir.