Hafız Ebubekir Beyhaki kendi yazdığı tarih kitabında, Hafız bin Abdulbirr “İstiab” da, Mir Seyyid Ali Hemedani “Meveddet’ul- Kurba”da vs. alimler Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu
naklediyorlar:
“Fatma ümmetimin kadınlarının en üstünüdür.”
Ahmed bin Hanbel “Müsned”de ve Hafız Ebubekir Şirazi de “Nüzul’ul- Kur’ân fi Ali” adlı kitabında, Muhammed-i Hanefiye’den, o da Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’dan, İbn-i Abdulbirr
“İstiab”da, Hz. Fatıma (a.s)’ı ve Ümm’ül- Mü’minin Hz. Hatice’yi Abdulvaris bin Süfyan ve Ebu Hureyre’den naklen anlatırken;
yine Ümm’ül- Mü’minin Hz. Hatice’yi (a.s) Ebu Davud’dan o da Ebu Hureyre ve Enes bin Malik’ten naklen anlatırken, Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 55. babında, Mir
Seyyid Ali Hemedani “Meveddet’ul- Kurba”nın 13. Meveddesinde Enes bin Malikten ve diğer birçok güvenilir alimleriniz Enes bin Malik’ten Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu
naklediyorlar:
“Alemlerdeki kadınların en iyisi dört tanedir: İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye, Hüveylid kızı Hatice ve Muhammed kızı Fatıma.”
Hatip “Tarih-i Bağdat” kitabında şöyle yazıyor: “Resulullah (s.a.a) bu dört kadını alemlerin en iyi kadınları olarak saydıktan sonra Fatıma’yı hem dünyada, hem de ahirette diğer üçüne üstün
kılmıştır.”
Muhammed bin İsmail Buhari “Sahih”te ve imam Ahmed bin Hanbel “Müsned”de Ebu Bekir kızı Aişe’den Resulullah (s.a.a.)’in Fatıma’ya (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyorlar:
“Ey Fatıma! Sana müjdeler olsun, Allah seni alemdeki kadınların üzerine genel olarak ve Müslüman kadınlar üzerine de özel olarak seçti ve seni tertemiz kıldı ve İslam en üstün
dindir.”
Buhari Sahihinin 4. cildinin 64. sayfasında, Müslim Sahihinin 2. cildinin “Fezail-u Fatıma” babında, Hamidi “el- Cem-u Beyn’es- Sahihayn”da, Abdi “el- Cem-u Beyne Sihah’is- Sitte”de, İbn-i
Abdulbirr “İstiab”da Hz. Fatıma (a.s)’ın hayatını anlatırken, imam Ahmed “Müsned”in 6. cildinin 282. sayfasında,
Muhammed bin Saad-ı Katip “Tabakat”ın ikinci cildinde Resulullah (s.a.a)’in hasta ve yataktayken buyurduğu sözlerin içinde ve 8. ciltte Hz. Fatıma (a.s)’ın hayatını anlatan uzun bir hadisin
zımnında (meclisin vakti az olduğu için hepsini aktaramıyorum) Aişe’den Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyorlar: “Ey Fatıma! Alemdeki kadınların efendisi olmaya razı değil
misin?...”
İbn-i Hacer-i Askalani bu ibareyi (yani sen alemlerdeki kadınların en üstünüsün) Hz. Fatıma (s.a.a)’ın hayatını anlatırken nakletmiştir.
Yine Buhari ve Müslim Sahihlerinde, imam Salebi Tefsirinde de, imam Ahmed bin Hanbel “Müsned”de, Taberani “Mu’cem’ul- Kebir”de, Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 32. babında
Tefsir-i İbn-i Ebi Hatem’den, Hafız Ebu Naim-i İsfehani’nin Menakıb, Vasit, ve Hilyet’ul- Evliya’sından ve Feraid-i Himvini’den, İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”in 14. ayetini açıklarken Ahmed’den,
Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib-i Süul”un 8. sayfasında, Taberi
“Tefsir-i Taberi” adlı kitabında, Vahidi “Esbab’un- Nüzul”da, İbn-i Meğazili eş-Şafii “Menakıb”da, Muhibbuddin Taberi “Riyaz”da, Mumin Şeblenci “Nur’ul- Ebsar”da, Zemahşeri Tefsirinde,
Süyuti “Dürr’ül- Mensur”da, İbn-i Asakir kendi Tarihinde, Allame Semhudi “Tarih’ul- Medine”de, Fazıl-ı Nişaburi Tefsirinde, Kadı Beyzavi Tefsirinde, imam Fahri Razi “Tefsir-i Kebir”de, Seyyid Ebu
Bekir Şahabuddin Alevi “Reşfet’üs- Sadi min Bahr-i Fezail-i Beni’n- Nebiyy’il- Hadi”de Tefsir-i Beğevi’den, Sa’lebi’den,
Sire-i Molla’dan, Menakıb-ı Ahmed”den, Tabarani’nin Kebir ve Evset’inden, Şeyh Abdullah bin Muhammed bin Amir eş-Şebravi eş-Şafii “Kitab’ul- İthaf”ın 5. sayfasında Hakim, Taberani ve
Ahmed’den; Celaluddin Süyuti “İhya’ul- Meyyit”te İbn-i Munzir, İbn-i Ebi Hatem ve İbn-i Merduye’nin tefsirlerinden ve Teberani’nin “Mu’cem’ul- Kebir” adlı kitabından, İbn-i Hatem ve Hakim’den,
kısaca büyük alimlerinizin geneli (Emevi taraftarları ve Ehli beyt düşmanı çok az bir grubun dışında) İbn-i Abbas ve diğerlerinden şöyle naklediyorlar:
Şura suresinin 23. ayeti; “De ki: Ben bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir. Ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa, onun güzelim mükafatını
artırırız.”
nazil olduğunda sahabeler şöyle dediler: “Ya Resulellah! Allah’ın, sevgisini üzerimize farz kıldığı yakınların kimlerdir?” Resulullah (s.a.a) cevaben: “Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’dir.”
buyurdular. Bazı hadislerde de Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu naklediliyor: “Ali, Fatıma ve onların iki oğludur.”
Bu gibi hadisler sizin muteber kitaplarınızda çoktur. Ama vaktin azlığı, onların hepsini nakletmemize mani oluyor.
İmam Şafii’nin Ehl-i Beyt Sevgisinin Farz Olduğuna İlişkin İtirafı
Alimleriniz bu konuya o kadar çok değinmişlerdir ki, hatta İbn-i Hacer gibi mutaassıp birisi bile “Savaik” adlı kitabının 88. sayfasında, Hafız Cemaluddin Zerendi. “Mi’rac’ul- Vusul”da,
Şeyh Abdullah Şebravi “İthaf” kitabının 29. sayfasında, Muhammed bin Ali Sabban -ki Mısırlıdır- “İs’âf’ur- Rağibin”in 119. sayfasında ve daha birçok kimseler, dört mezhep imamlarından biri olan
Muhammed bin İdris-i Şafii’nin şöyle dediğini naklediyorlar:
Ey Resulullah’ın Ehl-i Beyti! Sizin sevginizi,
Allah tarafından nazil ettiği Kur’ân’da farz kılmıştır.
Sizin kadrinizin yüceliğine şu yeter ki,
Size salat göndermeyenin namazı kabul olmaz.
Şimdi insafla söyleyin, acaba yalnızca bir tarafın (Ehl-i Sünnet’in) naklettiği hadis, her iki fırkanın (Sünnilerin ve şiaların) sayısızca naklettikleri sahih hadisler karşısında durabilir
mi?
Acaba Resulullah (s.a.a)’in, Allah’ın Kur’ân’da sevgisini farz kıldığı birisini bırakıp onun yerine başkalarına öncelik vermesini akıl kabul eder mi?
Acaba Resulullah (s.a.a)’in heva ve hevesine uyarak, faziletine (Peygamber’in hanımı ve Ümm’ül- Mü’minin olmaktan başka) hiçbir delil olmayan Aişe’yi, Allah’ın Kur’ân’da sevgisini farz
kıldığı, hakkında “Tathir” ayeti nazil olan ve yine Kur’ân’ın hükmüyle “Mübahele” olayına katılma iftiharına erişen Fatıma’dan daha çok sevmesi düşünülebilir mi?
Enbiya ve Evliyaların heva ve heveslerine uymadıklarını, Allah’tan başka hiç kimseyi göz önünde bulundurmadıklarını sizler de çok iyi biliyorsunuz. Özellikle Resul-u Ekrem (s.a.a) ancak
Allah için sever ve ancak Allah için buğz ederdi. Allah’ın sevmediğini kesinlikle sevmez ve Allah’ın düşmanı olmayana kesinlikle düşman olmazdı.O zaman nasıl olur da Allah’ın, sevgisini farz
kıldığı Hz. Fatıma’yı bir kenara bırakıp da başkalarını ona tercih eder?
Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Hz. Fatıma’yı, Allah onu sevdiği için seviyordu. Resulullah (s.a.a), Allah’ın alemlerdeki kadınlardan üstün kıldığı ve sevgisini farz ettiği bir kimseyi bırakıp da
kendi hanımlarından birini ona tercih etmesini akıl kabul eder mi?
Ya her iki fırkanın kabul ve Kur’ân-ı Kerim’in de teyit ettiği bu sahih hadisleri reddedeceksiniz; ya da çelişkinin ortadan kalkması için söylediğiniz hadislerin uydurma olduğunu kabul
edeceksiniz.
“Resulullah (s.a.a) yanında en çok sevilen şahıs Ebu Bekir idi.” hadisi de, büyük ve güvenilir alimleriniz tarafından nakledilen; “Resulullah (s.a.a) yanında en çok sevilen şahıs, Hz. Ali
idi.” şeklindeki birçok hadislerle çelişmektedir.
Hz. Ali, Resulullah (s.a.a)’in Yanında En Çok Sevilen Şahıstı
Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 55. babında Tirmizi’ den Bureyde’nin şöyle dediğini naklediyor:
“Peygamber kadınların içinde en çok Fatıma’yı, erkeklerden ise en çok Ali’yi seviyordu.”
Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 91. babında Ümm’ül- Müminin Aişe’den şöyle bir hadis naklediyor:
“Allah Teala, Resulullah’ın Ali bin Ebu Talib’den daha çok sevdiği bir kul yaratmamıştır.”
Sonra şöyle devam ediyor: “Naklettiğim bu hadisi, İbn-i Hacer “Menakıb”da, İbn-i Asakir- Dimaşki de Hz. Ali’nin hal tercümesinde kaydetmiştir.”
Muhyiddin ve imam’ul- harem Ahmed bin Abdullah eş-Şafii de yine Tirmizi’den şöyle naklediyorlar: Aişe’den; “Resulullah insanlar içinde en çok kimi seviyordu?” sorduklarında; “Fatıma’yı”
diye cevap verdi. “Erkekler içerisinde daha çok kimi seviyordu” dediklerinde de; “Onun kocası Ali bin Ebi Talib’i” dedi.
Zehebi ve Hafız Ebu’l- Kasım-ı Dimaşki de Aişe’den şu hadisi nakletmişlerdir:
“Resulullah’ın Ali ve Fatıma’dan daha çok sevdiği bir kimseyi görmedim.”
Hafız Hucendi, Muazet-i Gifariyye’den şöyle naklediyor: “Resulullah (s.a.a) Aişe’nin evindeyken onun huzuruna vardım. Hz. Ali de dışarıdaydı. Resulullah Aişe’ye şöyle
buyurdular:
“Bu (Ali) en çok sevdiğim ve benim yanımda en değerli olan insandır. Onun hakkını tanı, onun değer ve makamını bil.”
Şeyh Abdullah bin Muhammed bin Amr Şebravi eş-Şafii (sizin büyük alimlerinizden sayılmaktadır) “İthaf” kitabının 9. sayfasında, Süleyman Belhi “Yenabi’ul- Mevedde”de ve Muhammed bin Talha
eş-Şafii “Metalib-is Süul”un 6. sayfasında Tirmizi’den, o da Cumey’ bin Umeyr’den şöyle naklediyorlar:
“Halamla birlikte Ümm’ül- Mü’minin Aişe’nin yanına gittik. Ben ondan Resulullah’ın en çok sevdiği insanların kimler olduğunu sordum. Aişe de; “Kadınlardan Fatıma ve erkeklerden ise onun
kocası Ali bin Ebi Talip” diye cevap verdi.
Aynı hadisi Mir Seyyid Ali Hemedani eş-Şafii “Meveddet’ul- Kurba”nın 11. Meveddesinde sadece şu farkla Cumey’in şöyle dediğini naklediyor: “Bunu halamdan sordum, o da böyle cevap
verdi.”
Hatip Harezmi de “Menakıb”ın 6. faslının sonunda bu hadisi Cumey’den, o da Aişe’den naklediyor:
İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”in 2. faslında Hz. Ali (a.s)’ın fazileti hakkında 40 tane hadis naklettikten sonra Tirmizi’den, o da Aişe’den şu hadisi naklediyor:
Aişe diyor ki: “Fatıma kadınların, kocası da erkeklerin içinde Resulullah’ın en çok sevdiği kimselerdi.”
Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul”un 7. sayfasında bu konuda birçok hadis naklettikten sonra şöyle diyor:
“Bütün bu sahih hadisler şunu ispat ediyorlar: Resulullah (s.a.a)’in kadınlar içinde en çok sevdiği kimse Fatıma’dır. O; cennetteki kadınların, Medineli kadınların ve bütün ümmetin
kadınlarının efendisidir.”
Akli ve nakli deliller, Hz. Ali ve Hz. Fatıma (aleyhum’es- selam)’ın Resulullah (s.a.a)’in en çok sevdiği insanlar olduğunu kanıtlamaktadırlar.
Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali (a.s)’ı herkesten daha çok sevdiğini ve her zaman ona öncelik verdiğini ispat eden hadislerin içinde en önemlisi “Tayr-i Meşviy” (kızartılmış kuş) diye meşhur
olan hadistir. Bu hadisle Hz. Ali (a.s)’ın ümmetin içinde Resulullah (s.a.a)’in en çok sevdiği kimse olduğu tamamen ispat edilmektedir.
“Tayr-i Meşviy” hadisi iki fırka arasında o kadar meşhur ki onu kimlerin rivayet ettiğini söylemek bile gereksizdir. Ama “Bu hadisi Şiiler uydurmuşlardır” diyenlerin eline bahane vermemek
için yine de onun aklımda olan senetlerinden bazılarına değinmek istiyorum.
"Tayr-i Meşviy" Hadisi
Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai ve Secistani kendi muteber sahihlerinde, imam Ahmed bin Hanbel “Müsned”de, İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa’nın Şerhi”nde, İbn-i Sabbağ-i Maliki “Fusul’ul-
Mühimme”nin 21. sayfasında ve Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 8. babını bu hadise ayırmış ve Ahmed bin Hanbel’den,
Tirmizi’den, Muvaffak bin Ahmed’den, İbn-i Meğazili’-den ve “Sünen-i Ebu Davud”dan, onlar da Peygamber’in kölesi Sefine’den, Enes bin Malik’ten ve İbn-i Abbas’tan bu hadisi naklettikten
sonra şöyle diyor: “Tayr hadisini 24 kişi Enes’ten nakletmiştir.” Özellikle Maliki “Fusul’ul- Muhimme”de şöyle diyor: “Enes bin Malik’in naklettiği Tayr hadisi, sahih ve sarih hadislerin içinde
en sahih ve sağlam olan hadistir.”
Sibt bin Cevzi “Tezkire”nin 23. sayfasında (Fezail-i Ahmed ve Sünen-i Tirmizi’den naklen) ve Mes’udi “Müruc’uz- Zeheb”in 2. cildinin 49. sayfasında bu hadise
değinmişlerdir.
İmam Ebu Abdullah Abdurrahman Nesai “Hasais’ul- Alevi” adlı kitabının 9. hadisinde ve Hafız bin Ukde ve Muhammed bin Cerir-i Taberi bu hadisin mütevatir olduğu ve senetleri hakkında yazmış
oldukları özel kitaplarında, sahabeden 35 kişinin bu hadisi Enes’den naklettiklerini söylüyorlar. Hafız Ebu Naim de bu hadis hakkında kalın bir kitap yazmıştır.
Kısacası sizin büyük alimlerinizin hepsi kendi muteber kitaplarında bu hadisi nakletmişlerdir. Allame, muhakkik, zahit, adil, sıka Seyyid Mir Hamid Hüseyin Dehlevi (sizler onun ilim, amel
ve takvasını daha iyi biliyorsunuz), Hindistan’daki şöhreti güneşten daha parlak olan bu alim “Abekat’ul- Envar” adlı büyük kitabının bir cildini
“Tayr-i Meşviy” hadisine ayırmıştır. Orada Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinin güvenilir kitaplarından bu hadisin bir çok senetlerini toplamıştır. Ben bu hadisi kaç senetle naklettiğini şimdi
hatırlamıyorum. Ancak şu kadar biliyorum ki, bu hadisin senetlerini okuduğumda bu büyük seyyidin böylesi küçük bir hadisin mütevatir olduğunu
Ehl-i Sünnet’in kendi kaynaklarından nasıl zahmet çekerek ispat ettiğini görünce gerçekten de çok şaşırdım. Velhasıl, hem Sünnilerin hem de Şiilerin her zaman ve her yerde sahih oluşunu
itiraf ettikleri o hadislerin hepsinin özet ve neticesi şudur:
“Bir gün kadının biri kızartılmış bir kuşu Resulullah (s.a.a)’in yemesi için ona hediye etmişti. Resulullah (s.a.a) onu yemeden önce ellerini göğe kaldırıp şöyle dua etti: “Allah’ım! Sana
ve bana en sevgili olan kulunu gönder de bu (kızartılmış) kuşu benimle beraber yesin.” Derken Hz. Ali gelip o kuşu Resulullah (s.a.a) ile birlikte yediler.
Malik’in “Fusul’ul- Muhimme”sinde, “Tarih-i Hafız-ı Nişabu-ri”de, “Kifayet’ut- Talip”te, “Müsned-i Ahmet”de ve Ehl-i Sünnetin diğer önemli kitaplarında Enes bin Malik’ten şöyle
nakletmişlerdir:
Enes diyor ki: “Resul-ü Ekrem bu dua ile meşgulken Ali üç defa geldi. Her gelişinde özür getirerek onu geri yolladım. Üçüncü gelişinde ayağıyla kapıya vurdu. Resulullah (s.a.a); “Onu içeri
al.” diye buyurdular.
Ali içeri girdiğinde; “Allah sana rahmet etsin, senin bana gelmene mani olan şey neydi?” diye sordular. Ali de; “Üç defa kapıya kadar geldim, bu üçüncü gelişimdir.” diye arz etti.
Resulullah (s.a.a) bana dönerek; “Enes! Neden Ali’nin gelmesine mani oldun? Seni bu işe sürükleyen şey ne idi?” diye sordu. Ben de; “Ya Resulullah! Doğrusunu isterseniz, sizin duanızı duyduğumda
benim kavmimden birisinin gelmesini istedim” dedim.
Şimdi sizlere soruyorum, acaba Allah-u Teâla Resulünün duasını kabul mu etti, yoksa red mi etti?
Şeyh: Cevap bellidir. Çünkü Allah-u Teâla Kur’ân’da duaların kabul edileceğine dair vaatte bulunmuştur. Ayrıca Resulullah da hiçbir zaman yersiz dua etmeyeceğinden Allah Teala duasını
kesinlikle kabul buyurmuştur.
Davetçi: Öyleyse bilin ki, Allah-u Teâla da yarattıklarının içinden en çok sevdiğini seçip onu Peygamberinin yanına göndermiştir. Binaenaleyh, Allah ve Peygamberinin, ümmetin içinde en çok
sevdiği kimse, Ali bin Ebi Talip (a.s)’dır.
Nitekim sizin büyük alimleriniz, bu manayı tasdik etmişlerdir. Örneğin: Sizin büyük alimlerinizden olan Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul” adlı kitabın 5. faslının 1. babının
15. sayfasında “Rayet” (bayrak) ve “Tayr” hadisleri münasebetiyle, güzel beyanı ve tatlı tahkikiyle Hz. Ali (a.s)’ın ümmetin içinde Allah ve Peygamber’in en çok sevdiği kimse olduğunu ve onun
makamının yüceliğini ispat etmiştir.
Şafii sözlerine şunu da ekliyor: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a), muttakilerin en yüksek dereceleri olan bu değerli makam ve yüce sıfatı (Allah ve peygamberinin yanında sevgili olmayı) Hz.
Ali’ye ispat ederek onun ulvi makamını halka bildirmek istedi.”
H. 658. Yılda Şam’ın hafız ve muhaddisi olan Muhammed bin Yusuf-u Şafii “Kifayet-ut Talib fi Menakıb-i Ali bin Ebi Talib”in 33. babında kendi muteber senetleriyle Enes ve Sefine’den bu
hadisi dört yolla naklettikten sonra şöyle diyor:
“Mehamili de “Emali”nin 9. cüz’ünde bu hadisi nakletmiştir. Bu, Hz. Ali’nin Allah’ın en çok sevdiği insan olduğunu ispat eden açık bir delildir. Bu manaya delalet eden delillerin en güçlüsü
de, Allah’ın kendi Resulünün duasını kabul edeceğine dair verdiği vaattir. Resulullah (s.a.a) dua ettiğinde, Allah Teala onun duasını hemen kabul ederek en sevdiği insanı Resulünün yanına
gönderdi. O insan Ali’den başkası değildi.”
Şafii sonra şöyle devam ediyor: “Tayr-i Meşviy” hadisini Hakim Ebu Abdullah Hafız Nişaburi 86 kişiden, onlar da Enes’ten nakletmişlerdir. Hafız, 86 kişinin hepsinin ismini yazmıştır.
[5]
Şimdi insafla söyleyin. Sizin söylediğiniz hadis, özellikle onunla çelişen Tayr hadisiyle bir midir? Cevap kesinlikle “hayır”dır. Ehl-i Sünnetin büyük alimlerinin (çok az inatçı bir grup
dışında) hemen hemen hepsinin nakledip sıhhatini doğruladıkları sahih hadisleri bir kenara iterek o tek taraflı hadisi kabul etmek bir fayda vermez. Ayrıca naklettiğiniz o hadis araştırmacı hadis
alimleri tarafından reddedilmiştir.
Şeyh: Galiba siz bizim söylediğimiz her şeyi kabul etmemeye ve ısrarla onları reddetmeye karar almışsınız.
Hakikatin Beyanı
Davetçi: Bu şahitlerin huzurunda sizin gibi bir alimin bana böyle bir şeyi söylemesi gerçekten de beni üzdü. Siz ne zaman ilim, akıl ve mantıkla uyuşan bir delil getirdiniz ben de inatçılık
edip onu kabul etmedim? Eğer zerre kadar inat, taassup ediyorsam ya da Ehl-i Sünnet kardeşlerime karşı herhangi bir düşmanlığım varsa, Allah’ın yardım ve rahmeti benden uzak olsun.
Allah’ı şahit tutuyorum ki şimdiye kadar, Yahudilerle, Hıristiyanlarla, Henud (Hindu)’larla, Berahimelerle, İran’daki kabiliyetsiz Behailerle, Hindistan’daki Kadyanilerle, sapık maddeci ve
tabiatçılarla birçok münazaralarda bulundum ve hiçbirinde inat etmedim; her yerde ve her zaman Allah’ı göz önünde bulundurdum; hedefim daima hak ve hakikati ilim, akıl, mantık ve insaf
kurallarına dayanarak aşikar etmek olmuştur.
Ben kafir, mürtet ve necis insanlarla tartıştığım zaman bile inatçılık etmedim, kaldı ki aynı ümmet ve şeriattan olan, kıblesi ve hükümlerine tabi olduğumuz Peygamberi bir olan siz Müslüman
kardeşlerime karşı da inat edeyim. Ancak sizde yerleşmiş olan bir hata var ki öncelikle onu mantık ve insaf yoluyla gidermek gerekir.
Elhamdülillah sizler alimsiniz, eğer biraz geçmiş atalarınızın adet ve taassuplardan uzaklaşarak insaf dairesine girerseniz sağlıklı bir sonuca erişiriz.
Şeyh: Biz, sizin Lahur’da Berahame ve Henud (Hindu)’larla yaptığınız tartışmaları gazete ve dergilerden okuduk. Ve bu bizi gerçekten çok sevindirdi. Hatta daha sizi görmeden önce size karşı
kalben içimizde bir alaka doğdu. İnşaallah Allah size ve bize muvaffakiyet verir de hak ve hakikat aşikar olur.
Eğer bir hadisin sahihliğinde herhangi bir şüphe olursa, sizin de buyurduğunuz gibi onu Kur’ân'la karşılaştırmamız gerekir. Eğer Ebu Bekir (r.z)’in fazilet ve Hulefa-i Raşidin (r.z)’in
hilafetlerine ilişkin hadislerde şüphe ediyorsunuz, Kur’ân’dan kaynaklanan delillerde de mi şüphe edip onları zedelemeye çalışacaksınız?
Davetçi: Kur’âni delillerde ya da sahih hadislerde şüphe edip onları zedelemeye çalışmaktan Allah’a sığınırım. Allah böyle bir günü göstermesin. Burada önemli bir noktayı hatırlatmadan
geçemeyeceğim. O da şudur: Ne zaman bir fırka, bir kavim ya da bir mürtetle bile tartışsam, onların hepsi kendi haklılıklarını ispat için Kur’ân’dan delil getiriyorlardı. Çünkü Kur’ân-ı Mecid’in
ayetlerini çeşitli şekillerde yorumlamak mümkündür.
Hatem’ul- Enbiya (s.a.a), insanların Kur’ân’ı kişisel menfaatlerine uygun şekilde yorumlamalarını engellemek için Kur’ân’ı tek başına emanet olarak bu ümmete bırakmadı.
Resulullah (s.a.a) her iki fırkanın (Şii ve Sünni) alimlerinin kabul ettiği ve daha önce de arz ettiğim ve Resulullah (s.a.a)’in buyurduğu; “Ben sizin aranızda iki değerli emanet
bırakıyorum; Allah’ın Kitabı ve itretimi (Ehl-i Beytimi). Bu ikisine sarıldığınız müddetçe kurtulacaksınız.” (Bazı hadislerde ise: “...
Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız.” şeklinde geçmiştir.) hadisi, O Hazretin Kur’ân’ı yalnız başına emanet bırakmadığını, Kur’ân’la birlikte Ehl-i Beytini de ümmete emanet olarak
bıraktığını açıkça ortaya koymaktadır. Bunun için Kur’ân ayetlerinin nüzul sebeplerini, içerdiği hakikat ve manayı yine O’nun gerçek açıklayıcısı ve beyan edicisi olan Resulullah (s.a.a)’den,
O’ndan sonra ise Resulullah’ın Ehl-i Beyti’nden sormak gerekir. Çünkü Enbiya suresinin 7. ayetinde Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: “Bilmiyorsanız zikir ehlinden sorun.”