İnsafla Yargılamak Gerek

Allah aşkına beyler, insaflı edin; acaba icmanın manası bu mudur? Resulullah’ın ashabını zorla, korkutmakla, ölüm tehdidi ve evi yakmakla biat için götürüp adını icma koymaları doğru mudur?!

İnsaflı beyler birazcık dikkat etseler ve adetlerini bir kenara bırakacak olsalar, görecekler ki o günün siyaset oyunu aynen bugünün siyaset oyunları gibidir. Benzeri çok görülmüştür; görüyorsun ki bir grup birisinin etrafını sararak, hay huy ve gürültü patırtıyla onu başa getiriyor ve daha sonra da; halk onu bu makama seçti diyorlar.

İşte o gün de birkaç oyuncu, bir araya gelerek bir kişiyi seçtiler; daha sonra da diğer insanları, zorla, tehditle, korkutmakla, ihanetle, evlerini yakmakla ve kılıç çekerek ölüm kusmakla biate hazır ettiler. Şimdi de siz beyler, bunun adını icma koyup kendi hakkaniyetinize bir delil sayıyorsunuz!!

İlginç olan da şu ki, kalkıp bize de; “kör ve sağır olun, anlamaz olun, geçen tarihe bakmayın, din hakkında araştırma yapmayın, her ne yaptılarsa iyi yaptılar, körü körüne tasdik edin ki icma vaki olmuş, hilafet icma yoluyla tayin edilmiş” deyin diyorsunuz!!!

Allah’a and olsun ki eğer beyler, olaya tarafsızca, insafla ve dikkatli bir şekilde bakacak olurlarsa, onların o gün yaptıklarının bir siyasi oyun olduğunu tasdik edeceklerdir. Ama Şia camiası, Resulullah (s.a.a)’in emri doğrultusunda hareket ederek, O Hazretin Ehl-i Beyti’nin etrafında toplanmış; “Resulullah (s.a.a) Kur’ân ve Ehl-i Beyt’ime sarılın” buyurduğundan dolayı onlardan ayrılmamış, sadece onlara itaat etmişlerdir başkalarına değil.

7- Sizin güvenilir alimlerinizden olan Ahmed bin Abdulaziz Cevheri[2] “Sakife” kitabında (nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid de “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c. 2, s. 49’unda ondan nakletmiştir) Ebu’l- Esved’e istinaden şöyle demiştir:

“Ashap ve Muhacirlerden bir grup, Ebu Bekir’in biati hususunda onlarla istişare edilmediğinden dolayı sinirlenerek biat etmediler, Ali ve Zübeyr de sinirlenerek biat etmeyip Fatıma’nın evine gittiler.

Bu sırada Ömer, Useyd bin Huzeyr, Selme bin Selame (ki her ikisi de Beni Abduleşhel kabilelerindendiler) ve bir grup halkla birlikte Fatıma’nın evine baskın yaptılar. Fatıma (a.s) her ne kadar ağladı, sızladı ve rica ettiyse de fayda etmedi. Ali (a.s) ile Zübeyr’in kılıçlarını alarak duvara vurup kırdılar ve zorla onları biat için Mescid-i Nebi’ye götürdüler!”

8- Yine Cevheri Selme bin Abdurrahman’dan rivayet etmiştir ki: Ebu Bekir kürsüye oturduğunda, Ali, Zübeyr ve Haşimilerden bir grup kimsenin Fatıma (a.s)’ın evinde toplandıklarını duydu. Bunun üzerine Ömer’i onları getirmesi için gönderdi. Ömer, Fatıma’nın kapısına giderek; “Dışarı çıkınız, aksi takdirde Allah’a and olsun ki; evi sizinle yakacağım.” dedi.

9- Yine Cevheri, İbn-i Ebi’l- Hadid’in “Nehc’ul- Belağa Şerhi” c. 2, s. 19’da yazdığına göre, Şa’bi’ye istinaden şöyle nakletmiştir:

“Ebu Bekir, Haşimilerin Ali’nin evinde toplandıklarını öğrenince Ömer’e; “Halid nerededir?” diye sordu. Ömer de; “Buradadır” dedi. Ebu Bekir; “Öyleyse gidin Ali ve Zübeyr’i biat etmeleri için dışarı çıkarın.” dedi.

Ömer ve Halid Fatıma’nın evine gittiler. Ömer içeri girdi, Halid de kapıda bekliyordu. Ömer Zübeyr’in elinde kılıcı görünce, “Bu kılıç nedir?” diye sordu. Zübeyr de cevaben; “Bunu Ali’ye biat etmek için hazırlamışım” dedi.

Ömer Zübeyr’in kılıcını çekip elinden alarak orada buluna taşa vurup kırdı. Sonra Zübeyr’in yakasından tutup çekerek dışarı çıkardı ve Halid’e teslim edip tekrar eve döndü. Evde Mikdad ve Beni Haşim gibi birçok kimseler vardı. Ali’ye; “Kalk gidelim Ebu Bekir’e biat et” dedi. Ali (a.s) gitmekten çekindi. 

Bundan dolayı Hz. Ali’nin elinden tutup O’nu çekmeye başladı. Nihayet O Hazreti de Halid’e teslim etti. Sokakta Halid’le birlikte birçok kimseler de vardı; Ebu Bekir onları Ömer’e yardım etmeleri için göndermişti.

Nihayet Ömer ve Halid Ali’yi çekerek zorla götürüyorlardı; halk da sokaklara dolup seyrediyorlardı. Hz. Fatıma Ömer’in hareketlerini görünce, kendisine başsağlığı ve tesliyet için gelen kadınlarla beraber dışarı döküldüler. Ömer’in yaptıklarını görünce, figan ve feryat edip yüksek sesle ağlamaya başladılar. Ebu Bekir’in yanına vardıklarında, Hz. Fatıma (a.s), Ebu Bekir’e hitaben sert bir şekilde şöyle buyurdu:

“Resulullah’tan sonra O’nun Ehl-i Beyt’inin evine iyi baskın yaptınız! Allah’a and olsun ki, Allah’a kavuşana dek Ömer’le konuşmayacağım.” [3]

Nitekim Buhari ve Müslim sahihlerinde şöyle yazmışlardır: “Fatıma (a.s) Ebu Bekir’e öfkelendi, vefat edene kadar da onula konuşmadı.”[4]

10- Sizin büyük alimlerinizden olup yıllarca Hanefi mezhebinin Halep’te kadılığını yapan ve H. 815’de vefat eden Ebu Velid Muhibbuddin Muhammed bin Muhammed bin eş-Şahne el-Hanefi 

“Ravzat’ul- Menazır Fi Ahbar’il- Avail’i ve’l- Evahır” adlı tarihinde, Sakife olayını açıklarken ateş ve yakma meselesini şöyle anlatıyor: Ömer Ali’nin (a.s) evini ve içindekileri yakmak için geldi; Fatıma’yla karşılaşınca dedi ki: “Ümmetin dahil olduğu şeye, siz de dahil olun...”[5]

11- Taberi kendi tarihinin c. 2, s. 443’ünde, Ziyad bin Kuleyb’den şöyle naklediyor: Talha, Zübeyr ve Muhacirlerden bir grup Ali’nin evindeydiler. Ömer bin Hattap gelerek şöyle dedi: “Biat için dışarı çıkın; aksi takdirde hepinizi yakarım.”

12- Meşhur Tarihçi İbn-i Şahne İbn-i Esir’in “Kamil” kitabının haşiyesinde (c. 11, s. 112’de), Sakife olayını anlatırken şöyle yazmıştır:

Beni Haşim ve ashaptan bazıları örneğin: Zübeyr, Utbe bin Ebu Leheb, Halid bin Said bin As, Miktad bin Esved-i Kendi, Selman-i Farisi, Ebuzer-i Gifari, Ammar bin Yasir, Bura bin Azib, Ubey bin Ka’b,

Ebu Bekir’e biat etmekten çekinerek Ali’ye meyilleri olduğu için O’nun evinde toplanmışlardı. Ömer bin Hattap, evde olanları yakmak için geldi; kapıda Hz. Fatıma’yla karşılaşınca dedi ki: “Halkın girdiği şeye siz de girin.” (Yani siz de biat edenler gibi biat edin.)

Bu sözlerin şahidi, her iki fırkanın kabul ettiği çok değerli alim, fazıl ve tarihçi Ebu’l- Hasan Ali bin Hüseyin Mes’udi’dir. O, “Müruc’uz- Zeheb”in c. 2, s. 100’ünde, Mekke’de kendisini halife olarak ilan eden Abdullah bin Zübeyr’in olaylarını anlatırken şöyle yazmıştır: 

“Beni Haşim, Hz. Ali’nin oğlu Muhammed bin Hanefiye ile Şi’b-i Ebu Talip’te toplanmış oldukları zaman, Abdullah’ın ordusu onları muhasara edip onları yakmak için pek çok odun oraya getirdi; hatta ateşin alevi de yükseldi. Ama bununla birlikte yine de Beni Haşim teslim olmadı. Nihayet Muhtar’ın ordusu gelerek onları kurtardı.”

Bunları naklederken şöyle diyor: Nevfili kendi kitabında şöyle nakletmiştir: Abdullah’ın kardeşi Urve bin Zübeyr, Şi’b-i Ebu Talib’in muhasarası olayı bir mecliste söz konusu edildiğinde halk oranın yakıldığını ve Abdullah’ın Haşimiler’e yaptıklarını kınarken şöyle özür getirdi: “Kardeşim Abdullah suçlu değildir.

Onun odun ve ateş getirerek ateş alevlendirmesinden maksadı, sadece Beni Haşim’i korkutmak içindi. Nitekim geçmişte de Beni Haşim (Ebu Bekir’e) biat etmekten çekindiklerinde, onların teslim olup biat etmeleri için evlerinin etrafına odun toplatılıp onları yakmakla korkutulmuşlardır. Kardeşim Abdullah da onların yaptıklarından başka bir şey yapmamıştır!”

Bunlar sizin büyük alimlerinizin yazıp naklettikleri pek çok sözlerden birkaç örnek idi. Bu olay, insaflı ve tarafsız alimlerin yanında çok açık ve nettir; hatta şairler bile kendi şiirlerinde bu olaya değinmişlerdir.

Ama sizin bazı alimleriniz, icma inancının batıllığına bir senet olmaması için ihtiyat ederek bu olayları nakletmekten çekinmişlerdir.

Tanınmış ünlü şair ve alimlerinizden biri olan Hafız İbrahim Mısri Ömer’iyye kasidesinde halife Ömer’i medh ederek şöyle demiştir:

Bir söz söyledi Ömer Ali’ye,

Onu, dinleyene duyur ve söyleyenini büyült

Biat etmesen yakarım evini, bir kimse bırakmam orada;

O evde Mustafa’nın kızı olsa da.

Bunu Ebu Hafs’tan (Ömer’den) başkası söyleyemez;

Adnan kabilesinin kahraman ve himayecisi olan Ali’ye.

Hafız: Bu rivayetler gösteriyor ki, Ebu Bekir’in hilafetine muhalefet edenlerin toplantısını dağıtmak ve onları korkutmak için ateş getirmişlerdir.

Ama Şialar; “Hz. Fatıma’nın evinin kapısını yaktılar, Fatıma (a.s) kapı ile duvar adasında kalarak Muhsin ismindeki altı aylık çocuğunu düşürdü” diye bir takım sözler uydurmuşlardır!