Neden Şiiler Sahabelere ve Hz. Peygamber (s.a.a)’in Eşlerine Dil Uzatıyorlar?

Hafız: Şiiler Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in özel sahabelerine ve bazı tertemiz eşlerine dil uzatmakta ve onları eleştirmekteler; bu ise apaçık bir küfürdür. Çünkü yıllarca Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in yanında tevhid kelimesini yükseltmek için kafirlere karşı savaştılar. Onların hizmetleri her türlü noksanlıktan uzaktır.

Kesinlikle cenneti hak etmişlerdir; özellikle Fetih suresinin 18. ayetinde kastedilen sahabeler, “Şüphesiz Allah o ağacın altında (Hudeybiye) sana biat edenlerden Allah razı olmuştur.” ayeti hükmü gereğince, Allah-u Teala’nın rızayetine ermişlerdir. Şüphesiz Resulullah (s.a.a) de söz ve amelleriyle onları yüceltmiştir.

Dolayısıyla onların üstünlüğünü inkar eden sapıklığa düşmüş olacaktır; gerçekte Necm suresinin, “O nefsinin hevasından konuşmaz, o şüphesiz kendisine inen vahiydir.” ayeti gereğince Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Kur’ân’ı reddetmiş olur. Kur’ân-ı Kerim ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i reddeden insan ise kafir olur.

Davetçi: Ben alicenabınızın böyle açık oturumda bu gibi konuları açmanızı ve onların tartışılmasını istemiyorum. Zira mecburen vereceğim cevaplar cahil insanların eline bahane teşkil edebilir ve aksine hükmedebilirler.

Dolayısıyla kendi aramızda gizlice konuşacak olursak, ben de sizlere gereken doğru cevabı verebilirim. Şimdi benim bu ricamı kabul edin ve bu konuyu açıkça tartışmaktan vazgeçelim. Bir gün sabah yanınıza gelir, bu meseleyi kendi aramızda halletmeye çalışırız.

Hafız: Bu konuda ben suçsuzum; çünkü kaç gecedir bazı beyler bu konuyu tartışmamızı istiyorlar. Ben de onların isteğine uyarak sizden bunu talep ettim; konuşmada metanetli olduğunuz için zarar vereceğini zannetmiyorum; beylere ikna edici bir cevap veriniz veya bizim haklı olduğumuzu tasdik ediniz.

Nevvab: Doğrudur, hepimiz bu konunun halledilmesini istiyoruz.

Davetçi: Madem böyle emrediyorsunuz, ben de itaat ediyorum. Ama bilindiği gibi sizin gibi birinden önceki geceler yaptığım onca açıklamaya rağmen yine de Şii Müslümanları tekzip etmenizi beklemiyordum. Önceki gecede size, Şia’nın Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Ehl-i Beyti’nin takipçisi olduğu hasebiyle asla tekzip edilemeyeceğini açıkça beyan etmiştim.

Sizin çeşitli cümlelerinizi birbirinden ayırarak hepsine ayrı ayrı cevap vermeye çalışacağım. Böylece hem burada hazır olanlar, hem de hazır olmayanlar insaf üzere hüküm versinler, kalplerine atılan şüphelerden kurtulsunlar ve Şii Müslümanların asla kafir sayılamayacağını ve küfür yollarının beylerin sandığı gibi olmadığını açıkça anlasınlar.

[1] - A’raf/150.

[2] - İbn-i Ebi’l- Hadid onun hakkında şöyle demiş: O, alim, muhaddis, edebiyatçı, güvenilir, takvalı, alimlerin çok övdüğü ve kendi teliflerinde ondan hadis naklettikleri bir zattır.

[3] - Hz. Fatıma (a.s), hayatta olduğu müddetçe onlarla konuşmayarak kendi yemini ve ahdi üzerinde baki kaldı.

[4] - Bu sözler, Sahih-i Buhari’nin 5. ve 7. cildlerinde nakledilmiştir.

[5] - Yani biat edenlere uyarak siz de biat edin.

[6] - Resulullah (s.a.a)’in kızı Zeynep, teyzesi oğlu Ebu’ul- As bin Rabia bin Abduluzza’nın hanımı idi. Ebu’l- As, Bedir savaşında müslümanların eline esir düştü.

Müşriklerin fidye vererek kendilerini kurtarabilecekleri kararlaştırılınca, Ebu’l- As, hanımı Zeyneb’e mesaj göndererek kendisine bir miktar mal temin ederek göndermesini istedi. Zeynep, annesi Hadice’den kendisine yetişmiş olan Yemani akik ve Romani yakutla süsletilmiş incisini, kocası Ebu’l- As’ın serbest bırakılması için Peygamber’e gönderdi. 

Resulullah (s.a.a) kızının gönderdiği inciyi görünce çok mahzun oldu. Ashap Resulullah (s.a.a)’in hatırı için fidye almaksızın Ebu’l- As’ı serbest bıraktılar. Resulullah (s.a.a) Ebu’l- As’a; “Zeynep sana haram olduğundan dolayı onu Medine’ye gönder.” diye buyurdular. O da kabul etti.

Resulullah (s.a.a), yaşlı olan Zeyd bin Harise’yi, Zeyneb’i Medine’ye getirmesi için onunla birlikte Mekke’ye gönderdi. Müşrikler Peygamberin kızı Zeyneb’in Medine’ye hareket ettiğini öğrenince, Ebu Süfyan’la birlikte bir grup süvari onları takip etmeye koyuldu. Müşrikler “Zi Tuva” denilen bir yerde onlara ulaştılar.

Hebbar bin Esved isminde bir şahıs, mızrağını Zeyneb’in tahtırevanına sapladı; öyle ki mızrağın ucu Zeyneb’in sırtına isabet etti. Zeynep korku ve vahşetten dolayı rahmindeki çocuğunu düşürdü. Zeynep Medine’ye ulaşıp bu olayı Resulullah’a nakledince Hazret haddinden fazla rahatsız oldu. Bunun üzerine, Hebbar’ın bu katı kalpliğinden dolayı onun kanını mübah ederek eliyle kolunun kesilerek öldürülmesini emrettiler.

[7] - En’am/149.

[8] - Bunlar, dört mezhep İmamlarının fetvalarından birer örnektir.

[9] - Zümer/53.

[10] - Nisa 31. ayet.

[11] - Müellifin kendisi az ileride “Nekes” ile “Kes” sözcüklerini açıklıyor.

[12] - İki kılıçtan maksat; Zülfikar kılıcı ve ondan önceki kılıçtır.

[13] - Merhum Hacı Şeyh Abbas-i Kummi (r.a) “Nefes’ul- Mehmum”da şöyle yazıyor: “Şeyhimiz Muhaddis-i Nuri (r.a) “Nefes’ur- Rahman” adlı kitabında şöyle diyor: “Nevavis, Hıristiyanların kabristanıdır.”

Nitekim Kef’ami’nin haşiyesinde de böyle yazmışlardır. Duyduğumuza göre bu kabristan Kerbela’nın kuzey doğusunda Hür binYezid-i Riyahi’nin olduğu yerdedir. 

O bölgenin halkı, güneyinden nehrin geçtiği yere Kerbela diyorlar. Bu nehir İbn-i Hamza diye meşhur olan yerden de geçmektedir. Buranın bir kısmı bağlık bir kısmı da ekim alanıdır. Kerbela bu ikisinin arasındadır.

[14] - Hucurat/14.

[15] - Nisa/94.

[16] - Yani her Müslüman mümin değildir; ama bilindiği gibi her mümin müslümandır. (Çev.)

[17] - Saffat/24. Şii ve Sünni yollardan rivayet edilen birçok muteber rivayetlerde İbn-i Hacer'in de ayetin tefsirinde yer verdiği birçok hadiste ümmetin kıyamet gününde Hz. Ali (a.s)’ın velayetinden hesaba çekileceği yer almıştır.

[18] - Zümer/19.

[19] - Bakara/105.


Sahabeyi Eleştirmek ve Onları Kınamak Küfür Değildir

Evvela; Şii Müslümanların sahabe ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in eşlerini eleştirdikleri ve onları kınadıkları için kafir olduklarını söylediniz. Bunu hangi delil ve burhan üzere beyan ettiğinizi bilemiyorum. Yapılan eleştiri ve kınamalar delil ve burhan üzereyse, küfür şöyle dursun, tartışması bile yapılamaz, kınanamaz.

Eğer delil ve burhan üzere değilse ve iftiraysa, yine de küfür sayılamaz. Farzen sahabe de olsa yersiz olarak bir mümine dil uzatan veya onu tel’in eden kafir olmaz. Zina eden veya şarap içen birisi gibi sadece fasık sayılır. Bilindiği gibi her fısk ve isyan ise af edilebilir ve görmezlikten gelinebilir.

Nitekim Hicri/Kameri 456 yılında doğan İbn-i Hazm-i Zahiri el-Endülüsi “El-Fasl-u fi’l- Milel’i ve’n- Nihel” kitabının 3. Cüz’ünde, 227. sayfada şöyle diyor: “Cehalet ve bilgisizliğinden sahabeye dil uzatan mazurdur. Bilerek dil uzatan ise, zina veya hırsızlık eden kimseler gibi sadece fasık sayılır. 

Ama bilindiği gibi sadece Resulullah (s.a.a)’in sahabesi olduğu için dil uzatırsa, Allah-u Teala’ya ve Resulullah (s.a.a)’a düşmanlık etmek ve dil uzatmak manasına geleceği için elbette küfür sayılır. Yoksa sadece sahabeye küfretmek, sövmek küfrü gerektirmez. Nitekim Ömer, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in büyük sahabe, Muhacir ve Bedir ashabından olan Hatib için; ‘İzin ver de bu münafığın boynunu vurayım’ demesine rağmen bu sövgüsü ve nifakla suçlaması onun küfrüne sebep olmamıştır.”

O halde doğru bile olsa Şii Müslümanları, sadece bazı sahabeye dil uzattı diye küfür ile itham etmek nasıl mümkündür?

Halbuki bilindiği gibi sizin büyük ve değerli alimleriniz muteber kitaplarında, sizin görüşünüzün tam tersini iddia etmiş ve gerçeği söylemişlerdir.

Kadı Abdurrahman İci eş-Şafii, Mevakıf’ta taassup esiri alimlerinizin Şii Müslümanları küfür ile itham ederken ortaya koyduğu delileri reddetmiş ve görüşlerini bağnazlık saymıştır.

İmam Muhammed Gazali açıkça şöyle diyor: “Sahabeye sövmek asla küfrü gerektirmez; hatta ilk iki halifeye sövmek bile insanı küfre düşürmez.”

Molla Sa’d Taftazani ise “Şerh-i Akaid-i Nesefi”de şöyle diyor: “Bazı taassup ehlinin sahabeye sövenleri küfür ile itham etmeleri, asla doğru değildir.

Bazı bilginler sahabelere karşı varolan hüsn-ü zanları sebebiyle onların kötü fiillerini görmezlikten gelmiş ve tutarsız tevillere başvurarak Resulullah (s.a.a)’in ashabının sapıklık ve fısktan masum olduğunu söylemişlerdir. 

Halbuki bilindiği gibi bu asla doğru değildir. Tarih, aralarında yaptıkları savaşlarda onların bazısının fısk ve isyana düştüğünü göstermektedir. Hasadet ve makam düşkünlüğü sebebiyle çirkin işlere bulaşmış, sapmışlardır.

Hatta büyük sahabeler bile bu çirkin amellerden kurtulamamıştır. O halde delil üzere onları eleştirenler kafir olamaz. Bazı alimlerimiz hüsn-ü zanda bulunarak onların bu kötü amellerini görmezlikten gelmiş, rivayet etmemişlerdir. 

Ama bilindiği gibi diğer bazı alimler de onların bazı kötü amellerini rivayet etmiş ve eleştirmişlerdir. Onları küfür ile suçlamak küfür değildir. Zira Resulullah (s.a.a)’ı gören her sahabe masum ve günahsız değildir.”

Ayrıca bilmek icab eder ki “Cami’ul- Usul” kitabının sahibi İbn-i Esir-i Cezri de Şii Müslümanları İslâmi fırkalardan biri saymıştır. O halde siz nasıl onları küfür ile itham edersiniz?

Bazı amelleri sebebiyle sahabelere sövenlerin kafir sayılamayacağına dair bir delil de, bizzat halifeler döneminde sadece bazılarının sahabeye ağır küfürler etmiş olduğu halde halifelerin onları küfür ile suçlamaması ve öldürülmelerini emretmemesidir.

Nitekim Hakim Nişaburi Müstedrek’in 4. cüzünün 335. Ve 354. sayfalarında, imam Ahmed bin Hanbel Müsned’in ilk cüzünün 9. sayfasında, Zehebi Telhis-i Müstedrek’te, Kadı Ayyaz “Şifa” kitabının 4. cüzünün ilk babında, imam Gazali ise İhya’ul- Ulum’un 2. cildinde şöyle rivayet etmektedir: 

Ebu Bekir’in hilafeti zamanında adamın biri Ebu Bekir’in yanına vararak ona ağır sövgülerde bulundu. Orada olanlar bu duruma çok rahatsız oldu. Ebu Berze-i Eslemi; “İzin verin onu öldüreyim; zira o kafir oldu!” deyince, Ebu Bekir şöyle dedi: “Hayır, öyle değildir; Peygamber (s.a.a)’den başka hiç kimse böyle hüküm veremez.”

Gerçekten Ehl-i Sünnet kardeşler kraldan çok kralcıdır; halife kendine söveni küfür ile suçlayıp öldürmeye kalkışmıyor. Ama bilindiği gibi siz beyler, Şii Müslümanları sahabeye sövme bahanesiyle kendi hayallerinizce küfür ile suçlayıp kanlarını helal sayıyorsunuz.

Eğer sahabeye sövmek küfür ise, neden sahabenin en üstünü Hz. Ali’ye söven ve lanet eden Muaviye ve taraftarlarını küfür ile suçlamıyorsunuz? O halde sizin maksadınız başkadır; siz, Ehl-i Beyt ve taraftarlarıyla savaşmak istiyorsunuz.

Eğer sahabeye, özellikle de reşit halifelere sövmek küfür ise siz beyler neden Ümm’ül- Müminin Aişe’yi küfür ile itham etmiyorsunuz? Zira o bütün alim ve tarihçilerinizin yazdığı gibi sürekli Osman’a sövüyor, onun için ağır laflar kullanıyordu. Osman için şöyle diyordu: “Uktulu na’selen fekad kefere.” (Bu na’seli[1] öldürün, o şüphesiz kafir olmuştur.)

Ama eğer bir Şii; “İyi oldu da Osman’ı öldürdüler; çünkü o kafirdi!” derse, siz beyler hemen onu küfür ile itham eder, ölüm hükmünü verirsiniz. Aişe ise bizzat Osman’ın huzurunda onu küfür ile itham etmişti. Ama bilindiği gibi ne halife, ne de sahabe ona dokunmadı. Nitekim siz de onu kınamıyorsunuz.

Nevvab: Kıble sahip (alicenap)! Sözünüzde beyan ettiğiniz “Na’sel”in manası nedir?

Davetçi: Alimlerinizden Firuzabadi “Kamus’ul- Lugat”da “Na’sel”in manası hakkında şöyle diyor: “Na’sel, yaşlı ahmak adama derler.” Kamus’ul- Lügat’ı şerh eden allame Kazvini de bu manayı zikrettikten sonra şöyle diyor: “İbn-i Hacer “Tebsiret’ul- Müntebih” kitabında zikretmiştir ki; “Na’sel” Medine de yaşayan gür sakallı bir Yahudi’ydi ve halk Osman’ı ona benzetiyordu.”

Eğer sahabeye kötü söz söylemek küfrü gerektirseydi, neden Ebu Bekir sahabenin huzurunda minbere çıkarak sahabenin en üstünü olan Hz. Ali’ye ağır sövgülerde bulundu. Ama siz buna hiç üzülmüyor ve hatta Ebu Bekir’i övüyorsunuz; halbuki kınamanız icab eder.

Hafız: Neden iftira atıyorsunuz? Ebu Bekir (r.z) nerede Ali’ye (k.v) sövmüştür?

Davetçi: Af edersiniz! Biz iftira ehli değiliz; bir şey hakkında ilim sahibi olmadıkça rivayet etmeyiz. Lütfen İbn-i Ebi’l- Hadid’in “Nehc’ul- Belağa Şerhi” adlı kitabının c. 4, s. 80’e müracaat edin. Orada göreceksiniz ki Ebu Bekir mescidde minbere çıkarak Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle demiştir: “Şüphesiz Ali, şahidi kuyruğu olan bir tilkidir.

Ali maceracı ve fitnecidir; büyük fitneleri küçük göstererek halkı fitne ve fesada teşvik ediyor ve yakınlarıyla zina etmek isteyen Ümmü Tahhal (cahiliye döneminde yaşayan fahişe bir kadın) gibi zayıflardan ve kadınlardan yardım diliyor!!”

Evet beyler, halife Ebu Bekir’in Hz. Ali’ye söylediği bu ağır sözleri, Şii Müslümanların onların hakkındaki eleştiri ve kınamalarıyla bir kıyaslayın!

Eğer ashaptan birine sövmek küfür olmuş olsaydı, Ebu Bekir, kızı Ayşe, Muaviye ve taraftarları kafir sayılırdı; eğer küfür değilse, o halde Şii Müslümanları da tekfir edemezsiniz.

Büyük fakih ve alimlerinizin hüküm ve fetvaları gereğince de, sövenler kafir ve katli vacip sayılmıyorlar.

Nitekim imam Ahmed bin Hanbel Müsned’in 3. cildinde, İbn-i Sa’d-i Katib “Tabakat” kitabının 5. cüzünün 279. sayfasında, Kadı Ayyaz “Şifa” kitabının 4. cüzünün ilk babında rivayet etmişlerdir ki;

Ömer bin Abdülaziz’in bir valisi Ku’fe’den kendisine mektup yazarak Ömer bin Hattab’a söven birini öldürmek için izin istedi. Ömer bin Abdülaziz cevaben ona, Peygamber-i Ekrem’e sövenler dışında hiç kimsenin öldürülmesinin câiz olmadığını yazdı.

Bundan da öte Eb’ul- Hasan Eş’ari gibi büyük alimleriniz de şöyle diyor: “Kalben mü’min olduğu halde küfrünü izhar edenler (Yahudiler, Hıristiyanlar vb.), Resulullah (s.a.a) ile savaşmaya kalkanlar veya Allah-u Teala ve Resulüne özrü olmadan şiddetli bir şekilde sövenler kafir olmazlar, bunlara kafir hükmü uygulanamaz. 

Çünkü iman kalbi bir inançtır, kalplerden kimse haberdar olmadığı için de hiç kimse küfür izharlarının kalpten mi yoksa zahirden mi olduğunu bilemez.”

Bu gerçeği Eş’ari alimleri de kitaplarında yazmışlardır; özellikle de İbn-i Hazm-i Endülüsi “el-Fasl” kitabının 4. cüzünün 204 ila 206. sayfalarında bu inancı geniş bir şekilde nakletmiştir.

O halde muvahhid, temiz kalpli, Allah-u Teala’ya ve Peygamber-i Ekrem’e itaat eden, bütün şer’i hükümlere, farzlara ve müstahablara uyan Şii Müslümanları nasıl tekfir ediyorsunuz? Faraza onlardan bazısı, kendi zanlarınca delil ve burhan üzere sahabelerden bazısına sövse bile, büyük alimlerinizin inancı gereği onları tekfir edemezsiniz.

Müsned-i Ahmed bin Hanbel’in 2. cildinin 236. sayfasında, Halebi’nin Siret’ül- Halebiye’sinin 2. cildinin 197. sayfasında, Sahih-i Buhari’nin 2. cildinin 74. sayfasında, Sahih-i Müslim’in “Cihad” kitabında, Esbab’un- Nuzul-i Vahidi’nin 118. sayfasında vb. birçok alimlerimizin muteber kitaplarında yer aldığı üzere bizzat Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in huzurunda Ebu Bekir vs. birçok sahabe birbirine sövüyor ve hatta bir birini dövüyorlardı.

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) onları böyle görünce tekfir etmiyor, (aksine) ıslah etmeye çalışıyordu. (Ashabın Resulullah (s.a.a)’in huzurunda niza ve çatışmalarına ait haberler, Şii alimlerinin kitaplarında değil, Sünni alimlerinin kitaplarında yer almıştır.)

İlk eleştirinizin cevabını bu kısa beyanla duydunuz ki sahabeden birine sövmek asla küfrü gerektirmez. Eğer delil ve burhanları olmadan sebb ve lanet ediyorlarsa, kafir değil fasık olurlar. Her fısk ise af edilebilir.

İkinci olarak; Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sahabeye saygı gösterdiğini söylediniz. Doğrudur, ben de kabul ediyorum. Bütün ilim ehli, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in her hangi bir şahıstan ortaya çıkan iyi ve güzel amellere teveccüh etmiş olduğu hususunda görüş birliği içindedir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) herkesin iyi amellerini övüyordu. Nitekim Nuşirevan’ın adaletini ve Hatem-i Tai’nin de cömertliğini övmüştür.

Şu da bilinmektedir ki Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bir ferdi veya cemaati övmüşse, bu onlardan ortaya çıkan o iyi ameller sebebiyleydi. Şüphesiz bir şahıs veya cemaati, onlardan hilaf bir amel görülmeksizin özel bir amelden dolayı övmek, onların hüsn-ü akıbet ve selametliklerine delalet etmez. Hilaf yapacakları kesin bile olsa, bir günah ortaya çıkmadıkça onları cezalandırmak câiz değildir.

Nitekim Hz. Ali (a.s), kendisini öldüreceğini bildiği ve bunu da defalarca dile getirdiği İbn-i Mülcem hakkında bir yerde açıkça şöyle buyurmuştur:

Ben onun hayatını istiyorum, o ise benim katlimi.

Bu dost kılıklı hilekar, Murad kabilesindendir.[2]

Buna rağmen Hz. Ali (a.s) onu cezalandırmaya kalkmadı. O halde özel bir fiili öven rivayetler, tüm fiilleri ve umumiyeti ifade etmez.