Peygamber’in Vasiyetine Engel Olunduğunu Bildiren Rivayetin Kaynakları

Bu konuda da muteber alimlerinizin kitaplarına baş vuracak olursanız, büyük alimlerinizin de bunu rivayet ettiğini görürsünüz. Örneğin: Buhari Sahih’in c. 2, s. 118’inde, Müslim Vasiyyet kitabının sonunda, 

Hamidi Cem’un Beyn’es- Sahihayn’de; imam Ahmed bin Hanbel Müsned’in c. 1, s. 222’sinde, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin c. 2, s. 563’ünde, Kirmani Şerh-u Sahih-i Buhari’de, Nevevi Şerh-u Sahihi Müslim’de, İbn-i Acer Savaik’te, Kadı Ebu Ali, Kadı Ruzbehan, Kadı Ayyaz, imam Gazali,

Kutbuddin Şafii, Muhammed bin Abdulkerim Şehristani, İbn-i Esiri, Hafız Ebu Naim İsfahani, Sibt bin Cevzi ve bilahare birçok büyük ve değerli alimleriniz söz konusu elemli olayı tasdik ederek şöyle demişlerdir: Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Veda Haccından döndükten sonra hastalandı ve bir grup sahabe Resulullah’ın ziyarete gidice Hazret;

“Bana kağıt kalem getirin, size benden sonra asla sapmayacağınız şeyler yazayım.”

İmam Gazali Sırr’ul- Alemin kitabının 4. makalesinde (Sibt bin Cevzi de Tezkire s. 36’da kendisinden rivayet etmiştir) ve diğer alimleriniz de kendi kitaplarında Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

“Bana kağıt kalem getirin size benden sonra işlerin zorluğunu kaldırıcı ve size gerekli olan şeyleri yazayım.”

Bazı rivayetlerde ise şöyle yer almıştır:

“Size benden sonra ihtilafa düşmeyeceğiniz bir şeyler yazayım.” Ömer ise şöyle dedi: “Bırakın bu adamı; şüphesiz O hezeyana kapılmıştır! Allah’ın kitabı bize yeter!”

Orada bulunan ashab ikiye bölündü; bazıları Ömer’i, bazıları da Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i savundu. Derken orada birbirlerine girerek seslerini yükselttiler. Büyük bir ahlak abidesi olan Peygamber-i Ekrem (s.a.a) rahatsız olarak şöyle buyurdular:

“Kalkın yanımdan, benim yanımda kavga etmek doğru değildir.”

Bu, bizzat Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in huzurunda vuku bulan Müslümanların ilk fitnesiydi ve bu fitne Hz. Peygamber (s.a.a)’in 23 yıllık onca zahmetlerinin ardından vaki oldu.

Bu fitne ve bölünmeye ise Ömer sebep oldu; nifak ve ihtilaf tohumlarını ekti, Müslümanları ikiye böldü. Bu güne kadar da böyle devam etmiş ve şu anda da işte burada Müslüman kardeşleri birbirinin karşısına dikmiştir.

Şeyh: Sizin gibi edepli ve ahlaklı birinden ikinci halife için böylesine sözler söylemenizi hiç beklemiyordum.

Davetçi: Allah aşkına, (yersiz) sevgi ve nefretinizi bir kenara bırakın, kötü bakan gözlerinizi kapatın ve insaf üzere konuşun. Acaba inkarınız karşısında bizzat kendi kitaplarınızdan tarihi gerçekleri nakletmekle ben mi küstahlık yaptım,

yoksa Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e böylesine cesaret edip ağır konuşan Ömer mi? Ömer vasiyetin yazılmasına engel oldu, fitne ve fesat çıkardı, Peygamber (s.a.a) gibi hasta birinin başı ucunda sesini yükseltti ve adeta söverek şöyle dedi: “Bırakın bu adamı, O hezeyana kapılmış!”

Bu konuda Şair ne de güzel söylemiş:

Benim gözümdeki dikeni görüyorsun.

Ama kendi gözündeki hurma dalını görmüyorsun.

Halbuki Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

“Muhammed sizden birinizin babası değildir, fakat o Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur.”[21]

Yani Peygamber’i ismiyle çağırmayın; O’na “Resulullah” deyin. Ama bilindiği gibi Ömer edep ve İlahi emre riayet etmeksizin ismiyle çağırmaktan öte O Hazrete işaret ederek “bu adam” diye hitap etmiştir. İnsaf üzere söyleyin, ben mi küstahlık ettim, yoksa Ömer mi?

Şeyh: “Le Yehcur” kelimesinin hezeyan etmek manasına geldiği nereden belli ki cesaret ve küstahlık sayılsın.

[1] - “Na’sel” sözlükte; yaşlı ahmak ve erkek sırtlan anlamına gelir. (Çev.)

[2] - Nitekim İbn-i Hacer-i Mekki de “Savaik” kitabının 9. babının sonunda, s. 72’de bunu rivayet etmiştir.

[3] - Bakara/219.

[4] - Maide/90.

[5] - Nahl/91.

[6] - Rad/25.

[7] - Tevbe/119.

[8] - Berasa camisi, şimdi de Bağdat’la Kazemey arasında meşhurdur.

[9] - Maide/3.

[10] - Ahzab/6.

[11] - Ra’d suresinin 25. ayetinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Allah’a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah’ın bağlanmasını emrettiği bağları (akrabalık bağlarını) kesip koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.”

[12] - İsra/26.

[13] - Neml/16.

[14] - Meryem/5-6.

[15] - Enbiya/89-90.

[16] - Enfal/75.

[17] - Nisa/11.

[18] - Bakara/180.

[19] - Bakara/180.

[20] - Haşr/7.

[21] - Ahzap/40.


SEKİZİNCİ OTURUM (2. Kısım)


Taassup İnsanı Kör Ediyor

Davetçi: Bütün edebiyatçılar, müfessirler ve özellikle de büyük alimleriniz, örneğin; İbn-i Esir Cami’ul- Usul’da, İbn-i Hacer Şerh-u Sahih-i Buhari’de, Sahih yazarları ve diğerleri de bu kelimenin hezeyan etmek manasına geldiğini kabul etmişlerdir.

Evet beyler insan apaçık gerçekleri açıkça görebilmek ve yersiz savunmaya kalkışmamak için bağnazlık ve inattan uzak durmalıdır.

Acaba Kur’ân-ı Kerim’in; “O’na Resulullah (s.a.a) ve Hatem’ul- Enbiya deyin” emrine rağmen, “bu adam hezeyan ediyor” diyerek Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in makamını küçük düşüren bu insan Kur’ân-ı Kerim ve edebe aykırı davranmamış mıdır?

Halbuki bilindiği gibi Peygamber (s.a.a) son nefesine kadar nübüvvet ve ismet makamından ayrılmamıştır. Özellikle de tebliğ ve doğru yola erişme yolunda hezeyana kapılmamıştır. Bunun aksini iddia eden ise onu tanımamış ve iman etmemiştir.

Şeyh: Acaba Ömer gibi birine tanımazlık ve imansızlık isnadında bulunmak doğru mudur?

Davetçi: Evvela; neden Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e; “Bu adam hezeyan ediyor” denildiğini duyduğunuzda rahatsız olmadınız? Halbuki her Müslüman bunu duyduğunda rahatsız olmalıdır. Ama bilindiği gibi nihai makamı sadece Resulullah (s.a.a)’in ashabı olmaktan ibaret olan ve sonraları sıradan insanlar tarafından başa geçirilen birine karşı bir laf söylendiğinde hemen rahatsız oluyorsunuz. 

Oysa bu söz benim düşüncem de değildir, akıllı ve bilgili her insan (nerede kaldı ki güzel kalpli ve temiz fıtratlı Müslümanlar) bu olayı duyunca; “İman etmiş olan bir insan, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e böyle söylemez” diye düşünmektedir.
Ehl-i Sünnet Alimleri de “Hezeyan” Kelimesini Söyleyenin Risalet Makamına İnanmadığını İtiraf Etmekteler

Nitekim Kadı Ayyaz Şafii Kitab’uş- Şifa’da, Kirmani Şerh-i Sahih-i Buhari’de, Nevevi Şerh-i Sahih-i Müslim’de ve birçok insaflı alimleriniz kendi kitaplarında şöyle demişlerdir: “Bu sözü her kim söylemişse, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e iman etmemiş ve O’nun yüce risalet makamını tanımamıştır.

Zira mezhep imamlarına göre Peygamberler insanları doğru yola eriştirme ve irşat etme makamında gayb alemiyle irtibat halindedirler. Dolayısıyla sağlığında da hastalık halinde de emirlerine itaat edilmesi icap eder. Dolayısıyla O Hazrete böylesine küstahlıkla muhalefet etmek, O’nun büyük makamını tanımamaktır.”

İslam’da Peygamber (s.a.a)’in Huzurunda Çıkarılan İlk Fitne


Ömer’in fitne ve nifak yarattığını söyleyen sadece ben değilim. Bizzat insaf sahibi alimleriniz de bunu tasdik etmişlerdir. Nitekim büyük alim Hüseyin Meybudi Divan şerhinde şöyle diyor: 

“İslâm’da vuku bulan ilk fitne, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in huzurunda vuku buldu. Peygamber (s.a.a) hasta yatağında vasiyet etmek isteyince, Ömer ona engel oldu ve böylece Müslümanların arasında fitne ve ihtilaf çıkmasına sebep oldu.”

Şehristani de Milel ve Nihel kitabının dördüncü mukaddimesinde şöyle diyor: “İslâm’da vuku bulan ilk hilâf, Ömer’in, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in kağıt kalem isteyerek vasiyet yazmasına mani olmasıdır.” İbn-i Ebi’l- Hadid de Nehc’ul Belağa Şerhi’nin c. 2 s. 563’ünde bu manaya işaret etmiştir

Şeyh: Eğer Ömer bu sözü söylemişse de saygısızlığından söylememiştir. Bunlar insanın bedensel bir özelliğidir ki insan hastalanınca hezeyana kapılır ve bu durumda Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ile diğer insanlar arasında hiçbir fark yoktur.

Davetçi: Sizin de bildiğiniz gibi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in özel sıfatlarından biri ismet (masumiyet)tir; ki ölünceye kadar Peygamber (s.a.a)’den ayrılmaz. Özellikle de insanları irşat ve doğru yola hidayet etme makamında; “Sizin sapıklığa düşmemeniz için size bir şeyler yazmak istiyorum” deyince...

Dolayısıyla doğru yola hidayet etme ve irşat makamında olduğu için de ismet makamındaydı ve Allah-u Teala ile irtibat halindeydi. Nitekim Kur’ân şöyle buyuruyor:

“Peygamber heva heves üzere konuşmaz, o (söz) vahy edilen bir vahiydir.”

Hakeza: “Resulün size verdiklerini alın.”

Hakeza: “Allah’a ve Resulüne itaat edin.”

Bu ve benzeri ayetler sizlere gerçekleri göstermektedir. Dolayısıyla bilmeniz icap eder ki ümmetin hidayeti için istenilen kağıt ve kaleme engel olmak Allah-u Teala’ya muhalefettir.

Şüphesiz hezeyan kelimesi açıkça bir sövüştür; “bu adam” tabiri de apaçık bir ihanettir. Lütfen insaflı olunuz. Eğer birisi bir topluluk arasında size işaret ederek; “bu adam hezeyan ediyor” derse, ne düşünürsünüz?!

Üstelik bizler masum da değiliz, hezeyana da kapılabiliriz. Size söylenen bu lafı edep ve saygı mı kabul edersiniz, yoksa ihanet ve hakaret mi?

Eğer edepsizlik ve saygısızlık sayarsanız, Peygamber’e nispet daha büyük edepsizlik ve saygısızlıktır. Dolayısıyla Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’e bu lafı söyleyenden uzak durmak, her Müslümanın görevidir.

Halbuki Allah-u Teala Kur’ân’da apaçık Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i, Resulullah ve Hatem’un- Nebiyyin olarak anmaktadır.

Lütfen sevgi, nefret ve bağnazlığı bir kenara bırakın. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i Resulullah ve Hatem’un- Nebiyyin diye çağırmayan, O’na saygı göstermeyen ve hatta; “bu adam hezeyana kapılmış” diyen birisi hakkında akıl ve insafınız neyi hükmetmektedir?

Şeyh: Faraza ki hata yapmıştır, Peygamber (s.a.a)’in halifesi olduğu hasebiyle dini korumak için içtihatta bulunmuştur. Dolayısıyla af edilebilir bir şeydir.

Davetçi: Evvela; Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in halifesi olduğu için içtihatta bulunduğunu söylemekle haksızlık ediyorsunuz. Zira Ömer bu lafı söyleyince halife değildi. Hatta hilafet rüyasını bile görmemişti.

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) vefat edince hızlı bir şekilde bildiğiniz bir yolla Ebu Bekir halife seçildi. Sonraları da tehdit, öldürme, evini ateşe verme ve benzeri yollarla herkes teslim olmaya zorlandı. Bundan iki yıl üç ay gibi bir süre sonra Ebu Bekir ölüm anında Ömer’i halife tayin etti.

İkinci olarak; halifenin içtihatta bulunduğunu söylemekle ilginç bir beyanda bulundunuz. Nass karşısında içtihatta bulunmanın manası yoktur; bu affedilmeyecek bir hatadır.

Üçüncü olarak; dini korumak için engellediğini söylemeniz de çok ilginçtir. İlim ve insafınız bağnazlığınızın esiri olmuştur!

Beyler, dini korumak Resulullah (s.a.a)’in görevi mi, yoksa Ömer bin Hattab’ın mı? Acaba Resulullah (s.a.a) gibi biri, ümmet için yazmak istediği bir vasiyetin yazılmasının dine aykırı olup olmadığını bilmiyor da Ömer bin Hattab mı biliyor ki dini korumak için o vasiyetin yazılmasına engel oluyor?! Aklınız bunu kabul ediyor mu? Ey basiret sahipleri ibret alın!

Siz de biliyorsunuz ki, dinin zaruriyatı hususunda hata etmek affedilmeyecek büyük bir hatadır.

Şeyh: Her halde Ömer (r.z), Resulullah (s.a.a)’in bir şey yazmasından ihtilaf çıkacağını anlamıştı. Bu yüzden Peygamber (s.a.a)’in yararını umarak kağıt ve kalem getirilmesine mani oldu.