Usame’nin Oyuncularla Konuşması

Eğer sizin söylediğiniz gibi vakit dar olduğundan dolayı, Mekke, Yemen, Taife ve Müslümanların bulundukları diğer şehirlere haber verme imkanı yoktuysa, Medine’nin yakınlarında olan Usame’nin ordusundaki büyük sahabelere de mi ulaşılamıyordu? O sahabelerden biri, hatta en etkili olanı Müslümanların ordu komutanı olan Usame bin Zeyd idi. Resulullah (s.a.a) Usame’yi ordudakilere komutan yaparak Ebu Bekir ve Ömer’i de onun komutası altına sokmuştu.

Usame, fitnenin koptuğunu ve onların haberi olmadan, istişare edilmeden üç kişinin kendi istekleri doğrultusunda halife seçtiklerini duyduklarında, atına binip mescide gelerek şöyle feryat etti: “Ortalığı katıp karıştıran bu velvele ve kargaşalık nedir? Sizler kimiz izniyle halife tayin ettiniz? Siz birkaç kişi neciydiniz ki, Müslümanların ve sahabenin büyüklerinin istişare ve icması olmaksızın halife tayin ettiniz?”

Usame’nin bu feryadını bütün tarihçiler nakletmişlerdir. Ömer, Usame’yi cezp etmek için ileri gelerek şöyle dedi: “Ey Usame! İş tamam oldu, biat gerçekleşti, tefrika çıkarma, sen de biat et.”

Usame onun bu sözlerinden rahatsız olup şöyle dedi: “Peygamber (s.a.a) beni sizlere komutan etti, komutanlıktan da azledilmedim; Peygamber’in sizlere emir ettiği bir şahıs, nasıl olur da gelip emri altında olan memurlara biat etmiş olur...!”

Tartışma ve münakaşayı sonuna kadar anlatıp konuyu uzatmak istemiyorum. Eğer Usame’nin ordusunun şehirden biraz uzak olduğunu ve vaktin geçtiğini söylerseniz, Sakife’den Hz. Peygamber’in evine kadar olan mesafede mi uzaktı? Acaba, Şia ve Sünni ittifakına göre Müslümanlar içerisinde etkili bir şahıs olan Hz. Ali’ye, Hz. Peygamber’in amcası olan Abbas’a, Resulullah’ın ailesinden olan ve haklarında tavsiyede bulunduğu Beni Haşim’e ve diğer büyük sahabelere, orada oldukları halde görüşlerinden yararlanılması için neden haber vermediler?

Hafız: Zannediyorum ortamı öyle tehlikeli bir hal bürümüştü ki, Sakife’den dışarı çıkacak bir fırsat bulamadılar.

Davetçi: Lütufsuzluk yapıyorsunuz; zira onların fırsatı olmasına rağmen Hz. Peygamber’in evinde bulunan Beni Haşim ailesine ve sahabenin büyüklerine kasıtlı olarak haber vermediler.

Hafız: Onların yaptıklarının kasıtlı olduğuna dair deliliniz var mı?

Davetçi: En büyük delil, Ömer’in Peygamber’in evinin kapısına kadar gelerek, evde toplanan Ali, Ben-i Haşim ve sahabenin büyüklerinin haberdar olmamaları için içeri girmemesidir.

Hafız: Kesinlikle bu söz, Rafızîlerin uydurma ve düzmecelerindendir.

Davetçi: Yine lütufsuzluk ettiniz; zira bu söz hiç kimsenin uydurma ve düzmecesi değildir. Bu söz de kendi alimlerinizdendir. Üçüncü asırda yaşayan Muhammed bin Cerir-i Taberi’nin tarih kitabının 2. cildinin 456. sayfasına müracaat etseniz iyi olur. O şöyle yazmaktadır:

Ömer, Resulullah’ın evinin kapısına kadar gelip içeri girmedi; Ebu Bekir’e, işinin olduğunu ve hemen dışarı gelmesinin gerektiği haberini gönderdi. Ama Ebu Bekir cevaben; “Şu an vaktim yoktur, gelemeyeceğim” dedi. Ömer tekrar; “Mühim bir olay olmuş ve senin olman gereklidir” diye haber gönderdi. Nihayet Ebu Bekir dışarı çıktı, Ömer gizli bir şekilde Ensar’ın Sakife’de toplanma olayını ona bildirdi ve; “Çabuk oraya gitmemiz gerekir” dedi.

O ikisi oraya doğru giderlerken yolda mezarcı Ebu Ebuyde’ye rastladırlar; bu gece size delil olabilecek ümmetin icmasını teşkil etmek için onu da yanlarına alarak üç kişi beraberce oraya gittiler.

Allah aşkına biraz insaflı olunuz. Eğer işin içinde hile ve menfaat taleplik yoktuysa, öyleyse neden Ömer Resulullah’ın kapısına kadar gidip de olayı bütün Beni Haşim ve sahabenin büyüklerine bildirerek onlardan yardım almak için içeriye girmedi? Acaba Resulullah (s.a.a)’in ümmeti arasında sadece Ebu Bekir mi kamil bir akla sahipti? 

Sahabeden olan diğer şahsiyetler ve Resulullah’ın Ehl-i Beyti yabancı insanlar mıydı ki onlara haber vermediler? Bütün tarihçilerin yazdığı gibi sizin düzmeceniz olan bu icma, üç kişiyle mi oluştu?

Eğer bir şehirde, hatta o şehir ülkenin başkenti dahi olsa, üç kişi veya bir grup bir araya toplanarak bir şahısın saltanat ve hilafetinde icma bile etseler, diğer şehirlerde yaşayan akıl sahipleri ve alimlerinin ona tabi olmalarının gerekliliğine dair bu tür bir inanç, dünyanın neresinde kabul edilmiştir?

Veya toplum tarafından seçilmeyen bir grubun görüşü, diğer gruplara nasıl farz olabilir? Hayhuy ve ses çıkarmakla, bir milletin efkarını baskı altına almak ve diğer bir grubu tehdit etmek doğru mudur?

Beyler biraz insaflı olunuz; eğer bir grup konuşmak istese, ilmi ve ameli konularda münazara yapsa, deliller getirerek söz konusu hilafet ve icmanın uydurma ve düzmeceden ibaret olduğunu ve hiçbir semavi ve yeryüzündeki kanunlarla bağdaşmadığından meşru olmadığını söylese, acaba onlar Rafızi, müşrik ve necis mi olur; katledilmeleri farz mı oluyor; onların hakkında her çeşit iftirada bulunmak câiz mi olur?!

Siz buyuruyorsunuz ki; Peygamber (s.a.a), hilafet meselesini ümmete (veya sizin görüşünüze göre ümmetin ileri gelenlerine) bıraktı, lütfen Allah aşkına insaflı olunuz, ümmet veya ümmetin ileri gelenleri sadece üç kişiden (Ebu Bekir, Ömer ve mezarcı olan Ebu Ebeyde-i Cerrah) mi ibaretti? Bu üç kişi birbirlerine iltifat ederek, 

üç kişiden ikisi diğer bir kişiye biat edip de ona teslim olmaları, geriye kalan bütün Müslümanların da o iki kişinin yolunu devam ettirmelerini mi farz kılıyor? Eğer bazıları; “Bu üç kişi de diğer ümmet ve ashap gibi idi, onların ashapla istişare etmeleri gerekirdi, neden böyle yamadılar” demiş olurlarsa, kafir mi olurlar; onların kanlarının akıtılması mı gerekir?