Hz. Ali (a.s)’ın Düşmanı Kafirdir

Bu delillerden ilave, kendi alimlerinizden, Hz. Ali’ye sövenin ve O’na düşman olanın kafir olduğuna dair pek çok hadis nakledilmiştir. Örneğin: Suyuti Tefsir’inde, imam Salebi Tefsir’inde, Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet'ul Kurba’da, Ahmed bin Hanbel Müsned’de, İbn-i Hacer Savaik’da, Harezmi Menakıb’da, İbn-i Meğazili Fezail’de, 

Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’de, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, Taberani Evset’te, İmam’ul- Harem Zehair’ul- Ukba’da, Nesai Hasais’ul- Alevi’de, Genci Şafii Kifayet’ut Talib’de, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’de, Sibt bin Cevzi Tezkiret’ul- Havass’da, İbn-i Sabbağ Fusul’ul- Muhimme’de ve diğerleri de kendi kitaplarında farklı ibarelerle Peygamber (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

“Ali’yi sadece mümin sever ve O’na sadece kafir buğz eder.” Önceki geceler aktardığım gibi bazı rivayetlerde de, “...sadece münafık buğz eder.” diye yer almıştır.

Açıktır ki hadiste yer alan kafir ve münafık kelimesi, Hz. Ali (a.s)’ın düşmanının ateşte olduğuna delalet etmektedir. Zira Allah-u Teala Kur’ân’da kafir ve münafıkların yerinin cehennem olduğunu açıkça vurgulamaktadır.

Nitekim Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib’in 3. babının sonunda Muhammed bin Menzur-i Tusi’den müsned olarak şöyle rivayet etmektedir:

“Biz imam Hanbel’in yanındaydık. Adamın birisi ona; “Ey Eba Abdullah, Hz. Ali’nin; “Ben cehennemi bölenim” sözü hakkında ne diyorsunuz?” diye sorunca, imam Hanbel şöyle dedi: “Bunu hiç kimse inkar edemez.

Zira Resulullah (s.a.a) Hz. Ali’ye şöyle buyurmamış mıdır?: “Seni sadece mümin sever ve sana sadece münafık buğz eder.” Ben de; “Evet öyledir” dedim. Ardından imam Hanbel konuyu yorumlayarak şöyle dedi: “Söyleyin mümin nerededir?” Biz de; “Cennettedir.” dedik. Tekrar; “Münafık nerededir?” diye sordu. Biz; “Cehennemdedir” deyince şöyle dedi: “O halde Ali’nin cehennemi bölen olduğu doğrudur.”

Yani Peygamber (s.a.a)’in buyurduğuna göre ve Nisa suresinin şu ayeti gereği Ali (a.s)’ın düşmanı münafıktır:

“Şüphesiz ki münafıklar, cehennemin en alt katındadırlar. Onlara asla bir yardımcı bulamazsın.”[5]

O halde Hz. Ali (a.s)’ın düşmanı cehennemin en alt katında olacaktır. Bu ayet gereğince münafıkların azabı kafirlerin azabından daha şiddetlidir.

Muteber kitaplarınızda yer aldığı üzere Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Ali’ye buğz eden bana buğz etmiştir, bana buğz eden ise Allah-u Teala’ya buğz etmiştir.”

Bu tür rivayetler o kadar çoktur ki manevi tevatür derecesine ulaşmıştır.

Şeyh: Sizin gibi birine, ashaba dil uzatmak yakışır mı? Halbuki Allah-u Teala birçok ayette onları övmüş, müjdelemiş, bağışlamış ve hoşnut olduğunu bildirmiştir. Müminlerin dayısı Muaviye de değerli ashaptandır. Dolayısıyla bu ayetlere muhataptır. Sahabeye ihanet, Peygamber’e ve Allah’a ihanet değil midir? 

Hz. Peygamber’in Ashabı Arasında İyi ve Kötü İnsanlar Çoktu


Davetçi: Unutmadıysanız önceki geceler sahabe konusunu sizler için açıkladım. Şimdi de cevapsız kalmasın diye kısa olarak arz edeyim. Hiç kimse sahabeyi metheden ayetleri inkar etmemektedir.

Ama sahabe kavramına dikkat edecek olursanız, sahabeyi metheden ayetlerin genel bir anlam ifade etmediğini görürsünüz. Bu ayetler ışığında bütün ashabı temiz, adil, kötülüklerden münezzeh, günah ve irtidattan uzak sayamayız.

Efendim bildiğiniz gibi “sehibehu”, Firuzabadi’nin de Kamus’da dediği gibi “onunla yaşadı ve muaşeret etti” manasınadır. Örfte ise kısa veya uzun süren birliktelik ve yardım manasına da kullanılmaktadır.

Dolayısıyla birçok Kur’ân ayeti ve hadiste de yer aldığı gibi, Peygamber (s.a.a)’in ashabı Müslüman veya kafir, iyi veya kötü, muttaki veya fasık, mümin veya münafık, Peygamber (s.a.a) ile muaşeret eden kimselerdir.

Binaenaleyh sizin sahabe lafzını, sadece cennet ehli ve Allah’ın hoşnut olduğu kimseler hakkında kullanmanız, doğru olmadığı gibi akil ve nakil ile de uyumlu değildir.

Konunun anlaşılması ve böylece haktan uzaklaşmış sahabilerin etkisinde kalmamanız ve de sahip, musahip ve ashap kelimelerinin mümin, kafir, münafık, iyi ve kötü genel anlamda kullanıldığını bilmeniz için özetle öncekilere ilaveten bazı ayet ve hadislere kısa olarak işaret etmek istiyorum.

1- Necm suresi 2. ayette müşriklere hitaben şöyle buyurulmaktadır:

“Sahibiniz (olan Peygamber) şaşırıp sapmadı ve azmadı.”

2- Sebe suresi 46. ayette ise şöyle buyurulmaktadır:

“De ki: Size bir öğüt veriyorum; Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam ediniz, sonra düşünmeniz; sizin sahibiniz (veya arkadaşınız olan Peygamber)de hiçbir delilik yoktur.”

3- Kehf suresi 34. ayette ise şöyle buyuruluyor:

“Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden sahibiyle (arkadaşıyla) konuşurken ona şöyle dedi: “Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm.”

4- Aynı surenin 37. ayetinde ise şöyle buyuruluyor:

“Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: “Seni topraktan, sonra nutfeden (spermden) yaratan, sonra da seni bir adam biçimine sokan Allah’ı inkar mı ettin?”

5- A’raf suresinin 184. ayette ise şöyle buyuruluyor:

“Düşünmediler mi ki, sahiplerinde (arkadaşlarında) (Muhammed’de) delilik yoktur?”

6- En’am suresinin 71. ayetinde ise şöyle buyuruluyor:

“De ki: Allah’ı bırakıp da bize fayda ve zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri,

ashabının (arkadaşlarının) ise: “Bize gel!” diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkarcılığa) mı döndürüleceğiz? De ki: Allah’ın yolu doğru yolun ta kendisidir...”

7- Yusuf suresinin 39. ayetinde ise, Yusuf (a.s) zindanda kafir olan iki arkadaşına hitaben şöyle buyuruyor:

“Ey zindan arkadaşım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan tek Allah mı?”

Örnek olarak zikrettiğim bu ayetlerden de anlaşıldığı üzere ashab, sahip ve musahip kelimeleri lügat açısından Müslüman veya müminle sınırlı değildir. Müslüman, kafir, mümin, münafık, iyi ve ya kötüye de itlak edilmiştir.

Zira belirttiğim gibi lügatte insanın muaşeretine musahip ve ashap denmektedir. Dolayısıyla Resulullah (s.a.a)’in ashabı demek, ayetlerden de anlaşıldığı üzere Peygamber (s.a.a) ile muaşeret eden kimse demektir.

Elbette Peygamber (s.a.a) ile muaşeret edenler ve ashabı arasında iyi veya kötü mümin veya münafık birçok kimse vardı. Dolayısıyla ashabı öven ayetler genel bir anlam ifade etmez. Aksine sadece ashabın iyileriyle ilgilidir.

Biz de kabul ediyoruz ki, Peygamber (s.a.a)’in büyük ashabı büyük peygamberlerden hiçbirinin ashabı gibi değildir. Bedir, Uhud, Huneyn ve diğer savaşlarda imtihan vermiş, Peygamber (s.a.a)’in emri altında heva ve hevesine kapılmadan direnmişlerdir. Peygamber (s.a.a)’den bir an olsun sapmamışlardır.

Ama ashap arasında kötü kalpli hilekar, münafık, Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt (a.s)’ın düşmanı kimseler de çoktu. Örneğin: Abdullah bin Ubey, Ebu Süfyan, Hakem bin As (Resulullah’ın kovmuş olduğu Osman’nın amcası), Ebu Hureyre, Sa’lebe, Yezid bin Ebi Sufyan, Velid bin Ukbe, Habib bin Muslime,

Semure bin Cündeb, Amr bin As, Busr bin Ertat, Muğeyre bin Şu’be, Muaviye bin Ebu Süfyan ve harici Zi’s- Sediyye gibileri de Peygamber (s.a.a)’in hayatında veya vefatında büyük fitneler koparmışlar, dinden dönmüşler ve fesat çıkarmışlardır.

Muaviye bizzat Peygamber (s.a.a)’in lanet etmiş olduğu bir kimsedir. Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra da fırsatını bulunca Osman’ın kanını bahane edip kıyam etmiş, birçok Müslüman’ın kanının dökülmesine sebep olmuştur. Ammar gibi temiz sahabiler Peygamber (s.a.a)’in de haber verdiği üzere şehit edilmişlerdir. Bunu daha önceki geceler detaylıca anlattım.

Şeyh: Şaşırılacak bir şey; Peygamber (s.a.a)’in ashabının mürtet olduğunu, fitne ve fesat çıkarttığını nasıl söylüyorsunuz!

Davetçi: Ben söylemiyorum, ayetler ve rivayetler beyan ediyor; biraz dikkat edecek olursanız asla şaşırmazsınız. Nitekim Allah-u Teala Âl-i İmran suresinin 144. ayetinde şöyle buyuruyor:

“...Şimdi o (Peygamber) ölür veya öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz?”

Münafıkun suresi ve diğer ayetlerde ashap açıkça kınanmaktadır. Ayrıca Buhari, Müslim, İbn-i Asakir, Yakub-i Süfyan, Ahmed bin Hanbel, İbn-i Abdulbirr ve benzerleri gibi büyük alimlerinizin de rivayet etmiş olduğu birçok rivayetlerde kötü ashap eleştirilmekte; küfür, irtidat ve nifakları fert veya topluluk olarak rivayet edilmektedir.

Vakit az olduğundan dolayı şaşkınlığınız gitsin diye sadece bir kaçına işaret edeceğim. Böylece iyi sahabileri iyi ve kötü sahabileri ise kötü bilmek gerektiğini anlamış olur ve artık Hz. Ali (a.s)’ın düşmanlarının, 

O’na lanet edenlerin, Peygamber (s.a.a)’in temiz ashabını ve soyunu katledenlerin, Allah-u Teala ve Resulüne düşman olanların küfürlerine delil nedir? diye sormazsınız.

Buhari, az bir tabir farklılığıyla Sehl bin Sa’d ve Abdullah bin Me’sud’dan naklen Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir

“Ben sizden önce havuzun kenarında sizi bekleyeceğim, ben sizden bir grubu görmeyince; “Ey Rabbim, ashabım nerede?” diye soracağım. Şöyle buyuracak: “Senden sonra neler yaptıklarını ve dinde neler çıkardıklarını sen bilmiyorsun.”

Ahmed bin Hanbel Müsned’de, Taberani Kebir’de, Ebu Nasr ise İbane’de İbn-i Abbas’dan naklen Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu yazmışlardır:

“Sizi cehenneme düşmekten alıkoyan şeyleri sizlere anlattım, yine de diyorum; ateşten sakının, Allah’ın dinini tahrif etmeyin, ben ölünce sizden önce Kevser havuzuna varacağım, orada yanıma gelenler kurtuluşa erenlerdir.

Orada bana, İlahi azaba duçar olan bir grubu gösterirler, ben; “Ey Rabbim, bunlar benim ümmetimdir” derim. Şöyle hitap edilir. “Bunlar senden sonra mürtet olarak cahiliye dinlerine döndüler.”

Taberani’nin Kebir’deki rivayetinde ise şöyle yer almıştır:

“Sen onların neler çıkardığını bilemezsin, bunlar senden sonra dinde bidat çıkardılar cahiliye dönemine geri döndüler.”

Daha önce de delillerini arz ettiğim ve küfrünü önceki geceler ispat etmiş olduğum, Yezid gibi böylesine kafir ve dinsiz birini Müslüman veya mümin saymanız, onların İslâm ve iman ehli olduğunu söylemeniz ve bunu ispat etmek için deliller getirmeniz, hilafet ve cennet ehli olduğunu iddia etmeniz çok ilginçtir.

Halbuki, onların küfrü, insaflı Ehl-i Sünnet alimlerinin muteber kitaplarında da yer almıştır ve hatta bu konuda müstakil kitaplar yazmışlardır.[6] Oysa siz öte yandan Ebu Talib (r.a) gibi muvahhid ve mümin birini kafir sayıyorsunuz!

Elbette bu tür inançlar, Hz. Ali (a.s)’a buğz ve kinden kaynaklanmaktadır ve bu ısrar ve uygunsuz kelimeler, o Allah dostu İmam’ın ve Peygamber (s.a.a)’in kalbini yaralamaktadır. 

Öte yandan Muaviye ve Yezid gibi küfür ve nifakı sabit insanları kurtarmaya çalışıyor, müçtehit ilan ediyor, küframiz hareketlerini içtihatlarından sayıyor ve temize çıkarmak için zayıf delillere başvuruyorsunuz. Ama apaçık delillerle mümin olduğu belli olan Ebi Talib’i reddedip kafir olduğunu ilan ediyorsunuz.

Bilemiyorum, daha ne zamana kadar Sünni kardeşler bir avuç Hariciler, Nasibiler, Emeviler ve taraftarlarının etkisi altında kalacaklar, onları körü körüne taklit edecekler ve inançlarına uyacaklardır. Onlar Sünni Müslümanların gözünün açılmasını, gerçekleri açıkça görmesini istememekteler.