Muaviye Vahiy Katibi Değil, Mektupların Katibiydi

Muaviye vahiy katibi değildi. Zira o H. 10. Yılda, vahiy döneminin sonlarında Müslüman oldu. Muaviye mektupların katibiydi. Muaviye Peygamber (s.a.a)’e oldukça eziyet etmiş, oldukça kötü sözler söylemiş ve Mekke fethinde Müslüman olan babası Ebu Süfyan’a mektuplar yazarak; “Neden Müslüman oldun?” diye onu eleştirmişti.

Bu yüzden Müslümanlar arasında aşağılanmış, itibarsız kalmıştı. Peygamber (s.a.a)’in amcası Abbas, Peygamber (s.a.a)’den onun bu utanç durumdan kurtulması için bir imtiyaz vermesini istedi. Peygamber (s.a.a) de bunun üzerine onu mektuplarının katibi yaptı. Ayrıca onların küfrü hakkında, ayet ve rivayetlerden birçok deliller vardır.

Şeyh: Ayet ve hadislerden olan deliller duyulmalıdır. Lütfen bu muammaların çözümü için iddia ettiğiniz ayet ve rivayetleri bize de söyleyin.

Davetçi: Şaşırmayınız, ortada bir muamma yok, deliller pek çoktur. Vakit kısa olduğu için onlardan sadece bazılarına işaret edeceğim. Yoksa bütün delileri zikredecek olursak başlı başına bir kitap olur.

Nitekim Müslim Sahih’inde şöyle rivayet ediyor: “Muaviye Resulullah (s.a.a)’in huzurunda olanları yazıyordu.”

Medain-i ise şöyle diyor: “Zeyd bin Sabit vahiy yazıyor, Muaviye ise Peygamber (s.a.a) için kendisi ile Araplar arasındaki konuları yazıyordu.”
Muaviye ve Yezid’in Lanetlendiğine Delalet eden Ayet ve Rivayetler

Allah-u Teala İsra suresi 60. ayette şöyle buyuruyor:

1- “Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kur’ân’da lanetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz de onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.”

İmam Sa’lebi, imam Fahr-u Razi ve diğer müfessirlerinizin rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.a) rüya aleminde Beni Ümeyye’nin maymunlar şeklinde kendi minberine çıkıp indiğini gördü, Cebrail bunun üzerine mezkur ayeti nazil etti. (Bu ağaçtan kasıt Beni Ümeyye soyudur.)

Allah-u Teala, başı Ebu Süfyan ile Muaviye olan Beni Ümeyye’yi lanetlenmiş bir ağaç olarak zikretmiştir; dolayısıyla bu ağacın bir dalı olan Muaviye de mel’undur.

2- Muhammed Suresi 22 ve 23. ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“(Ey münafıklar!) Artık iş başına gelir de yeryüzünde bozgunculuk eder ve yakınlarınızı kestirip doğratır mısınız? İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör etmiş olduğu kimselerdir.”

Bu ayet açıkça yeryüzünde fesat çıkaranları ve yakınları kestirip doğrayanları lanetlemektedir. Muaviye’den daha büyük bozgunculuk eden ve yakınları kestirip doğratan kim vardır? Onun hilafeti zamanında çıkardığı fitneler herkesçe bilinmektedir. Ayrıca lanetli olduğunun diğer bir delili de yakınları kestirip doğratmasıdır.

3- Ahzap suresi 57. ayette de şöyle buyuruyor:

“Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.”

Şüphesiz Hz. Ali’ye ve Peygamber (s.a.a)’in iki reyhanı Hasan ve Hüseyin’e ve has sahabesi Ammar ve diğerlerine eziyet etmek de Peygamber’e eziyettir. Dolayısıyla bu ayete göre de o mukaddes insanlara eziyet eden Muaviye, dünya ve ahirette lanetlenmiştir.

4- Mümin suresi 52. ayette de şöyle buyurmaktadır:

“O gün zalimlere özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lanet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!”

5- Hud Suresi 18. ayette ise şöyle buyurmaktadır:

“Bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir!”

6- Araf suresi 44. ayette ise şöyle buyurmaktadır:

“...Ve aralarında bir çağrıcı Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun diye bağırır.”

Zalimler hakkında inen bu ve benzeri ayetler açıkça her zalimin mel’un olduğunu buyurmaktadır. Dost ve yabancı hiç kimse, Muaviye’nin apaçık zulümlerini inkar edemez. Zalim olduğu için de Allah’ın lanetine uğramıştır, dolayısıyla Allah’ın lanet etmiş olduğu kimseye biz de lanet edebiliriz.

7- Nisa Suresi 93. ayette ise şöyle buyurmaktadır:

“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”

Bu ayet, bir mümini bilerek öldürenin Allah’ın lanetine uğradığını ve onun yerinin cehennem olduğunu bildirmektedir. Lütfen insafla söyleyiniz, Muaviye müminleri katletmekte ortak olmamış mı?

Hucr bin Adiy ve yedi arkadaşını, onun emriyle katletmediler mi? Abdurrahman bin Hassan el-Ğanzi’yi diri diri mezara gömdürmedi mi?

Nitekim İbn-i Asakir ve Yakub bin Sufyan kendi Tarih’inde ve Beyhaki Delail’de İbn-i Abdurrahman İstiab’da ve İbn-i Esir Kamil’de rivayet etmiş olduğu üzere sahabenin büyüklerinden olan Hucr’u, Muaviye’nin emriyle işkence ederek öldürdüler. Hucr’un tek suçu ise Hz. Ali (a.s)’a lanet etmemek ve ondan olmadığını söylememekti.

Acaba Peygamber (s.a.a)’in büyük torunu ve Ashab-ı Kisa’nın beşincisi olan Hz. Hasan (a.s), müminlerin büyüklerinden ve cennet ehli gençlerin iki efendisinden biri değil miydi? 

Mes’udi, İbn-i Abdulbirr, Ebu’l- Ferec İsfahani, Muhammed bin Sa’d (Tabakat’ta), Sibt bin Cevzi (Tezkire’de) ve diğer birçok büyük alimleriniz kendi kitaplarında yazmış olduklarına göre Muaviye, Cude için bir zehir gönderdi ve ona, “Hasan bin Ali’yi öldürecek olursan sana yüz bin dirhem verir ve seni oğlum Yezid’le evlendiririm.” diye vaatte bulundu.

Hz. Hasan’ın şahadetinden sonra Muaviye ona yüz bin dirhem verdi, ama oğluyla evlendirmedi.

Hz. Hasan’ın şahadeti, bir müminin katlinden de öte Peygamber (s.a.a)’i üzen bir olaydır. Mezkur iki ayetin açık hükmüne rağmen henüz Muaviye’ye lanet etmekte tereddüt mü ediyorsunuz? Büyük sahabeden olan Ammar da Sıffin’de Muaviye’nin emriyle öldürülmedi mi? Büyük alimlerinizin de ittifak etmiş olduğu üzere Peygamber (s.a.a) Ammar hakkında şöyle buyurmamış mıydı?:

“Ey Ammar, seni baği ve tuğyan ehli bir grup öldürecektir.”

Büyük müminlerden binlerce insanın Muaviye tarafından katledildiğinden şüpheniz mi var? Dinin keskin kılıcı ve temiz yürekli bir mümin olan Malik Eşter de Muaviye’nin emriyle zehirlenmedi mi?

Muaviye’nin Mısır’daki iki adamı Amr bin As ve Muaviye bin Hudeyc, Hz. Ali (a.s)’ın Mısır valisi Muhammed bin Ebi Bekir’i işkenceyle öldürüp ölmüş eşeğin karnında ateşe vermediler mi? Eğer Muaviye’nin öldürdüğü müminlerin listesini verecek olsam, bir gece değil, kim bilir kaç gece sürer. 

Busr Bin Ertat’ın Otuz Bin Gerçek Mümini Muaviye’nin Emriyle Öldürmesi

Muaviye’nin bütün amellerinden daha kötüsü, onun emriyle kan içici Busr bin Ertat’ın, binlerce Ali taraftarını acımasızca katletmesidir.

Nitekim Ebu’l- Ferec İsfahani, Allame Semhudi (Tarih’ul- Medine’de), İbn-i Hallakan, İbn-i Asakir, Taberi (kendi Tarih’inde), İbn-i Ebi’l- Hadid (Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1’de) ve diğer alimleriniz de kendi kitaplarında yazdıkları üzere Muaviye Busr’a, büyük bir orduyla Medine, Mekke, San’a ve Yemen’e doğru hareket etmesini emretti.

Ebu’l- Ferec’in rivayet ettiğine göre Zahhak bin Kays’a da şöyle dedi: “Ali bin Ebi Talib’in Şia’sı ve ashabını nerede bulursanız orada öldürün; çocuk ve kadınlara bile acımayın.”

Bu yüzden üç bin kişilik büyük bir orduyla Medine San’a, Yemen, Tâif ve Necran’a sefer düzenlediler. Yolda buldukları ve o bölgelerdeki bütün müminleri, hatta kadın ve çocuklarını bile katlettiler.

Tarih bu utanç verici katliamlara şahit oldu. Vakit olmadığından bu cinayetleri kısa olarak geçiyorum, sonunda Yemen’e vardıklarında, oranın valisi olan Abdullah bin Abbas bin Abdulmuttalib’in evine gittiler. Süleyman ve Davut adındaki iki küçük çocuğunun başını annesinin kucağında kestiler!!

İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1 s. 121’de şöyle diyor: “Ateşte yaktıkları dışında 30 bin insanı katlettiler.”

Siz beyler, Kur’ân’ın, mel’un oğlu mel’unu dünya ve ahirette lanetlemesi hakkında henüz şek ve şüphe mi ediyorsunuz?
Muaviye’nin, Emir’ul- Muminin Hz. Ali’ye Lanet Etmeyi Emretmesi ve O’nun Aleyhinde Hadis Uydurtması

Muaviye’nin küfrüne ve mel’un olduğuna dair en önemli delil, Hz. Ali (a.s)’a lanet etmesi ve halkı da bu büyük günaha zorlamasıdır. Şii-Sünnî hatta yabancı tarihçilerin bile kaydettiği üzere namazın kunutlarında ve Cuma namazı hutbelerinde bu çirkin amel ve bidat uygulanmış, birçok insan lanet etmediği için de katledilmiştir. Bu cinayetler Ömer bin Abdulaziz dönemine kadar devam etmiştir.

Şüphesiz ki muvahhidlerin İmamı, Peygamber (s.a.a)’in kardeşi, Hz. Fatıma’nın eşi ve müminlerin emiri Ali (a.s)’a hayatında veya vefatında lanet edenler ve lanet etmeyi emredenler, mel’un ve kafirdirler.

Zira imam Ahmed Müsned’de, imam Nesai Hesais’ul- Alevi’de, Sa’lebi ve imam Fahr-u Razi Tefsir’de, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib’de, Sibt bin Cevzi Tezkire’de, Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’de, Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurba’da, Deylemi Firdevs’te,

Müslim Sahih’de, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’de, İbn-i Sebbah Fusul’ul- Muhimme’de, Hakim Müstedrek’te, Hatip Harezmi Menakıb’da, İbrahim Himvini Feraid’de, İbn-i Meğazili Menakıb’da, İmam’ul- Harem Zehair’ul- Ukba’da, İbn-i Hacer Savaik’da ve bilahare büyük alimlerinizin çoğu farklı tabirlerle kısa veya detaylı olarak Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

“Ali’ye söven bana sövmüştür; bana söven de Allah’a sövmüştür.”

Bazıları da bu konuda başka hadisler rivayet etmiştir, ki genel olarak Ali (a.s)’a eziyet edenin mel’un olduğuna delalet etmekteler. Örneğin; Deylemi Firdevs’te, Süleyman Hanefi Yenabi’ul- Mevedde’de farklı senetlerle ve diğerleri de önceki geceler bazısına işaret etmiş olduğum şekilde Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

“Ali (a.s)’a eziyet eden, bana eziyet etmiştir, bana eziyet edene de Allah’ın laneti üzerine olsun.”

İbn-i Hacer ise Savaik’ul- Muhrika’da genel anlamda “Ehl-İ Beyt’e (A.S) Söven ve Lanet Edenler Babı”nda Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

“Ehl-i Beyt’ime söven, Allah’dan ve İslâm’dan dönmüştür. İtretim hakkında bana eziyet edenin, Allah’ın laneti üzerine olsun.”

O halde Muaviye namazın kunutlarında Hz. Ali (a.s)’a ve Resulullah (s.a.a)’in iki torunu Hasan ve Hüseyin’e, İbn-i Abbas’a ve Malik Eşter’e lanet ettiği için kendisi lanetli ve mel’un biriydi. Nitekim bunu İbn-i Esir Kamil’de ve diğerleri de kendi eserlerinde rivayet etmişlerdir.

İmam Ahmed bin Hanbel, Müsned’inde farklı yollarla Resulullah (s.a.a)’den şöyle rivayet etmiştir:

“Ali’ye eziyet eden kimse, kıyamette Yahudi veya Nasrani olarak haşr olacaktır.”

Siz de biliyorsunuz ki, İslâm’ın zaruri hükümlerinden biri Allah ve Peygamber (s.a.a)’e sövmenin kafir ve necis olmasıdır. Bunu diyen kimse necis ve katli farzdır. Önceki geceler detaylı bir şekilde Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurmuş olduğunun zikrettiğim:

“Ali’ye ve Ehl-i Beyt’ime söven, lanet eden ve hakaret eden kimse, bana ve Allah’a sövmüş, lanet etmiş ve hakaret etmiştir.”

Hadisler ve muteber kitaplarınızda yer alan benzeri rivayetlerin hükmü gereği de Muaviye kesin mel’un ve kafirdir.

Nitekim Muhammed bin Yusuf, Kifayet’ut- Talib’in 10. babında kendi senetleriyle ve diğerleri de burada özet olarak aktaracağım şu rivayeti nakletmişlerdir:

“Abdullah bin Abbas, Said bin Cübeyr’le birlikte, Zemzem’in kenarında bir grup Şam ehlinin Hz. Ali’ye sövdüklerini görünce durarak onlara hitaben şöyle dedi: “Hanginiz Allah-u Teala’ya sövüyordu?” Onlar; “Hiçbirimiz Allah-u Teala’ya sövmedi.” dediler. Bunun üzerine; “Hanginiz Resulullah (s.a.a)’e sövüyordu? diye sordu. 

Onlar yine; “Bizden hiç kimse Peygamber (s.a.a)’e sövmedi.” dediler. Bunun üzerine; “Hanginiz Ali bin Ebi Talib’e sövüyordu?” diye sorunca, onlar; “Evet, biz Ali’ye sövüyorduk” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Resulullah (s.a.a)’in yanında şahit olun ki, ben O Hazretin bizzat Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum:

“Ya Ali, sana söven bana sövmüştür, bana söven Allah-u Teala’ya sövmüştür; kim de O’na söverse Allah-u Teala onu yüz üstü cehenneme atacaktır.”