Peygamber ve Vasiler Gayp İlmini Biliyorlardı

Davetçi: Evvela; yine “sizin deyiminizle” diyerek mugalâta ediyor veya hata ediyorsunuz. Neden “Allah’ın dediği gibi” demiyorsunuz da “sizin deyiminizle” diye ifade ediyorsunuz.

Ben kendimden hiçbir şeye sahip değilim, hiçbir iddiada bulunmuyorum, sadece Kur’ân’ı naklediyor ve Kur’ân-ı Kerim’in gerçeklerini keşfetmeye çalışıyorum. Kur’ân-ı Kerim’in gerçek müfessiri olan Peygamber (s.a.a)’e uymaya gayret gösteriyorum.

İlk etapta Kur’ân’dan getirdiğim şahit ayetler ışığında peygamberlerin gayb ilmini bildiğini söylediysem bunu bizzat kendi alimleriniz de tasdik etmektedir. Onlar da Peygamber (s.a.a)’den bir sürü gaybi haberler rivayet etmişlerdir.

Örneğin: İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1 s. 67’de Peygamber (s.a.a)’in Hz. Ali’ye; “Benden sonra Nakisin, Kasitin ve Marikin ile savaşacaksın” sözünü rivayet ettikten sonra şöyle diyor:

“Bu rivayet de Peygamber (s.a.a)’in nübüvvet delillerinden biridir. Zira bu hadiste gayptan apaçık haber vermektedir. Nitekim bu rivayet yaklaşık 30 yıl sonra gerçekleşmiştir.

Zira Nakisin’den maksat Cemel ehlidir, Talha Zübeyr ve Aişe Hz. Ali (a.s)’a isyan ettiler. Kasitin ise Siffin ehli olan Muaviye taraftarlarıdır. Marikin ise dinden çıkan Nehrevan haricileridir.”

Ayrıca Şiilerden hiç kimse Hz. Ali (a.s)’ın ve diğer Ehl-i Beyt (a.s) İmamlarının peygamberliğini iddia etmemiştir. Aksine Hz. Muhammed (s.a.a)’in son bağımsız ve ortaksız bir peygamber olduğuna iman etmişiz, böyle bir inanca saplananları da kafir ve batıl ehli kabul ediyoruz.

Hz. Ali (a.s)’ı ve soyundan gelen on bir İmamı, hak İmamlar ve Peygamber (s.a.a)’in tayin etmiş olduğu halifeler ve vasiler olarak kabul ediyoruz. Allah-u Teala Peygamber (s.a.a)’i vasıtasıyla onları gayb sırlarına vakıf kılmıştır.

Biz de sıradan insanları alemdeki gerçekleri görmekten mahrum kılan perdelerin enbiya ve vasilerinin gözünde olmadığına inanıyoruz. Allah-u Teala zaman ve mekan gereği sahip olduğu güçle lazım olduğu ve salah gördüğü kadar gözlerinden perdeyi kaldırıyor ve onlara gayptan haberler veriyordu.

Her ne zamanda salah görmediyse perde düşüyor ve habersiz kalıyorlardı. Nitekim bazen açıkça bilmediklerini ifade ederek şöyle demişlerdir:

“Eğer ben (bağımsız olarak) gayb ilmini bilmiş olsaydım, mutlaka kendi hayırlarımı çoğaltırdım.”

Yani ben kendiliğimden gayptan bir habere sahip değilim, sadece Allah-u Teala lütfeder ve perde kalkarsa haberdar olabilirim.

Şeyh: Nerede Peygamber (s.a.a) vasıtasıyla gizli gerçeklerden haberdar kılınmışlardır?

Davetçi: Siz, naklettiğim Kur’ân ayetleri hükmü gereği Hz. Muhammed (s.a.a)’in Allah’ın Resulü ve elçisi olduğunu kabul etmiyor musunuz?

Şeyh: İlginç şeyler soruyorsunuz, şüphesiz Hz. Muhammed (s.a.a) Allah’ın razı olduğu son elçisidir.

Davetçi: O halde, “Sadece Resullerinden seçtikleri dışında hiç kimse gaybi bilemez.” ayetinin hükmü gereği Peygamber (s.a.a) gaybi bilmektedir. Çünkü bu ayete göre gaipleri bilen Allah-u Teala kendi gayp ilminden dilediği kadarını Peygamberlerden seçtiğine ihsan etmektedir.

Şeyh: Peygamber (s.a.a) farzen böyle bir gayp ilmine sahipse de bunun efendimiz Ali’nin (k.v) gaybi bilmesiyle ne ilişkisi vardır?

Davetçi: Eğer siz atalarınızı taklitten çıkar, biraz düşüncenizi genişletir, Peygamber (s.a.a)’in haletini ve sahih hadisleri dikkatle inceleyecek olursanız konu kendiliğinden anlaşılmış olur.

Şeyh: Eğer bizim ilmimiz nakıssa da elhamdülillah sizin fikriniz aydın ve diliniz açıktır, buyurun söyleyin hangi haber efendimiz Ali’nin (k.v) gaybi bildiğine delalet etmektedir? Eğer Peygamber (s.a.a)’in halifesi ve vasileri de gaybi biliyorsa o halde bunu Ehl-i Beyt’e (a.s) mahsus kılmanın gereği yoktur. Raşid halifelerin de gaybi bilmesi gerekir.

Ama görüyoruz ki halifelerden hiçbirisi böyle bir iddiada bulunmamış, aksine Peygamber (s.a.a) gibi sürekli acizlik izharında bulunmuşlardır. O halde neden sadece bu olayı efendimiz Ali’ye (k.v) özgü kılıyorsunuz?

Davetçi: Evvela; Peygamber (s.a.a)’in acizlik izharı hakkında cevabınızı vermiştim; ki Peygamber (s.a.a) bağımsız olarak kendiliğinden gayb ilmine sahip değildi. Gaypları bilen Allah’ın lütfüyle apaçık gerçekleri biliyordu.

“Eğer gaybi bilseydim hayırlarımı arttırırdım.” demesi de buna işaret etmektedir ki; “Ben de Allah-u Teala gibi bağımsız, huzuri bir ilme sahip değilim. Allah-u Teala perdeyi kaldırdığı zaman gizli ve açık gerçekleri keşfediyor ve gayptan haber veriyorum.”

Ehl-i Beyt İmamları, Hak Olan Halifeler ve Gaybı Bilenlerdi


Ayrıca gayb ilmi noktasında halifelerin de istisna edilmemesi gerektiğini söylemeniz de doğrudur. Zaten bizim ihtilafımız da buradan başlamaktadır.

Biz de Peygamber (s.a.a)’in halifelerinin kendisi gibi işlerin zahir ve batınını bilmelerinin gerekliliği kanısındayız. Hatta tüm manasıyla nübüvvet ve risalet dışında bütün sıfatlarda O Hazretin vasi ve halifeleri onun gibi olmalıdırlar.

Ama siz Peygamber (s.a.a)’in halifesinin bir avuç insanın seçtiği kimse olduğunu beyan ediyorsunuz. Hatta bu kimse Peygamber (s.a.a)’in lanetlediği Muaviye gibi birisi olsa dahi.

Ama biz diyoruz ki, Peygamber (s.a.a)’in vasileri bizzat Peygamber (s.a.a)’in nasla tayin etmiş olduğu kimselerdir. Nitekim geçmiş peygamberler de kendi vasilerini nasla tayin etmişlerdir.

Elbette Peygamber (s.a.a)’in nasla tayin etmiş olduğu vasi ve halifelerinin hepsi Peygamber (s.a.a)’in tam mazharı ve benzeriydi. Bu yüzden onların hepsi de gayb alemini ve işlerin gerçeğini biliyordu. 

Sizin rivayetlerde de adları ve sayıları yer aldığı üzere 12 kişiydi. Onların hepsi de hak İmamları, Peygamber (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’i ve Ali (a.s)’ın soyundan gelen 11 İmamdır.

Başkalarının Peygamber (s.a.a)’in nasla tayin etmiş olduğu halifeleri olmadığının delili de kendi alimlerinizin de kaydettiği gibi sürekli gayb ilmi şöyle dursun, sıradan ilim hakkında bile acizlik içinde olmalarıdır. Hz. Ali (a.s)’ın gaybi bildiğini ispat eden rivayetlere gelince... Peygamber (s.a.a)’den bu konuda birçok hadis rivayet edilmiştir.

Bu cümleden Peygamber (s.a.a)’in birçok zaman ve mekanda beyan etmiş olduğu ve hadisleri arasında “Medine (şehir) hadisi” diye meşhur olan hadistir. Bu hadis Şii ve Sünni arasında mütevatir hadislerdendir. 

Bu hadiste Peygamber (s.a.a) Ali (a.s)’ı kendi ilim ve hikmetinin kapısı olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: “Ben ilim şehriyim Ali’de kapısıdır; İlim öğrenmek isteyen kapıdan girmelidir.”

Şeyh: Bu hadis bizim alimlerimizce ispat edilmemiştir. Dolayısıyla ya haber-i vahiddir ya da zayıf rivayetlerden sayılmaktadır.
Medine Hadisini Nakleden Raviler

Davetçi: Böylesine mütevatir bir hadisi haber-i vahid veya zayıf haberlerden saymanız insafsızlıktır. Halbuki bizzat kendi büyük alimleriniz bu rivayetin sıhhatini kabul etmişlerdir.

Bu konuda şu muteber kitaplarınıza müracaat ederseniz açıkça görürsünüz ki Suyuti, Cem’ul- Cevami, Taberi, Tehzib’ul- Asar, Seyyid Muhammed Buhari, Tezkiret’ul- Ebrar, Hakim Nişaburi, Müstedrek, Firuzabadi, Nakd’us- Sahih, Muttaki Hindi, Kenz’ul- Ummal, Genci Şafii Kifayet’ut- Talib, Cemaluddin Hindi, Tezkiret’ul- Mevzuat’ta şöyle diyor: “Bu hadisi iftira ve yalan sayanlar şüphesiz hata etmişlerdir.”

Hakeza Emir Muhammed Yemani Ravzet’un- Nediyye’de, Hafız Ebu Muhammed Semerkandi, Behr’ul- Esanid’de, Muhammed bin Talha, Metalib’us- Süul’de ve diğerleri genelde bu hadisin sahih olduğunu kabul etmişlerdir.

Zira bu büyük hadis, farklı yollarla ve senetlerle Hz. Ali (a.s), Hz. Hasan, Abdullah bin Mes’ud, Cabir bin Abdullah Ensari, Abdullah bin Mes’ud, Huzeyfe bin Yeman, Abdulllah bin Ömer, Enes bin Malik, Amr bin As gibi sahabilerden ve İmam Zeyn’ul- Abidin, Muhammed bin Ali Bakır, Esbağ bin Nebate, Cerir’uz- Zabbi, Haris bin Abdullah Hemdani, Sa’d bin Tureyf’ul- Hanzeli, Said bin Cübeyr Esedi,

Seleme bin Kuheyl Hazremi, Süleyman bin Mehran A’meş Kufi, Asım bin Hamza Seluli, Abdullah bin Osman bin Haysem, Abdurrahman bin Osman, Abdullah bin Useylet’ul- Muradi, Ebu Abdullah Senabehi ve Mücahid bin Cübeyr Ebu’l- Haccac Mahzumi el-Mekki (tabiinden) ve 200den fazla büyük alimlerinizden rivayet edilmiştir.

Onlardan sadece bazısını arz edeyim ki böylece atalarına uyup bu hadisi zayıf sayan Şeyh Efendi gerçekleri görsün. Zaten bu konu çoğunluk nezdinde açık ve aşikardır. Bu hadisi rivayet eden bazı alimleriniz şunlardır:
-----------------------------
1- H. 310 yılında vefat eden 3. Asır tarihçilerinden ve müfessirlerinden Taberi Tehzib’ul- Asar’da.

2- H. 405 yılında vefat eden Hakim Nişaburi Müstedrek c. 3 s. 126, 128, 226’da.

3- H. 228 yılında ölen Tirmizi Sahih’inde.

4- H. 911. yılında ölen Celaluddin Suyuti Cem’ul- Cevami ve Cami’us- Sağir c. 1 s. 374’de.

5- H. 360 yılında vefat eden Taberani, Kebir ve Evset’de.

6- H. 491 yılında vefat eden Hafız Ebu Muhammed Semerkandi, Bahr’ul- Esanid’de.

7- H. 430’da vefat eden Ebu Naim İsfahani, Marifet’us- Sahabe’de.

8- H. 463’de vefat eden Kurtubi, İstiab c. 2 s. 461’de.

9- H. 483’de vefat eden İbn-i Meğazili Menakıb’da.

10- H. 509’da vefat eden Deylemi Firdevs’ul- Ahbar’da.

11- H. 568’de vefat eden Hatip Harezmi Menakıb s. 49’da ve Maktel’ul- Huseyn c. 1 s. 43’de.

12- H. 571 yılında vefat eden Ebu’l- Kasım bin Asakir Ali bin Hasan Tarih-i Kebir’de.

13- H. 605 yılında vefat eden Ebu’l- Haccac Yusuf bin Muhammed Endülisi Elif Ba c. 1 s. 222’de.

14- H. 630’da vefat eden İbn-i Esir Cizri Usd’ul- Gabe c. 4 s. 22’de.

15- H. 694’de vefat eden Taberi Riyaz’un- Nazre c. 1 s. 129’da ve Zehair’ul- Ukba s. 77’de.

16- H. 748’de vefat eden Zehebi Tezkiret’ul- Huffaz c. 4 s. 28’de.

17- H. 749’da vefat eden Bedruddin Muhammed Zerkeşi Mısri Feyz’ul- Kadir c. 3 s. 47’de.

18- H. 807’de vefat eden Hafız Ali bin Ebi Bekr Haysemi Mecme’uz- Zevaid c. 9 s. 114’de.

19- H. 808 yılında vefat eden Dimyeri Hayat’ul- Hayavan c. 1 s. 55’de.

20- H. 833’de vefat eden Şemsuddin Muhammed bin Muhammed Cizri, Esne’l- Metalib s. 14’de.

21- H. 852’de vefat eden Askalani Tehzib’ut- Tehzib c. 7 s. 337’de.

22- H. 855’de vefat eden Bedruddin Mahmud bin Ayni, Umdet’ul- Kari c. 7 s. 631’de.

23- H. 975’de vefat eden Muttaki Hindi, Kenz’ul- Ummal c. 6 s. 156’da.

24- H. 1031’de vefat eden Abdurrauf Menavi, Feyz’ul- Kadir Şerh-u Cami’is- Sağir c. 3 s. 46’da.

25- H. 1070’de vefat eden Hafız Ali bin Ahmed Azizi, Sirac’ul- Munir Şerh-u Cami’is- Seğir c. 2 s. 63’de.

26- H. 942’de vefat eden Muhammed bin Yusuf Subiyl’ul- Huda ve’r- Reşad fi Esma-i Hayr’il İbad’da.

27- H. 817’de vefat eden Firuzabadi Nakd’us- Sahih’te.

28- H. 241’de vefat eden Ahmed bin Hanbel Müsned’de.

29- H. 652’de vefat eden Ebu Salim Muhammed bin Talha, Metalib’us- Süul, s. 22’de.

30- H. 722’de vefat eden Himvini Feraid’us- Simtayn’de.

31- H. 849’da vefat eden Şehabuddin Devlet Abadi Hidayet’us-Süada’da.

32- H. 911 yılında vefat eden Allame Semhudi Cevahir’ul- Akdeyn’de.

33- Kadı Fazl bin Ruzbehan İbtal’ul- Batıl’da.

34- H. 855 yılında vefat eden İbn-i Sabbağ Fusul’ul- Muhimme s. 18’de.

35- H. 974 yılında vefat eden Mutaassıp, inatçı ve bağnaz İbn-i Hacer Savaik s. 73’de.

36- H. 1000 yılında vefat eden Cemaluddin Ataullah Muhaddis Şirazi Erbain’de.

37- H. 1014 yılında vefat eden Ali Kari Herevi, Mirkat’ta.

38- H. 1205 yılında vefat eden Muhammed bin Ali Sebban, İs’âf’ur- Rağibin s. 156’da.

39- H. 1250 yılında vefat eden Şevkani, Fevaid’ul- Mecmua’da.

40- H. 1270 yılında vefat eden Alusi el-Bağdadi Ruh’ul- Meani tefsirinde.

41- İmam Gazali İhya’ul- Ulum’da.

42- Mir Seyyid Ali Hemedani, Meveddet’ul- Kurba’da.

43- Ebu Muhammed Ahmed bin Muhammed Asımi Zeyn’ul- Feta’da.

44- H. 902 yılında vefat eden Şemsuddin Muhammed bin Abdurrahman Sehavi, Mekasid’ul- Hasene’de.

45- H. 1293 yılında vefat eden Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde 14. Bab’da.

46- Yusuf Sibt bin Cevzi Tezkiret-u Havass’il Umme, s. 29’da.

47- Sadruddin Seyyid Huseyn Fevzi Herevi, Nuzhet’ul- Ervah’ta.

48- Kemaluddin Huseyn Şerh-u Divan’da.

49- H. 463 yılında vefat eden Hatip Bağdadi, Tarih c. 2 s. 377’de ve c. 4 s. 348’de ve c. 7 s. 173’de…

Velhasıl birçok alimleriniz kendi muteber kitaplarında detaylıca bu konu etrafında konuşmuş bu hadisin sahih olduğunu belirterek rivayet etmişlerdir.

Bu cümleden H. 658’de vefat eden Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib’in 58. babının sonunda müsned olarak Peygamber (s.a.a)’den rivayet etmiş olduğu üç rivayetin ardından şöyle demektedir:

“Sahabe, Tabiin ve Ehl-i Beyt (a.s) alimleri Hz. Ali (a.s)’ın faziletini, ilminin çokluğunu, anlayışının keskinliğini, hikmetinin genişliğini, hükümlerinin güzelliğini ve fetvalarının sıhhatini kabul etmişlerdir.

Ebu Bekir, Ömer, Osman ve diğer sahabiler hükümler konusunda onunla istişare ediyor, ihtilaflarda onun görüşünü alıyor, ilmini, faziletinin çokluğunu, aklının üstünlüğünü, hikmetinin sıhhatini itiraf ediyorlardı.

Bu hadis onun hakkında çok büyük bir şey değildir. Zira onun Allah-u Teala, Resulü ve mü’min kulları nezdindeki makamı bundan daha büyük ve yücedir.”

İmam Ahmed bin Muhammed bin Sıddık Mağribi bu kitabın sıhhati hakkında “Feth’ul- Mulk’il Ali bi-sihhat-i Hadis-i bab-i Medinet’il İlm-i Ali” adında müstakil bir kitap yazmıştır ve bu kitap H. 1354 yılında Mısır’da basılmıştır.

Benim şahsi kütüphanemde de bulunmaktadır. Eğer bu konuda hala kalbiniz yatışmadıysa, bundan daha fazla açıklama yapıp farklı rivayetler nakledebilirim.

Seyyid Adil Ahtar: (Ehl-i Sünnet alimlerinden) Birçok rivayette Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu okudum: “Ali’nin faziletlerini nakletmek etmek ibadettir.” Hatta Mir Seyyid Ali Hemedani, Meved-det’ul- Kurba’da Peygamber (s.a.a)’den şöyle rivayet etmektedir:

“Hangi mecliste Ali’nin faziletleri zikredilirse gökteki melekler o meclise teveccüh eder ve onlar için Allah’dan rahmet ve mağfiret dilerler.”

Üstelik zaten Peygamber (s.a.a)’den hadis rivayet etmek de ibadettir. Dolayısıyla lütfen bu meclisi Peygamber (s.a.a)’den daha geniş birkaç rivayet naklederek daha bereketli bir hale getirin.