109 Bir Hutbelerinde Allah'ın İzzet ve Kudretini; Ezelİ ve Ebedi Oluşunu, Melekleri, Ölümü, Ahİretİ Anlattıktan Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyti Hakkı

Gerçekten de dünyayı horladı, küçük gördü, ehemmiyetsiz gösterdi; aşağılık bir şey saydı, gözlere aşağılattı. Allah'ın kendisini seçtiğini, dünyanın ondan vazgeçtiğini, ondan başkası için halk edildiğini bildi, anladı; onu gönlünden attı; anışını bile öldürdü gitti. Dünyadaki güzelim libaslara, oradaki yüce duraklara kapılmamak için gözünden dünya bezentilerinin kalkmasını diledi; sevdi; kulların, Rablerine karşı bir mâzeretleri olmaması için Rabbinin emirlerini onlara bildirdi; öğüt verip ümmetini korkuttu; müjde verip onları cennete çağırdı.[9]

Biziz nübüvvet ağacı, vahyin indiği mahal; meleklerin inip çıktıkları yer. Biziz ilim mâdenleri, hikmetlerin kaynakları. Bize yardım eden, bizi seven, rahmeti bekler; bize düşman olan, bize buğzeden, azâbı bekler.


109 Bir Hutbelerinde Allah'ın İzzet ve Kudretini; Ezelİ ve Ebedi Oluşunu, Melekleri, Ölümü, Ahİretİ Anlattıktan Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyti Hakkında Buyururlar kİ:

Gerçekten de dünyayı horladı, küçük gördü, ehemmiyetsiz gösterdi; aşağılık bir şey saydı, gözlere aşağılattı. Allah'ın kendisini seçtiğini, dünyanın ondan vazgeçtiğini, ondan başkası için halk edildiğini bildi, anladı; onu gönlünden attı; anışını bile öldürdü gitti. Dünyadaki güzelim libaslara, oradaki yüce duraklara kapılmamak için gözünden dünya bezentilerinin kalkmasını diledi; sevdi; kulların, Rablerine karşı bir mâzeretleri olmaması için Rabbinin emirlerini onlara bildirdi; öğüt verip ümmetini korkuttu; müjde verip onları cennete çağırdı.[9]
Biziz nübüvvet ağacı, vahyin indiği mahal; meleklerin inip çıktıkları yer. Biziz ilim mâdenleri, hikmetlerin kaynakları. Bize yardım eden, bizi seven, rahmeti bekler; bize düşman olan, bize buğzeden, azâbı bekler.
* * *
175 Ey gaflete düşenler, sizden gaflet eden yok. Ey emri terk edenler, sizden söz alansa Hak. Ne oldu bana ki sizi Allah'ın emrini bir yana atmış, gidiyor görmedeyim; ondan gayrisine yönelmiş olduğunuzu seyretmedeydim. Sanki hayvanlarsınız, çoban sizi hastalıklarla dolu bir otlağa sürüyor; dertlerle dolu bir sulağa haydıyor. Hayvanlar da otlatılıp semirtildikçe, başlarına neler geleceğini bilmezler de kendilerine lütfediyorlar, ihsanda bulunuyorlar sanırlar. Günlerini, yalnız o gün bilirler; işlerini, yalnız otlayıp sulanmak zannederler.
Andolsun Allah'a ki, sizin her birinizin nereden ve nasıl geldiğini, nereye ve nasıl gideceğini haber versem... Hem de haber veririm, acze düşmem; fakat benim yüzümden Rasûlullâh'ı da inkâr etmenizden korkarım. Bunu ancak emin olduğum özü-sözü doğru kişilere açar, açıklarım.
Peygamberini hak üzere gönderen, halktan seçen, Allah hakkı için bu sözü gerçek olarak söylemedeyim; Allah'ın Rasûlü, bütün bunları bana haber verdi; helâk olacak herkesi bildirdi; ne yüzden, neden helâk olacağını anlattı. Kurtulacak herkesi de söyledi, kurtuluş yerini haber verdi ve bu işi açıkladı; başıma gelecek her şeyi de kulağıma söyledi, bildirdi.
Ey insanlar, andolsun Allah'a ki size, itâat etmenizi buyurduğum şeylerde ben en ileri gideninizim; sizi nehyettiğim isyandan da sizden önce kendim çekinmedeyim.
* * *
189 İman vardır, canlarda, gönüllerde yerleşmiştir; îman vardır, canla beden arasına girmiştir; gönüllere eğreti konur, mâlûm bir zamana dek durur. İş böyle olunca da birisinden kesilmek, ayrılmak istediniz mi bekleyin, ölümüne dek durun, dayanın; ölümü gelip çattı mı, o zaman ondan kesilin, ayrılın; o zaman ona düşman olun, ilenin.
Hicret, ilk zamanda nasılsa gene de öyledir; Allah'ın kulları yeryüzünde durdukça, emri onlara buyruldukça ümmetten hicret kalkmaz; bu ümmet, muhâcir olmaktan geri kalmaz. Yeryüzündeki hücceti tanımayana muhâcir olmaktan geri kalmaz. Yeryüzündeki hücceti tanımayana muhâcir adı verilemez mutlak; kim onu tanırsa odur muhâcir ancak.[10] Kendisine hüccetin, tanıtıldığı kişi mâzûr olamaz;[11] kulağı duyan, gönlünde bilgi edinen kişinin özrüne bakılamaz.
Gerçekten de bizim işimiz güçtür, güç gelir insanlara; ancak gönlünü, Allah'ın sınadığı kul, bizim işimize tahammül eder; buyruğumuza baş eğer. Sözlerimizi emin gönüller kabûl eder, o sözler, metin akıllara gider.
Ey insanlar, sorun benden beni yitirmeden. Çünkü ben gök yollarını, yeryüzünün yollarından daha iyi tanırım. Sâhibinden kaçan, yularını alıp giden bir deveye benzeyen, uyanların akıllarını yitiren fitneyi, adımını atmadan bilirim; nereye konacak, görürüm.[12]
197 Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Muhammed'in ashabından olup onun dinini koruyanlar, gerçekten de bilirler ki ben, bir an bile Allah'ın emrini reddetmediğim gibi, Rasûlünün emrini de reddetmemişimdir. Erlerin, yiğitlerin dayanamayıp geriledikleri tehlikeli yerlerde Allah'ın bana ihsan ettiği erlikle, yiğitlikle canımı onun uğruna koymuşumdur. Allah'ın bana ihsan ettiği erlikle, yiğitlikle canımı onun uğruna koymuşumdur. Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Rasûlullâh vefat ettiği zaman başı, benim göğsümdeydi; ağzının yârı (kanı) elime akmıştı; ben de onu yüzüme sürmüştüm.
Onu yıkamaya kalktım, melekler yardımcımdı. Evde, çevresinde feryat yücelmişti. Meleklerin bir bölüğü inmedeydi, bir bölüğü çıkmada. Onu yatacağı yere koyuncaya dek onların sesleri, onların salavat getirişlerinin, namaz kılışlarının ünleri kulağımdan gitmemişti.
Ona hayâtında da, memâtında (ölümünde) da benden daha yakın, halifeliğine benden daha lâyık kim var? Can gözlerinizi açın; düşmanınızla savaş için niyetlerinizi gerçekleştirin. Kendisinden başka bir mâbud olmayan Allah'a andolsun ki ben, elbette dosdoğru anayoldayım; onlarsa kaygan batıl yolda. Duyduklarınızı söylüyorum; Allah'tan benim ve sizin bağışlanmamızı diliyorum.
* * *
224 Andolsun Allah'a ki geceleri deve dikenlerinin üstünde yatsam, ellerimi, ayaklarımı tomruklara vursalar da beni zincirlerle sürüseler bile, bu, kıyâmet günü Allah kullarının bâzılarına zulmetmiş, dünya malından bir şey gasp eylemiş olarak Allah'a ve Resûlüne ulaşmamdan daha sevgilidir; daha yeğdir bence. Nasıl olur da hemencecik pörsüyüp gidecek uzun zaman toprak altında kalacak bir beden için tutar da bir kişiye zulmederim ben?.
Vallahi Akıyl'i gördüm, yok-yoksul bir hâle düşmüştü; gelmiş, benden sizin buğdayınızdan bir batman istiyor, vermemde de ısrar ediyordu. Gördüm ki çocukları per-perişandı, tozlara batmışlar, topraklara bulanmışlardı. Yoksulluktan benizleri kararmıştı; sanki yüzlerini rastıkla boyamışlardı. Dileğinde ısrar ediyordu, sözünü tekrarlayıp duruyordu. Sözlerini dinledim; sandı ki dinimi ona sataca-ğım; yolumdan ayrılıp ardına düşeceğim.
Bir demir parçasını kızdırdım, ibret alsın diye bedenine yaklaştırdım. Acısından hastalar gibi bağırıp inlemeye koyuldu; neredeyse de yaklaştırdığım yer yanacaktı; dağlana-caktı. Ona dedim ki:
Ey Akıyl, analar yasında ağlasınlar; şakacıktan bir insanın bedenine yaklaştırdığı kızgın bir demir bu; sen onun acısından, derdinden bu kadar bağırıyorsun da sonra beni tutuyor, Allah'ın gazabıyla yalımladığı ateşe çekiyorsun; acaba sen şu demirin eleminden feryat edersin de ben, cehennem ateşinden feryat etmem mi?
Bundan daha şaşılacak şey de şu:
Gecenin birinde, birisi üstü kapalı bir kapla, hırsızlama çıkageldi; helva getirmişti bana, oysa ki o helva yılan kusmuğuydu, yılan zehriydi bana. Dedim ki: Hediye mi, zekât mı, sadaka mı? Zekât, sadaka, biz Ehlibeyte harâm edilmiştir. Hayır dedi, ne zekât, ne sadaka; bir armağan bu. Analar ağlasınlar sana dedim; din yoluyla gelip de beni düzene mi düşüreceksin? Aptal mısın sen, deli misin, yoksa sayıklıyor musun? Vallahi bir karıncanın ağzındaki bir arpa tanesinin kabuğunu almak, bu sûretle de Allah'a isyân etmek için bana yedi iklimi ve bu iklimlerin altlarındaki ülkeleri verseler, gene kabûl etmem ben.
Gerçekten de dünyanız, bir çekirgenin ağzında olan, dişleriyle de dişlenmiş bulunan bir yapraktan da daha aşağıdır bence. Ali nerede, yok olup gidecek nimete, kalmayacak devlete, yitecek lezzete aldanmak nerede?
Akılların gaflete kapılmasından, ayakların kötü bir sûrette kaymasından Allah'a sığınır, O'ndan yardım dileriz biz.[13]