89;(Bâzı ashabına hitapları:)

Onu (Hz. Muhammed'i s.a.a), peygamberlerin gönderil-mediği, ümmetlerin uykuları uzayıp gittiği, fitnelerin belirip göründüğü, işlerin darmadağın olduğu, savaşların yayıldığı bir çağda gönderdi; Dünyanın ışığı görünmez olmuştu; aldatışı açığa çıkmıştı, ondan kaçınılmaz olmuştu; o çağda, yaprağı sararmıştı; yemişinden ümit kesilmişti; suyu çekilmişti; hidâyet bayrakları yıpranmıştı; azgınlık bayrakları görünmüştü, dünya, ehline karşı yüzünü ekşitmişti; onu dileyenin yüzüne suratını asmıştı; meyvesi fitneydi; yemeği leşti, pisti; bedenine giydiği elbisesi korkuydu; üst giyimi kılıçtı.
İbret alın Allah kulları, babalarınızın, kardeşlerinizin rehin oldukları, soruya çekildikleri hâli anın. Ömrüm hakkı için zamanları ne size uzak, ne onlara ırak. Sizinle onlar arasında yüzyıllar, uzun zamanlar geçmedi. Bu gün, onların bellerinde bulunduğunuz zamandan uzak değilsiniz siz. Allah'a andolsun ki Peygamber'in onlara buyurduğu şeyleri bugün, ben söylemekteyim size. Onların kulakları dün nasıl duyduysa sizin kulaklarınız da bugün öylece duymakta. O zaman onların gözleri nelere açıldıysa, neler gördüyse, gönülleri ne hallere düştüyse, bugün size de aynı şeyler görünmede, aynı haller gelmede. Onların gördüklerini görüyorsunuz, duyduklarını duyuyorsunuz. Vallahi onlardan sonra, onların bilmedikleri bir şeyi görmüyorsunuz; onların mahrum oldukları bir şeye ermiyorsunuz. Size belâ, öylesine indi, öylesine gelip çattı ki, sanki yuları çözülmüş esrik bir deve, yükü de yeğin. Aldananlar gibi aldatmasın sizi; çünkü bir gölgedir o ki uzayıp gider; sayılı günlerce devam eder.
123:(Savaş usûlünü anlatırlarken buyurdular ki:)
Sizden kim olursa olsun, biriniz, düşmanla karşılaşınca, kendisinde bir güç, bir yüreklilik duyar, kardeşlerinden birinin zayıflığını, güçsüzlüğünü görürse, kendisine ihsan edilen, bununla da üstün bir hâle gelen kişi, yiğitlikle düşmanı kendisinden defeder gibi kardeşinden de defetmeli; Allah dilerse, zamanında, ondan da bu çeşit bir zaafı, tıpkı bunun gibi defeder.
Gerçekten de ölüm, öyle bir isteklidir ki ne oturan, onun pençesinden kurtulur; ne korkan, onu acze düşürür. Ölümün en şereflisi de öldürülmektir. Ebû-Taliboğlu Ali'nin canı, kudret elinde olana andolsun ki kılıçla bin kere vurulup yaralanmak, yatakta ölmekten yeğdir bana.
Ama ben sizde bir bozgun havasının estiğini görüyorum; oysa kurtuluş, kendini kalp kuvvetiyle derde, belâya atan kişinindir. Helâk olmaksa, zayıf bir yürekle geriye dönenindir.
Zırhlıları öne alın, zırhsızları arka saflara dizin. Dişleri-nizi sıkın; çünkü savaşta direnmek, insanın başından kılıcı uzaklaştırır. Mızrak vururken, yahut size mızrak vurulacağı vakit, yerine göre eğilin; yakut boyunuzu yüceltin; bu çeşit mızrak vurmak, daha tesirlidir. Her yana bakınmayın; bakınmamak, bir yana gözünü dikmek, göz yummamak, yürekteki gücü kuvveti çoğaltır. Susun; susmak, temkinli olmak, insandan korkuyu uzlaştırır. Bayrağı, diktiğiniz yerden başka bir yere nakletmeyin; çevresini de boş bırakmayın; aynı zamanda bayrağı herkese de vermeyin; onu ancak içinizdeki yiğitlerin, sizden ayıbı gideren ad-san sâhiplerinin ellerine verin. Uğradıkları çetin işlere sabreden kişiler, sağa sola, öne arda seğirtip savaşın, bayrağı koruyan erler, bayrağın ardında kalıp düşmanın eline düşmesine sebep olmayan kişilerdir. Yahut ilerisine geçip muhafazasız kalmasına meydan vermeyen erlerdir.
Savaşta düşmanla yüz yüze gelince ona saldırmak, zayıf kardeşine yardım etmek gerekir. Düşmanı başıboş bırakıp kendi saf arkadaşının yanına gelmek de doğru değildir. O vakit düşman, önünde kimseyi görmez ve senin saf arkadaşına saldırır. Onun işini bitirdi mi, bu sefer sana hücum eder. Andolsun Allah'a ki dünya kılıcından kaçan, âhiret kılıcından kurtulamaz. Siz Arab'ın ileri gelenlerisiniz, büyüklerisiniz, savaştan kaçmak, Allah'ın gazabına uğramaya, aşağılık bir hale düşmeye sebep olur ve buysa, ebedî bir ayıptır, daimî bir ayıp. Kaçan ömrünü uzatamaz; kaçmak, adamla ecel gününün arasına girip ecele engel olamaz. Allah'a giden kişi, suya kavuşmuş susuza benzer ve cennet, mızrakların gölgeleri altındadır. Bugün iş belli olur; haberler apaçık duyulur, andolsun Allah'a, düşmanlar, şehirlerini ne kadar özlüyorlarsa ben, onlarla karşılaşmayı, o kadar; hattâ ondan da fazla özlüyorum.
Allah'ım, gerçeği kabûl etmezlerse, batılda direnirlerse sen topluluklarını dağıt, aralarına ayrılık düşür; yaptıkları suçlara karşılık, sen helâk et onları. Çünkü onlar, birbiri ardınca vurulan mızraklarla can vermeden, kafa tasları kılıçlarla ikiye bölünmeden, kemikleri kırılmadan, kolları, ayakları kesilmeden yerlerinden kıpırdamazlar; bölük-bölük askerler, onlarla yüz yüze geldikçe, yedeklerinde atlar bulunan ve develere binmiş olan askerler onlarla savaşmadıkça, birbiri ardınca gelen ordular şehirlerini almadıkça, atlar, nallarıyla yaylalarını çiğnemedikçe inatlarından vazgeçmezler.
66:(Gene savaş esnasında buyurdular ki:)
Ey Müslümanlar, Allah korkusuna bürünün, iman kuvvetine sarılın; dişlerinizi sıkın, çünkü direniş, başlarınızdan kılıçları defeder. Zırhlarınızı giyinin, hiçbir yeriniz açık kalmasın; kılıçlarınızı sıyırmadan önce, kınlarındayken oynatın. Gözlerinizin ucuyla, şiddetle bakın; sağa sola mızrak vurup saldırın; adımlarınızı ileri atarak kılıçlarınızı vurun.
Bilin ki siz Allah'ın yardımına mazharsınız; Rasûlullah'ın amcasının oğluyla berabersiniz. Dönüp dönüp hücum edin, kaçmaktan utanın; çünkü o, suyunuzca sürecek bir utançtır. Ardından da soru günü azap vardır. Canla başla savaşın, savaşmaktan hoşlanın, ölüme gülerek, sevinerek koşun. Şu çoğunluğa saldırın, şu kurulmuş çadıra yürüyün; çünkü Şeytan ordadır; fırsat bulursa elini uzatıp tutmak, güce gelirse adımını atıp kaçmak üzeredir. Ercesine yürüyün ki gerçeğin direği karanlıktan kurtulup belirsin; "Allah sizinledir ve yaptıklarınızın sevabı, hiç azaltılmamaktadır." (47, Muhammed s.a.a, 35)
107:(Savaş sırasında:)
Dönüp dolaştığınızı, saflarınızda geri kaldığınızı, o aşa-ğılık zâlimlerin, o Şam ovasında çergeler kurup göçenlerin hücumlarının sizi sürdüğünü, geri döndürdüğünü gözle-rimle gördüm; oysa siz Arab'ın en ileri gidenlerisiniz, en önde yürüyenlerisiniz; başta beyinsiniz, yüzde burunsunuz; yüce yüce dağlarsınız.
Sonunda onları, sizi sürdükleri gibi sürdüğünüzü, sizi yerlerinizden püskürttükleri gibi sizin de onları püskürttüğünüzü, önden gelenlerini, ok, kılıç ve mızraklarla sonda kalanlarına kattığınızı, susuz develeri havuz kıyılarından, yayıldıkları yerlerden kaçırdığınız gibi kaçırdığınızı gördüm de dertten sesler çıkaran, elemden coşup kabaran göğsüm, gönlüm yatıştı, esenliğe kavuştu.
207:(Sıffin savaşında İmâm Hasan aleyhisselâmın savaşa katıldığını görünce buyurdular ki.)
Şu genci tutun, belimi kırmasın benim. Çünkü bu ikisinin (Hasan ve Huseyn aleyhimesselâm) ölmelerini, Rasûlullah'ın soyunun kesilmesini istemem; bana pek ağır gelir bu.
212:(Ashabı Şamlılarla savaşta zaaf gösterince buyurdular ki:)
Allah'ım, kullarından hangi kul, bizim cevre, zulme dayanmayan, adaletin ta kendisi olan, dinde, dünyada bozgunculuğa sebep olmayan, hem dîni, hem dünyâyı düzene sokan sözlerimizi duydu da duyduktan sonra kabûl etmedi, senin dînine yardım etmediyse, senin dînini üstün etmekten çekindiyse, ey tanıkların ulusu, senin ona tanık olmanı, onun aleyhinde yeryüzünde ve göklerinde bulunanların hepsinin de tanıklık etmesini dileriz.
Sen de ona artık yardım etme, etmezsin de; onu günahıyla azaplandır, azaplandırırsın da.
173:(Sıffin'den sonra, Nehrivan'dan önce)
(Muhammed sallallahu aleyhi ve âlihi) Vahyinin emini, peygamberlerinin sonuncusu, rahmetinin müjdecisi, azâbının korkutucusudur.
Ey insanlar, gerçekten de ben bu işe, insanların en lâyığı, Allah'ın bu hususta emirlerini en iyi bileniyim. Birisi, bu hususta münâzaaya kalkışır, fitneyi uyandırırsa onun, ya hakkı kabûlü dilenir, yahut da onunla savaşa girişilir. Ömrüm hakkı için imâmet, bütün insanların bir araya gelip rey vermeleriyle olmayacağı gibi zâten de buna imkân yoktur. Ancak bu işe ehil olanlar, orada bulunmayanlar hakkında rey yürütebilirler; bundan sonra da o toplulukta bulunanların bu reyden dönmeleri, bulunmayanın da başka birini seçmesi mümkün olamaz.
Bilin ki ben, iki çeşit adamla savaşmadayım: Birisi, kendi hakkı olmayan şeyi iddiâ etmekte; öbürü, kendisine gerekeni yapmamakta. Allah kulları, Allah'tan çekinmenizi tavsiye ederim size; çünkü bu çekinmek, insanlara tavsiye edilecek en hayırlı şeydir; Allah katında da işlerin, sonu bakımından en hayırlısıdır.
Sizinle kıble ehli arasında savaş kapısı açıldı. Bu bayrağı gerçek duraklarda görüşe sâhip olan, can gözü açık ve bilgili bulunan kişiler taşıyabilirler. Size buyurulanı yapın; yapma denenden çekinin. Bir iş sizce iyi anlaşılmadan ona koşmayın; çünkü başkalarının inkâr ettikleri şeyleri de düzüp koşmak gerekiyor bize. Bilin ki elde etmeyi dilediğiniz şu dünyâ, bâzı kere sizi öfkelendirir, bâzı kere hoşnût eder; fakat ne sizin evinizdir, ne konaklama yeriniz; siz onun için, orda kalmak için yaratılmadığınız gibi oraya da dâvet edilmediniz. Bilin ki o, size bâki değildir; siz de orada bâki olamazsınız. O, sizi aldatır ama çekindirir de. Çekindirmesine bakın da aldanmayın ona; korkutmasına bakın da tamah etmeyin ona. Orada, dâvet edildiğiniz yere hazırlanmaya bakın; gönüllerinizden dünyâ sevgisini atın. Ellerinizden, ona ait bir şey alınırsa hiçbiriniz, halayıklar gibi ağlayıp sızlanmaya kalkmasın. Allah'ın nimetinin, hakkınızda tamamlanması için Allah'a itâat ederek sabırlı olun. Kitabının buyruklarını korumanız emredilmiştir size, onları korumaya çalışın. Bilin ki dîninizi koruduktan sonra dünyânızdan bir şey yitirmeniz, size zarar vermez. Bilin ki dîninizi yitirirseniz, dünyânıza ait bir şey korumanız, size fayda etmez. Allah kalplerinizi ve kalplerimizi hakka yöneltsin; bize de, size de sabrı ilhâm eylesin.