(Adeşir-i Hurre'de vâlileri bulunan Maskala b. Hubayra'ya mektupları:)

Yaptıysan Allah'ın gazabını üstüne alacağın, İmâmını kızdıracağın bâzı şeyleri haber verdiler bana. Müslümanların, oklarıyla, atlarıyla elde ettikleri, elde ederlerken de kanlarını döktükleri, canlarını verdikleri malı, toplumundan istediklerine payetmişsin. Andolsun tohumu yarıp bitiren, insanı halkedip geliştiren Allah'a ki bu gerçekse benim katımda aşağılık biri kesilirsin, bence tartıda pek hafif gelirsin. Rabbinin hakkını hor görme, dinini yok ederek dünyânı düzene sokmaya kalkışma; sonra yaptığın işlerde en fazla ziyan edenlerden olunsun.
Bilin ki bu malda, senin yanında bulunan Müslümanların da hakkı var, benim yanımda bulunanların da. Hepsi de eşittir bu malın payedilişinde. Herkes su içmek için bana gelir, suya kanıp gider.[14]
(Abdullah b. Abbas'ı Basra'ya vâli tayin ettikleri zaman ona buyurdular ki.)
İnsanları, yüzünle, meclisinle, hükmünle ferahlat, hoşnût et. Öfkeden sakın; çünkü öfke Şeytanın insanı aldatmak için iğvâ ettiği kötü bir şeydir. Bil ki seni Allah'a yaklaştıran herşey, ateşten uzaklaştırır; Allah'tan uzaklaştıran her şey de seni ateşe yaklaştırır.
(Sıffin olaylarını şehirlere bildiren mektup:)
İlk olarak Şamlılarla buluştuğumuz zaman hâlimiz şuydu: Görünüşte Rabbimiz birdi, Peygamberimiz birdi, İslâm'a çağırmamız aynıydı. Biz onların Allah'a daha fazla inanmalarını, Rasûlünü daha gerçek olarak tasdik etmelerini istemediğimiz gibi onlar da bizden böyle bir şey istemiyorlardı. Bu hususta da hâlimiz birdi, aynıydı; ancak Osman'ın kanı husûsunda ayrılığımız vardı; oysa bizim o kanda dahlimiz yoktu.
Gelin dedik, bugün çâresini bulamadığımız şu işi bırakalım; fitne ateşini söndürelim; halkı yatıştıralım; iş kuvvetlenince, halk bir olunca hak neyse ona uyalım. Hayır dediler, biz inat ediyoruz, bu işi başarmaya karar verdik. Dâvetimizden kaçındılar, savaş başladı, ateşi yadı, yalımlandı; tandır kızdı. Savaş, bize de dişlerini gösterdi, onlara da; pençesini attı; o zaman önce çağırdığımıza uydular; biz de icâbet ettik; isteklerine uyduk; dileklerini yerine getirdik, buna çalıştık. Deliller göründü onlara; özür getirmeleri bitti. Kim bu kararda durursa Allah onu helâk olmaktan kurtarır; kim inadında ısrâr ederse Allah onun kalbini perdesiyle örtmüş demektir,[15] kötülük değirmeni onun başucunda döner, dolanır.
(Fars eyâletlerinden Halvan vâlisi Esved b. Katiba'ya gönderdikleri mektup:)
Vâlinin herkese karşı dileği aynı olmazsa bu, çok şeyde onu adalete riâyetten men eder; bundan dolayı halkın her işi senin katında eşit olsun; çünkü cevirle, zulümle adalete ulaşmanın yolu yoktur. Beğenmediğin, hoşlanmadığın şeyden, onun benzerlerinden kendini çek, sakın. Sevâbını dileyerek, azâbından korkarak Allah'ın farz ettiği şeyleri yapmaya nefsini bezlet.
Bil ki dünyâ belâ yurdudur; insan dünyâda bir an bile kendisini mihnetten sağ esen bulursa bu an kıyamet gününde ona hasret olur, nedâmet olur. Bil ki hiçbir şey ebedi olarak haktan seni çekemez; hiçbir şey de hakkın yerini tutamaz. Sana vâcip olan hakları korumaya bak, nefsini koru; halkın işlerine adamakıllı bak; çünkü bu hususta elde edeceğin fayda, senin vâsıtanla halkın elde edeceği faydadan da üstündür.