"Ebi Nasr Ali b. Ebi Sad Tabib şöyle diyor:

"Nehc!ul Belağa kitabı fesahat ve belagat ehlinin çeş­mesidir.
Belagat ehlinin ve bilginlerin sığınağıdır.
Takva sahiplerinin problemlerini halledicidir.
Nehc'ul Belaga'nın metoduna uyanlar
İlerleyerek yüksek makamlara ererler.
İlahi ilimden nurlar aşikar ve tecelli etmiş
Güneş ışınları gibi düzenli yansımakta.
Ondan nübüvvet kokusu alınmakta
İlerleme araçlarını o hazırlar, temin eder
Güzel ve iyi hikmetler bahçesidir.
Yakınlaşıp uzaklaşma bir nur gibidir.
Nehc'ül-Belağa Allah'ın halifesi ilim nurudur.
O ölüleri ve canlıları koruyandır.
Büyük bir ağaç gibi dal ve kolları
Bakışıyla kesinlik, ciddiyet, şeksiz hasıl olur.
Allah'ın seçkin nurudur. ilmin çeşmesidir.
Bu nur Mekke'den seçilmiştir.
O ilim ve hakikatin çocuğudur ki dalları
büyüklere gölge etmiştir.
O en iyi Peygamberin halifesidir.
Bütün düşmanlar istemese de
Allah Peygambere ve ona selam gönderir.
Ta ki karanlıklar aydınlıklar ile yok olur gider.
Selam olsun onların evladı Seyyid Muhammed Razi'ye
Fesahat ehli arasında ciddi ve ihlaslı idi."
Bu nüshada İmam İzzuddin Seyyid Murtaza b. Seyyid İmam Allame Ziyauddin Alem'ul-Huda'ın şiiri de yer almıştır:
"Nehc'ül-Belağa kitabı belagat ehli için aşikardır.
Sözleri büyükler için meşhurdur.
İlmi çok fazileti en üstündür.
Allah'ın gizli sırları onda aşikardır.
Yumuşak bir dille insanları uyarmıştır.
Tüm insanlar yanlışlıklarını gidermek için ona sarılır
Nehc'ül-Belağa bir kuyu gibi çok suya sahiptir.
Ama biten kuyu sularına benzemez.
Hiçbir övücü onun yüce zirvesine ulaşamaz."
Şüphesiz Seyyid Razi Nehc'ül-Belağa'da su arayan ve avuç avuç içen kimse gibi en güzel sözleri bir araya ge­tirmiştir. Nehc'ül-Belağa bir çok İslam ülkesinde büyük bir ilgi ile karşılanmış, gönüllere taht kurmuştur. Bu naklettiğimiz önemli faydalardan bazılarıydı.
Kendi nüshamızı da Seyyid Razi'nin nüshasıyla ciddi ve dikkatli bir şekilde karşılaştırdık. Asıl nüshadaki kır­mızı ve siyah yazılmış yerleri de olduğu gibi aktardık. Hamd Allah'a mahsustur. Hamd olsun o Allah'a ki ilham verici nimetlerin sahibidir.
Bil ki yazarlardan bir çoğu hatta sahabe ve tabiiler bile Hz. Ali (a.s)'ın hutbelerine, sözlerine itina etmişler ve büyük önem vermişlerdir. Değerli üstadım Mevla Ebul Hasan Şarani, Nehc'ul Belağa şerhimize bir önsöz olarak yazdığı Arapça makalesinde onlardan bazısının adını saymıştır. Ayrıca Ali bin Abdulazim Tebrizi Hiyabani de (Vekay'ul Eyyam fi-Ehval-i Şehr-i Siyam) adlı kitabında bunlardan bir grubunun adını saymıştır. Ay­rıca biz de "İnsan-i Kamil ez didgah-i Nehc'ul Belağa" adlı Farsça makalemizde bunlardan bazısını tanıtmaya çalıştık. Nehc'ul Belağa'yı şerh ederken dostlardan bazısı benden bu kitapta yer alan sözlerin kaynaklarını da bul­mamı istediler. Ben de elimden geldiğince onların bu istediklerini yapmaya çalıştım. Ama bazı insanların ilahi hakikatleri ve insan-i kamilin azametini derk edemediğini gördüm. Bu cahiller sözde Hz. Ali zamanında insanların düşünce ufuklarının bu derece kemale ermediğini bahane ederek bu değerli kitabı inkar etmektedirler. O cahiller Kur'an’da yer alan yüce konular hakkında ne diyorlar? Allah kime nur vermemiş ise onun için bir nur düşünülemez, İnsan-ı Kamil zahiri beşerin ötesinde bir varlıktır. Nehc'ul Belağa''da yer alan sözler Hz Ali (a.s)'ın diğer sözlerine oranla denizde bir damla mesabesindedir. Seyyid Razi ise sahip olduğu fesahat, belağat, hitabe ve zevk esasınca bu sözlerden sadece çok edebi olanlarını seçmiş ve Nehc'ul Belağa olarak adlan­dırmıştı.
Şüphesiz Hz. Ali (a.s)'ın sözleri fesahat ve belağat ehli için bir ışıktır. Konuşmacıların dili bu tür sözleri beyan­dan ve hutbelerin benzerini irad etmekten bü­yüklerin kalemleri böylesine yazılar yazmaktan acizdir. Bilginler Hz. Ali (a.s)'ın nasihat ve hikmetleri karşısında hayretler içinde kalmışlardır.
Nasıl böyle olmasın ki!? Hz. Ali (a.s)'ın sözleri ilahi nurlardan na­siplenmiş ve Peygamber (s.a.a)'in nuraniyeti ile aydın­lanmıştır.
Dolayısıyla Hz. Ali (a.s)'ın Nehc-ul Belağası, Kur'an’ın devamı niteliğinde ve Kur’an'ın hemen akabinden gelen bir eserdir. Eski ve yeni bir çok alimler bu inci gibi sözleri anlamak için derinliklerine dalmışlar ve mümkün mertebe bu değerli eseri açıkla­maya çalışmışlardır. Her birisi kendi metoduyla şerh ve tefsir etmeye çalışmıştır. Şüphesiz herkes kabiliyetleri miktarınca neticeye ulaşmıştır. "De ki:
“Herkes kendi meto­duna (mizaç ve meşrebine) göre iş yapar.” Hz. Ali (a.s)'ın sözleri, hutbeleri, mektupları, duaları ve verdiği hü­kümleri karşısında Nehc'ul Belağa dediğimiz gibi sadece onun küçük bir bölümünü oluşturmaktadır ve bunların hepsi de insanlara ulaş­mıştır. Oysa Ümeyyeoğulları tüm ça­balarıyla Hz. Ali (a.s)'ın eserlerini yok etmeye çalışmış­lardır. Ancak Allah-u Teala bizlere şunu vadetmiştir: “Onlar Allah’ın nurunu söndürmek isterler Ancak Allah kafirler istemese de kendi nurunu tamamlayacaktır.”
Hunsari'nin Revzat adlı kitabında Kitab'ul Uruz'un yazarı ve Sibeveyh'in üstadı olan Halil bin Ahmed el-Basri'nin hal tercümesi bölümünde şöyle diyor: "Ona (yani Halil'e) Ali bin Ebi Talib'in faziletleri soruldu, o ise şöyle cevap verdi: "Dostların korkudan, düşmanların ise kinden dolayı iyiliklerini gizlediği insan hakkında ne diyeyim? Buna rağmen Hz. Ali (a.s)'ın faziletleri doğuyu ve batıyı kaplamıştır.”
Fahr-u Razi ise Mefatih'ul Gayb kitabında Besmele’nin açık olarak söylenmesi hakkında şöyle de­mektedir: "Herkes Ali (a.s)'ın besmeleyi yüksek sesle okuduğu hususuna ittifak etmişlerdir. O bu konuda aşırı hassasiyet göstermiştir. Hükümet Beni Ümeyye'nin eline geçince de Hz. Ali (a.s)'ın etkisini yok etmek için bes­melenin yüksek sesle okunmasına dahi engel olmaya ça­lıştılar. Oysa akli deliller de bizi ve Hz. Ali (a.s)'ı teyit etmektedir. Her kim Hz. Ali (a.s)'ı önder edinirse şüphe­siz dininde ve kendisi için sağlam bir ipe sarılmıştır."
Akıllı olan hiç bir insan Nehc'ul Belağa'yı Seyyid Razi’nin yazdığını ve Hz. Ali'ye isnat ettiğini dü­şünemez. Bu düşünce oldukça nakıs ve hafif bir düşünce­dir ve örümcek ağından daha da gevşek bir düzeydedir.