"Gurer'ul-Hikem"den

* Mümin, sevgisi Allah için, nefreti Allah için, alması Allah için, bırakması Allah için olan kişidir.
* Mümin, insanların ezâsına tahammül eden, fakat hiç kimsenin ondan incinmediği kişidir.
* Beden secdesi, yüzün en şerefli yerlerini toprağa koymak, avuçlarıyla, dizleriyle, ayak parmaklarıyla, gönül alçaklığıyla ve hâlis niyetle toprağa kapanmaktır. Gönül secdesiyse geçici şeyleri gönülden çıkarmak, varlığı yok olmayacak şeylere tam bir himmetle yönelmek, ululuğu ve benliği bırakmak, dünyâ bağlarını kesmek, peygamberlik huylarıyla huylanmaktır.
* Bedenin orucu, irâde ve ihtiyarla azaptan korkup sevaba girmeyi, ecre nâil olmayı dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu, beş duyguyu öbür suçlardan çekmek, kalbi de bütün şer sebeplerinden ayırmaktır. Kalbin orucu, dil orucundan, dilin orucu karnın orucundan hayırlıdır.
* Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kimseyi delâlete sevk etmez ve Allah kullarına zulmedici değildir.[5]
* Kur'ân'ın helâl ettiğini haram sayan kişi inanmamıştır.
* Şu Kur'an'la düşüp kalkan hiçbir kimse yoktur ki bir fazlalığa ermesin, yahut noksana düşmesin. Ona uyarsa hidâyette ileri gider, uymazsa körlükle noksana düşer.
* Takıyyesi olmayanın dini de yoktur.[6]
* Size beş vasiyet ediyorum ki, develere binip seferlere düşseniz de onları elde etseniz değer mi değer:
* Hiç biriniz rabbinizden başkasından birşey ummasın; günâhından başka bir şeyden korkmasın. Hiç biriniz kendisinden bilmediği bir şey sorulunca bilmiyorum demekten utanmasın. Hiç bir kimse bilmediği bir şeyi öğrenmekten çekinmesin. Sabredin, çünkü sabır imana nispetle cesetteki baş gibidir. Başı olmayan bedende hayır yoktur. Sabır olmadıkça da imandan hayır gelmez.
* * *
[1] - Mevlânâ, "Mesnevî"nin 3. cildinde H. Emir'in bu kelâmlarına işaret ederler (Reynold A. Nicholson basımı 1929, s.255-256; beyt. 4462-4472).
[2] - Emir'ül-Mü'minin (a.s), bu sözlerle emir ve nehiy-lerin teşri'i hikmetlerini beyan buyurmaktadırlar.
[3] - "İnananın anlayışından sakının; çünkü o, Allah nûruyla bakar, görür." (Hadis, Künûz'ül-Hakaaık, 1, s.8).
[4] - İlliyyin, 83. sûre-i celilenin (Muttaffıfin) 18-19. âyet-i kerimelerinde geçer ve yanı sûrenin 6-7. âyetlerindeki "Siccîn" karşılığıdır. Siccîn, zindan, hapishane anlamlarına gelen "sicn" kökündendir. Cehenneme denmiştir. Yedinci kat yerdir, kâfirlerin amel defterleridir diyenler de vardır. "İlliyyîn", yücelik, yükseklik anlamına gelen "alâ" kökündendir. Cennetlerin en yüce derececidir; müminlerin amel defterlerinin bulunduğu mânevi yerdir; müminlerin amel defterledir (A.Gölpınarlı: Kur'ân-ı Kerîm ve Meâli; Açıklama, . 118-119).

[5] - 3. sûrenin (Âl-i İmrân) 182, 8. sûrenin (Enfâl) 51. 20. sûrenin 10, 41. sûrenin (Fussilat) 46. ve 50. sûrenin (Kaaf) 29. âyet-i kerîmelerinde Allah'ın kullarına zulmetmeyeceği bildirilmektedir.

[6] - Takıyye, tehlike, hâlinde kendini ve Müslümanları, dini korumak için inancı gizlemek anlamına gelir. 3. sûrenin (Âl-i İmrân) 28. âyetinde, "İnananlar, îman edenleri bırakıp da kâfir dost edinmesinler, bu işi yapan Allah'tan bir şey beklemesin. Fakat kâfirlerden çekinmeniz gerekse o baş-ka. Allah kendisinden sakınmanızı emretmektedir ve dö-nüp varılacak yer de Allah tapısıdır" demekte, 16. surenin (Nahl) 106. âyetinde de kalbi tam inandığı hâlde zorla küfrü mûcip sözü söyleyenin kâfir olmayacağı beyan buyrulmak-tadır. Takıyye bu âyetlere dayanır. Ancak İslâm'ın üstünlüğü, dayanmakla mümkünse o vakit takıyye caiz olmaz.