Hakemeyn dolayısıyla yazıldığı anlaşılmaktadır

(Hamdü senâ ve salâtü selâmdan) Sonra, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah dünyayı, dünyadan sonraki âlem için halketti; ehlini, içlerinden hangisi daha güzel amelde bulunacak, kendilerine göstermek için sınadı. Biz dünya için yaratılmadık, dünya için çalışmamız buyrulmadı bize. Biz oraya, sınanmak için gönderildik ve Allah, beni seninle sınadı, seni de benimle; birimizi, öbürüne hüccet kıldı.
Sen Kur'ân'ı yorumlayıp dünyayı dilemeye koyuldun; elimle, dilimle bir cinâyette bulunmadığım hâlde benim hakkımda kısas hükmünü tatbike kalkıştın. Sen ve Şamlılar, o kanı benden istemeye giriştiniz; bilgininiz, bilgisizinizi, aleyhime kalkıp karşı duranınız, oturanınızı bu işe kışkırttı. Kendine gel de Allah'tan çekin; yularını çek Şeytanın elinden; yüzünü âhiretten yana çevir; çünkü bizim de tutacağımız yol odur, senin de; biz de âhirete varacağız, sen de. Tezce gelip çatacak, kökünü sökecek, soyunu sopunu yok edecek Allah azâbından kork; Allah'a and içerim , hem de bu andda suçlu olmam ve bu andı yersiz de içmem; Allah; benimle seni karşılaştırırsa adımımı geri atmam; "O zamana dek ki Allah aramızda hükmeder ve odur hükmedenlerin en hayırlısı." (A'râf, 85).
* * *
(Allah'a hümd-ü senâ, Rasûlüne salât-ü selâmdan) Sonra derim ki: Bildirdiğin gibi biz ve siz, uzlaşmış bir toplumduk, fakat dünkü gün, aramızı ayırdı bizim. Biz inandık, siz kâfir oldunuz; bugün biz gerçek yoldayız, siz sınanıp aldandınız. Müslüman olanınız, zorla Müslüman oldu, hem de Müslüman büyüklerinin hepsi de, Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Rasûlullah'a uyduktan sonra.
Benim Talha'yı, Zübeyr'i öldürdüğümü, Âişe'yi ürküttü-ğümü, Hicaz'a yolladığımı, benimse iki şehir arasında konduğumu söylüyorsun. Bu, bir iş ki sen bunda yoktun; seninle olup biten bir şey yokken bundan sana ne.
Muhâcirlerle Ansârın da bulunduğu bir toplulukla üstüme geleceğini yazıyorsun; senin kardeşinin tutsak olduğu gün hicret bitti.[15] Gelmekte acele ediyorsan hele dur, rahat otur; çünkü Allah, umarım ki sana azâp etmek için gönde-recektir beni. Yok, sen geleceksen ziyaretime, Esedoğlu'-nun kardeşinin dediği gibi derim sana:
Yaz rüzgârına karşı gelenlerin o rüzgâr yüzlerine vurur;
Koca taşlarla tozu toprağa, küçük taş parçalarını onlara savurur.[16]
Atanı, dayını, kardeşini öldürdüğüm kılıç yanımdadır benim.[17] Vallahi benim bildiğim gibiysen sen, kalbin dalâlet perdesiyle örtülü, aklınsa kıt ve kötü. Sana şu söz söylenseydi yeri var:
Yüksek bir yere çıkmak için merdivene tırmanmadasın; ama o merdiven seni helâke götürecek, yükseltmeyecek. Çünkü sen ne yitirdiğini aramadasın; ne hayvanını otlatmadasın; bir şey istiyorsun ki ne onun ehlisin, ne onun mâdenindesin. Sözün, yaptığın işe ne de uzak.
Allah'ın salât-ü selâmı O'na olsun, Muhammed'e karşı durup kötülüğe girişen, batılı dileyen, bildiğin gibi de öldürüldükleri yerlere serilen, başlarına geleni defedemeyen amcalarına döneceksin yakında; onlar da o savaşta sağ kalmadılar; erkekleriyle korumak istediklerini koruyamadılar; savaştan geri kalmayan kılıçlarla yok olup gittiler.
Osman'ı öldürenler hakkındaki lâfların çoğaldı gitti; sen de halkın kabûl ettiğini kabûl et; sonra toplumun, benim hakkımda vereceği hükme razı ol; Allah'ın kitâbına göre senin hakkında da gereken hükmü vereyim, onların hakkında da. Ama senin istediğin şey, memeden kesilen çocuğun ilk zamanlarındaki hilesinden başka bir şey değil.
* * *
Mektubuna cevap vereyim mi, mektubunu okuyayım mı, reyimi gevşeteyim mi, anlayışımı yanlış sayayım mı? Âdetâ tereddüt içindeyim. Benden olmayacak şeyler istiyorsun, bana mektuplar yazıp gönderiyorsun. Tıpkı dolgun mideyle yatan, derin bir uykuya dalan, dağınık ve saçma rüyalar gören, ne yapacağını bilmez bir halde kalkan, yaptığı iş aleyhine mi çıkar, lehine mi, bilmeyen kişiye benziyorsun; sen o adam değilsin ama, o, sana çok benziyor.
Allah'a and içerim ki birazcık barış ümîdini gütmesem sana öylesine bir gelip çatardım ki kemikler kırılır, etler dökülürdü.
Bil ki Şeytan, iyi işlere dönmene, öğüde kulak vermene engel olmakta. Selâm, ona ehil olana.
* * *
(Allah'a hamd-ü senâ, Rasûlüne salat-ü selâmdan) Sonra derim ki: Görenin bakışıyla apaçık işleri görmek, ondan faydalanmak zamanın geldi; fakat sen, batıl dâvâlara giriştin, halkı yalanlarla kandırarak geçmişlerinin yolunu tuttun, yalanla, senin kadrinden pek yüce olan bir mâkama yücelmek, sana verilmeyen şeyleri kapıp almak istedin; hem de haktan kaçarak, kulaklarının duyduğuna, kalbine dolana uyman, etinden, kanından daha elzemken baş çekerek, inatlaşarak bu işe kalktın, "Haktan sonra ancak batıl var" (Yûnus, 32); apaçık bildirişten sonra insan, ona uymazsa ancak şüpheye, zanna kaçar.
Şüpheden, o elbiseye bürünmekten sakın; çünkü şüphe çağını bekleyen fitne, nice zamandır ki perdelerini salmış, insanların gözlerini örtmüş, karanlığı, hiçbir şeyi göstermez olmuştur.
Çeşitli yorumlara gelen mektubunu aldım; lâfların hikâyelere, masallara dayanmakta, onlarla örülmekte; o lâflarda ne ilim var, ne hilim. Sanki akan, durmayan kuma benzer cıvık, kaygan bir yerde sabahlamışsın, yürüyemiyorsun; kapkaranlık bir yola düşmüşsün; adımını nereye atacağını bile göremiyorsun. Yücesine çıkmana imkân bulunmayan bir yere tırmanıyorsun; nişâneleri yok, seçemiyorsun; oraya kartal bile uçamaz; oraya ulaşan, gökteki yıldızlara ulaşır ama bu işi başaramaz. Bu yücelik, sana lâyık değil; kadrini, haddini bil de eğil de eğil. Allah saklasın beni, Müslümanların başına seni musallat etmekten, yahut onların bir işini sana vermekten.
Bundan böyle kendi hâlini düşün, uğrayacağın âkıbetten sakın; şimdiden bu işten vazgeçersen özrün makbûl olur; fakat vazgeçmekte gecikirsen ve Allah kulları sana karşı harekete geçerlerse işlerin bağlanır kalır; her şeyin berbât olur vesselâm.
* * *
Elinde olan şeylerden, sana vâcip olan Allah haklarından dolayı Allah'tan çekin, o haklara bak da Allah'tan sakın. Bilmediğin takdirde özrünün kabûl edilmeyeceği şeyi tanı, bilinmesi gereken şeye dön, öğren onu. Çünkü itâat için apaçık deliller var; apaydındır o yollar; beli beyandır o yol ki tutulacak; âşikârdır varılacak konak. İşi bilenler, aklı erenler, o yolu tutarlar; kötü kişiler aykırı davranırlar. Kim o yoldan saparsa haktan ayrılır; sapıklık yoluna adım atar; Allah'ın nimetini tebdil eder; azâbına uğrar.
Nefsini bil, nefsini; Allah, yolunu apaçık bildirmiştir sana; işin neye varacak, tanıtmıştır sana. Sonun ziyana varacak; tuttuğun yol küfür mahallesine çıkacak. Nefsin seni şerre götürmede; sapıklığa atmada; helâk vartalarına düşürmede; yolunu güçleştirdikçe güçleştirmede.
* * *
İnsanların çoğunu helâk ettin; dalâlete attın; azgınlığınla onları aldattın; daldığın denizin dalgalarına kattın; şüphe dalgalarının coşkunluğuna fırlattın. Doğru yoldan saptılar; topukları üstünde gerisin geriye döndüler; soylarına boylarına yöneldiler. Ancak içlerinden can gözleri açık olanlar, seni tanıdıktan sonra senden ayrıldılar; onları serkeş dalâlet devesine bindirdikten onları doğru yoldan helâk yoluna saptırdıktan sonra, Allah'ın amânına kaçıp sığındılar.
Kendin için Allah'tan çekin ey Muâviye; yularını çek Şeytanın elinden; çünkü dünyâ senden geçip gitmede; âhiretse sana gittikçe yaklaşmada vesselâm.