(Sınırları silahlarıyla koruyan kumandanlara:)

Allah'ın kulu, Mü'minlerin emiri Ali'den sınırları silahlarıyla koruyan kumandanlara:
(Allah'a hamd ü senâ, Rasûlüne ve soyuna salât ü selâmdan) Sonar, emire gereken şey, ulaştığı üstünlüğe güvenip, elde ettiği yüceliğe dayanıp, hâlini, şânını değiştirmemesi, Alâh'ın ona ihsan ettiği nimeti kullarına vererek onları kendisine yaklaştırması, ısındırması, din kardeşlerine lütuflarda bulunmasıdır.
Bilin ki sizden, ancak savaş halinde gizlemem gereken bâzı şeylerden başka hiçbir şey gizlememekteyim. Şer'i hükümlerden başka hiçbir şeyde sizinle danışmaktan uzaklaşmadım, çekinmedim. Uygun ve doğru bulduğum, icrâ ettiğim, gerçek olarak tanıyıp yerine getirdiğim şeyden başka, her şeyde hak bakımından siz benim katımda denksiniz, eşitsiniz.
Bunları da yaparsam bu, Allah için bir nimettir size; sizden gereken şey de itâat etmektir bana. Buyruğumdan çıkıp geri kalmayın; uygun gördüğünüz şeyleri yapmaktan kaçınmayın; gerçek uğruna zahmetlere katlanın, sıkıntılara dayanın.
Bu hususta doğru hareket etmezseniz, bence, sizden eğrilen, doğruluktan sapan kişiden daha aşağı kişi bulunamaz; ona cezâ vermemem de mümkün olamaz; o da benden kurtuluş yolunu bulup kaçamaz, kaçınamaz.
Bu emrileri buyruk verenden duydun, kabûl edin; önce siz, bunlara itâat edin ki Allah da sizi düzene soksun, işlerinizi onarsın, düzüp koşsun.
(Bahreyn vâlisi Ömer b. Ebi-Selmet'il Mahzûmi'yi azledip yerine, Nu'mân b. Aclân'iz-Zurakıy'yı tayini üzerine Ömer'e yazdıkları mektup:)
(Hamd ü senâ salât ü selâmdan) Sonra, Bahreyn'e Nu'mân b. Aclân'iz-Zurakıy'yi tayin ettim ve vâliliği, seni kınamaksızın, suçlu bulmaksızın senden aldım. Vilâyeti iyi idâre ettin, emaneti edâ eyledin. Bana karşı bir şüpheye düşmeden seni kınayacağımı ummadan töhmet altına alınacağını, suçlu sayılacağını sanmadan hemen yanıma gel. Şam zâlimlerine hareket etmek üzereyim; senin de benimle bulunmanı istiyorum. Çünkü sen, düşmanla savaşta, Allah izin verirse bana arka olacaklardansın, din direğini dikeceklerdensin.[13]
(Bâzı vâlilerine:)
(Allah'a hümd ü senâ, Rasûlün'e salât ü selâmdan) Sonra sen, kendilerine dayanarak dîni yücelttiğim, suçludan ululanmayı giderdiğim, korkularla dolu sınırları tuttuğum kişilerdensin. Seni düşündüren her işte Allah'tan yardım iste. Halkla muâmelede çetin oluşuna biraz da yumuşaklık kat; yumuşak davranman gerektiği zaman yumuşaklıkla o işte dayan. Ama sert olan gereken yerlerde de sert davran.
Halka kanatlarını ger; yüzün güleç olsun, onlara iyi muâmelede bulun; bakışta , görüşte, işarette, selâmda bile onları bir tut; tâ ki büyükler senin onlara meyledeceğini ummasınlar; zayıflar, adaletinden ümit kesmesinler vesselâm.
(Ordunun geçeceği yerlerdeki vâlilere ve malmemurlarına:)
(Hamd ü senâ ve salât ü selâmdan) Sonra bilin ki Allah dilerse hükmünüz altında bulunan yerlerden geçecek olan orduyu gönderiyorum; halka eziyet etmemeleri, kötülükte bulunmamaları hakkında Allah'ın onlara vâcip ettiği şeyleri tavsiye ettim; artık ben, onlardan sorumlu olamam; sizin idârenize bıraktım onları; ancak açlık dolayısıyla askerden zor durumda kalanlar, doyacakları kadar bir şey yerlerse bu, câiz görülebilir. Onların, halkın malına el uzatarak zulümde bulunmalarına, idâreniz altında bulunan kötü kişilerin de, dediğim zorluk müstesnâ, askere karşı durmalarına engel olun; ben de ordunun içindeyim. Arkadan ben de gelmekteyim. Ordudan bir zulüm, bir haksızlık görürseniz onları idârede acze düşer, Allah'tan ve benden başkasının yardımından ümit keserseniz bana şikâyette bulunun, Allah dilerse, onun yardımıyla buna ben engel olurum.