HİKMET, ZÜHD, ÖĞÜT VE DİĞER KONULARDAKİ KISA SÖZLERİ

1- Dostlarından birine şöyle buyurdular: Filan şahsı kına ve ona: “Allah bir kulun hayrını isterse, kınandığında kabul eder.” de.

2- Mütevekkil, Allah kendisine şifa verirse çok mal sadaka vereceğine dair adak etmişti, şifa bulduğunda, alimlerden çok mal ne kadardır? diye sordu. Onlar ihtilaf edip bir neticeye varamadılar. Bunun üzerine, Mütevekkil meseleyi Hz. İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm'dan sordu.

İmam: "Seksen dirhem vermelisin." buyurdular. Delilini sorunca da şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Peygamber'e şöyle buyurmuştur: "Andolsun ki Allah size birçok yerlerde yardım etti.”[1] 

Biz Peygamber'in düşmanla savaştığı yerleri saydık seksene ulaştı; Allah-u Teâla, bu miktarı çok saymıştır. Mütevekkil, bu cevaptan hoşnut olup seksen dirhem sadaka verdi.

3- Allah-u Teâla'nın, kulun kendisini çağırmasını istediği bazı yerler vardır; kim o yerlerde dua ederse, duası kabul edilir, Hz. Hüseyn'in haremi de o yerlerden biridir.

4- Kim Allah’tan çekinirse, ondan çekinirler. Kim Allah'a itaat ederse, ona itaat ederler. Kim yaratana itaat ederse, yaratığın gazabından korkmaz. Kim Allah'ı gazaplandırırsa, yaratığın kendisne gazap edeceğine yakin etmelidir.

5- Allah, kendi kendisini vasfettiği vasıftan başka şekilde vasfedilmez. Allah'ı vasfetmek nasıl mümkün olabilir? Oysa ki duyu organları O'nu idrak etmekten, vehimler O'na ulaşmaktan, sezgiler O'nu sınırlamaktan ve gözler O'nu kuşatmaktan acizdir.

Yakın olduğu halde uzaktır, uzak olduğu halde yakın. O yaratmış, ama O nasıldır? diye sorulamaz. Mekanı varetmiştir, nerededir? denilemez. O, nitelik ve mekandan uzaktır. Tek ve yeganedir. Azameti büyük, isimleri ise kutsaldır.

6- Hasan ibn-i Mes'ud şöyle diyor: Ebu-l Hasan Ali ibn-i Muhammed ( İmam Ali Naki) aleyhi’s-selâm'ın huzuruna vardım, o gün hem parmağım yaralanmış, hem de bana bir binek çarpmış,

omuzumdan bir darbe yemiştim, ayrıca kalabalık ve izdihamlı bir yere girmiştim ve elbiselerimi yırtmıştılar. "Ey gün, Allah, senin şerrini benden uzak kılsın; ne kadar da kötü bir günsün." dedim.

Bunun üzerine İmam şöyle buyurdular:

"Ey Hasan, bizimle ilişkin olduğu halde sende mi (bu sözü söylüyorsun ve) kendi suçunu, suçu olmayanın boynuna atıyorsun?"

Hasan diyor ki:

"(Bu uyarıyla) aklım başıma geldi, hata yaptığımı anladım ve ey mevlam, Allah’tan, mağfiret diliyorum." dedim.

Hazret buyurdular ki:

"Ey Hasan, günlerin suçu nedir ki amellerinizin cezasına uğradığınızda onlara sövüyorsunuz?"

"Ey Resulullah'ın torunu, ben ebedi olarak Allah’tan mağfiret diliyorum, bu benim tövbemdir." dedim.

İmam buyurdular:

"Andolsun Allah'a ki (bu sövmelerin) size bir yararı yoktur; fakat Allah bu işle suçsuzları kötülediğiniz için sizi cezalandıracaktır. Ey Hasan, bilmiyor musun, dünyada ve ahirette mükâfatlandıran, cezalandıran ve amellerin karşılığını veren Allah'tır?

"Evet, ey benim mevlam." dedim.

Buyurdular ki:

"Artık bir daha tekrarlama ve günlerin Allah'ın hükmünde bir rolü olduğuna inanma."

-"Evet, ey benim efendim" dedim.

7- Kim Allah'ın, hile ve elemli cezasından emin olursa, tekebbür eder; öyle ki, sonunda O'nun kazasına ve geçerli emrine duçar olur. Kim de, Allah tarfından açık bir delil üzere olursa, dünya musibetleri, bedeni doğranıp parça parça edilse bile ona kolay gelir.

8- Davud-u Sarmî şöyle diyor:

İmam aleyhi's-selam bana birçok işler emretti ve sonra buyurdu ki: "Söyle bakalım ne diyeceksin?" Ben, Hazretin buyurduğunun aynısını ezberlememiştim. Derken, İmam hazretleri hokka kalemini çıkarıp şöyle yazdılar:

"Bismillahirrahmanirrahim, inşaallah hatırlarım, iş Allah'ın elindedir."

Bu esnada ben gülümsedim.

-"Neden gülümsediniz?" diye sordu.

-“Hayırdır” dedim.

"Söyle bakalım." buyurdu.

Dedim ki: Canım sana feda olsun, bir hadisi hatırladım da ondan; şöyle ki bir gün ashabımızdan biri, ceddiniz Hz. Rıza aleyhi’s-selâm’dan şöyle nakletti: Hz. Rıza aleyhi’s-selâm, bir şey emrettiğinde, "Bismillahirrahmanirrahim, inşaallah hatırlarım" diye yazıyordu; ben de bu yüzden gülümsedim.

Sonra İmam buyurdular ki:

Ya Davud, eğer takıyyeyi terkeden, namazı terkeden gibidir dersem doğru söylemişimdir.

9- Hz. İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm bir gün şöyle buyurdu: Kavun yemek cüzam doğurur.

Bir adam: "Mü’min kırk yaşından sonra delilik, cüzam ve barastan emanda değil midir?" dediğinde şöyle buyurdular: Evet öyledir, fakat mü’min de eğer kendisine güvence verenin emrinden çıkarsa, emre aykırı davranmanın cezasına çarpılmaktan amanda kalmaz.

10- Şükredenin şükrünün verdiği mutluluk, şükre sebep olan nimetin verdiği mutluluktan daha çoktur. Çünkü nimet metadır, şükrü ise hem nimettir ve hem de mükâfat.

11- Allah dünyayı musibet, ahireti ise mükâfat evi kılmıştır. Dünya musibetini, ahiret sevabının sebebi ve ahiret sevabını da, dünya musibetinin bedeli kılmıştır.

12- Yumuşak akıllı zalimin, yumuşaklığı vasıtasıyla zulmünü affettirmesi mümkün olduğu gibi, haklı sefih'in (ahmakın) akılsızlığı da, onun haklı olmasını gösteren nuru söndürebilir.

13- Sana sevgi besleyip görüş belirleyenin görüşüne uy.

14- Kendi kadrini bilmeyenin şerrinden emin olma.

15- Dünya bir pazardır, bazıları orada kazanır, bazıları ise zarar görür.

[1]- Tövbe/25.

İmam Hasan Askeri (a.s)’ın Çeşitli Konularla İlgili Hadisleri


İmam Hasan Askerİ (a.s)’ın İshak İbn-İ İsmaİl-İ Nİşaburİ’ye[1] Mektubu


Allah-u Teâla, bizi ve seni kendi örtüsüyle örtsün ve bütün işlerinde seni kendi lütfuyla gözetsin. Mektubunu (okudum ve ne demek istediğini) anladım. Allah sana hayır versin.

Biz, Allah’ın şükrü ve nimeti sayesinde dostlarımıza acıyan, Allah’ın onlara ard arda verdiği ihsan ve fazlından dolayı sevinen ve Allah’ın onlara verdiği her nimete saygı duyan bir Ehl-i Beyt’iz.

Ey İshak, Allah, sana ve senin gibi basiretli kıldığı kimselere merhametiyle nimetini tamamlasın, nimetinin tamamlanmasını da cennete girmek olarak mukadder kılsın. Her nimetin şükrü -o nimet ne kadar büyük ve değerli olsa bile-

“Elhamdulillah” demekle (Allah’a hamd etmekle) yerine getirilir. Ben de: “Sana bağışta bulunup tehlikeden seni kurtardığı ve çetin yolu sana kolaylaştırdığı için Allah’a, ebediyete kadar hamd edenlerin en üstün hamdıyla hamd olsun.” diyorum. 

Allah’a andolsun ki bu iş (imamı tanımak), oldukça zor ve çetindir; ve önceki semavi kitaplarda zikri geçmiş olan sarp bir geçittir.

Siz hem önceki imamın döneminde onun vefatına kadar ve hem de benim zamanımda bazı işlerde bulundunuz ki, benim nazarımda o işlerde beğenilecek bir görüş ve başarıya sahip değildiniz.

Ey İshak, şunu kesin olarak bil ki, kim bu dünyadan kör olarak çıkarsa, ahirette de kör ve yolca daha sapık olur.

Ey İshak, (bu) gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalpler kör olur. Nitekim Allah-u Teâla kitabının muhkem ayetinde zalim olan kimseden naklen şöyle buyuruyor: (O zalim der ki:) “Rabbim, beni neden kör olarak haşrettin, halbuki ben görüyordum?” (Allah da) Der ki: “İşte böyle; sana ayetlerimiz gelmişti de sen onları unutuvermiştin (kalp gözünü açmamıştın), 

bu gün de sen işte böyle unutulursun.”[2] Allah’ın, halkına olan hüccetinden, şehirlerinde olan emininden ve kullarına olan gözetleyicisinden -önceki babaları olan peygamberler ve sonraki babaları olan vasiler dışında- hangi ayet daha büyüktür?

(İşte bu yüzden Allah’ın en büyük ayeti olan zamanın imamını tanımamak kıyamet gününde körlüğe sebep olur).

Sizi şaşkın halde nereye götürüyorlar? Siz de hayvanlar gibi başınızı aşağı salıp nereye gidiyorsunuz? Hakdan vazgeçip batıla mı yöneliyorsunuz? Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorsunuz? 

Yoksa Allah’ın kitabının bazısına iman edip, bazısını inkâr eden kimselerden mi oluyorsunuz? Sizden ve sizden olmayanlardan böyle yapanların cezası, dünya hayatında aşağılanmak ve baki olan ahiret yurdunda da uzun azaptan başka bir şey değildir. Allah’a andolsun ki bu, büyük bir aşağılıktır.

Allah-u Teâla’nın, minnet ve rahmetiyle bazı vazifeleri size farz kılması, size muhtaç olduğundan dolayı değildir. Çünkü O’ndan başka ilah yoktur. Kendisinden bir rahmet olarak; iyiyi kötüden ayırtetmesi, göğüslerinizdeki sırları sınaması,

kalplerinizde olanları temizlemesi, rahmetine doğru yarışmanız ve cennetteki makamlarınızın (ameller hasebiyle) birbirinden üstün olması için o vazifeleri size farz kıldı. Böylece haccı, umreyi, namazı, zekâtı,

orucu ve velayeti (Ehl-i Beyt İmamlarını tanımayı) size farz kıldı. Farzların kapılarını açmanız için, size bir kapı açtı ve yolunu bulmanız için, size bir anahtar (yani velayeti) verdi.

Eğer Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih ve evlatlarından olan vasileri olmasaydı, hayvanlar gibi şaşkınlık içerisinde kalıp farzlardan hiç birini tanımazdınız. Acaba şehire, giriş kapısından başka bir yerden girilir mi? 

Allah Peygamber’den sonra veliler atamakla size olan nimetini tamamladığında kitabında şu ayeti indirdi: “Bugün dininizi ikmal ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip beğendim.

”[3] Velileri için sizin üzerinizde bazı haklar farz kıldı. Eşleriniz, mallarınız, yiyecek ve içeceklerinizi size helal olması için o hakları eda etmeyi size emretti. Allah buyuruyor ki:

“De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim ancak yakınlarıma sevgi göstermenizdir.”[4]

Bilin ki kim (bu hakları ödemekte) cimrilik ederse bu cimriliği sadece kendi zararınadır; Allah müstağnidir (ihtiyaçsızdır), sizlerse muhtaçsınız. O’ndan başka ilah yoktur. Lehinize ve aleyhinize olan konuşmalar uzadıkça uzadı.

Eğer Allah-u Teâla, üzerinizdeki nimetini tamamlamayı irade etmiş olsaydı, önceki İmam aleyhi’s-selâm vefat ettikten ve siz akıbetinizin ne olacağı hakkında gaflet içinde bulunduğunuz bir dönemde İbrahim ibn-i Abde’yi size (vekil) 

atadıktan ve Muhammed ibn-i Musa Nişaburi vasıtasıyla size gönderdiğim mektuptan sonra benim ne bir yazımı görürdünüz, ne de bir sözümü işitirdiniz. Her halukârda yardım istenecek olan ancak Allah’tır. 

Sakın Allah hakkında (ve din hususunda) kusur etmeyin; yoksa hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Allah’ın itaatından yüz çeviren ve onun evliyasının öğütlerini kabul etmeyen kimse, Allah’ın rahmetinden uzak olsun.

Allah size, kendisine, Resulüne ve ulu-l emre itaat etmeyi emretmiştir. Allah, sizin güçsüzlüğünüz ve gafletinizden dolayı size merhamet edip işlerinizde sizi sabırlı kılsın.

İnsanı, Kerim olan Rabb’ine karşı mağrur eden nedir? Eğer sert taşlar, bu mektupta olan şeylerin bazısını anlamış olsalardı, Allah korkusundan parçalanarak O’na itaate yönelirlerdi. 

Dilediğiniz şeyi yapın; “Allah sizin amellerinizi görecektir, O’nun Resulü de, mü’minler de. Daha sonra gizliyi de açığı da bilenin yanına döndürüleceksiniz ve O, size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.”[5]

Hamd, âlemlerin rabbi Allah’adır. Allah’ın rahmeti, Muhammed ve tüm soyuna olsun.

[1]- İshak b. İsmail Nişaburi, İmam Hasan Askeri’nin sıka (güvenilir) ashabındandır. Bk. Camiu’r-Rvat Erdebili, c.1, s.80.

[2]- Tâhâ/125-126.

[3]- Maide/3.

[4]- Şura/22.

[5]- Tevbe/105.

İmam hasan askerİ (a.s)’dan kIsa sözler

1- Münakaşa etme; yoksa değerin yok olur. Şaka yapma; yoksa başkaları sana karşı cür’et kazanır (heybetin sarsılır).

2- Kim mecliste makamından aşağı bir yerde oturmaya razı olursa, yerinden kalkıncaya kadar Allah ve meleleri ona salat ederler.

3- (İmamet konusunda) delil isteyen bir kişiye şöyle yazdılar:

“ Kim nişane ve açık bir delil isterse, istediği şey ona verilir. Daha sonra nişane ve delil istediği kimseden (imamdan) yüz çevirirse, iki kat azap edilir. Kim sabreder (mucize istemez)se Allah tarafından te’yid edilir.

İnsanlar, gönderilen semavi kitapların yolunu seçmek üzere yaratılmışlardır. Allah’tan doğruluğu niyaz ediyoruz. Sonuç, ya hakka teslim olmaktır veya (kabul etmeyip) helak olmaktır.”

4- Şiilerinden birisi, İmam’a şiilerin ihtilafını dile getiren bir mektup yazdı. İmam Hasan Askeri (a.s) da mektubun cevabında şöyle yazdı:

“Allah-u Teâla, akıllı kimseleri muhatap almaktadır. (Allah’ın sözü daima akıllı kimselere yöneliktir.) İnsanlar benim hakkımda birkaç gruba ayrılmışlardır. Bir grup kurtuluş yolu üzere olan gerçeği bulan, hakka sarılan, aslın dalına tutunan[1] şek ve şüphe etmeyen, benden başka sığınılacak bir önder tanımayan kimselerdir. Bir diğer grup ise, hak ehlinden olmayan kimselerdir.

Bunlar deniz yolcusu gibidirler ki, deniz dalgalandığında sarsılır, sakinleştiğinde de sakinleşirler. Diğer bir grup da, Şeytan’ın kendilerine galip olduğu kimselerdir.

Bunların işleri de kıskançlıklarından dolayı hak ehline itiraz edip karşı çıkmaktır. Öyleyse sen sağa-sola yönelen kimseyi terket. Çünkü çoban koyunlarını toplamak istediğinde onları az bir çabayla toplar. Sakın (sırları) ifşa etme ve riyaset talep etme. Bunlar insanı helak olmaya götüren hasletlerdir.”

5- Affedilmeyecek günahlardan biri de, kişinin “Keşke, sadece bu günahımdan sorguya çekilsem” (yani, bu günah önemli değil) demesidir. Daha sonra şöyle buyurdular: İnsanlar arasında şirk, karıncanın karanlık gecede siyah bir deri üzerindeki ayak izinden daha gizlidir.

6- “Bismillahirrahmanirrahim” Allah’ın ism-i a’zam’ına, gözün siyahının beyazına olan yakınlığından daha yakındır.

7- Şiilerden bir grubun kendisinin imameti hakkında ihtilafa düştüklerinde İmam (a.s) şöyle yazdı:

“Babalarımdan hiç biri benim gibi bu topluluğun şüphesine duçar olmamıştır. Eğer inandığınız bu mesele (imamet), bir vakite kadar olan ve sonra kesilen bir şeyse, (imametin süresinin bittiğine dair) şüpheniz yerinde olur. Ama, eğer hayat devam ettikçe devam edecek olan bir şeyse, artık o zaman bu şüphenin anlamı kalmaz.”

8- İyilerin, iyileri sevmesi, iyiler için sevaptır. Kötülerin, iyileri sevmesi ise, iyiler için bir üstünlüktür. Kötülerin iyilere düşmanlığı, iyiler için bir ziynettir. İyilerin kötülere düşmanlığı ise, kötüler için bir aşağılanmadır.

9- Yanından geçtiğin herkese selam vermen ve mecliste makamından aşağıda oturman tevazudandır.

10- Taaccüp etmeden gülmek, cahilliktendir.

11- Bel kıran musibetlerden biri de, gördüğü iyiliği gizleyen ve kötülüğü açığa vuran komşudur.

12- Şiilerine buyurdular ki: “Sizlere Allah’tan korkmayı, dininiz hususunda vera’lı (şüpheli şeylerden kaçınan) olmayı, Allah için çaba göstermeyi, doğru konuşmayı,

size güvenip yanınızda emanet bırakan kimseye ister iyi olsun, ister kötü emanetini iade etmeyi, secdeleri uzatmayı ve iyi komşuluk yapmayı tavsiye ediyorum; işte Muhammed salla’llâhu aleyhi ve alih bunlarla gönderilmiştir. Onların (Ehl-i sünnet’in) namazlarına katılın, cenaze merasimlerine katılın, hastalarını ziyaret edin, haklarını ödeyin.

Sizden biri, dininde vera’lı, doğru konuşan, emaneti sahibine veren ve halka karşı güzel ahlaklı olduğunda “Bu Şiidir” denilir. Bu ise bizi hoşnut eder. Allah’tan korkun, bizlere süs olun, utanç vesilesi olmayın.

Muhabbetleri bize doğru çekin; her çeşit kötülüğü bizden uzaklaştırın. Çünkü biz, hakkımızda söylenen her iyiliğin ehliyiz ve hakkımızda söylenen her kötülükten uzağız. Allah’ın kitabında, bizim hakkımız,

Hz. Resulullah’a yakınlığımız ve Allah tarafından da tertemiz (masum) kılındığımız açıklanmıştır. Bizden başka, hak olarak hiç kimse bu makamı iddia edemez.

Allah’ı ve ölümü çok anın. Kur’an’ı çok tilavet edin. Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih’e çok salavat getirin. Çünkü Peygamber’e salavat getirmenin on hasenesi (sevabı) vardır. Size yaptığım tavsiyeleri unutmayın. Selamımı size ileterek sizi Allah’a emanet ediyorum.

13- İbadet, çok oruç tutmak ve çok namaz kılmak değildir; ibadet, Allah’ın yarattıkları hakkında çok düşünmektir.

14- İki yüzlü ve iki dilli olan kul ne de kötü kuldur; yüzüne karşı kardeşini över, arkasında ise (gıybet ederek) etini yer. Kardeşine bir nimet ulaşırsa onu kıskanır, bir belaya uğrarsa onu yalnız bırakır.

15- Öfke, her şerrin anahtarıdır.

16- İki yüz altmışıncı (Hicri Kameri) yılında şiilerine şöyle buyurdular: Aranızda olduğumuz müddetçe size, sağ ele yüzük takmayı emrediyorduk, şimdiyse gaybet dönemimiz ulaştığı için Allah bizim ve sizin işlerinizi aşikar edene (ve hak hükumet iş üze-rine gelene) dek size sol ele yüzük takmayı emrediyoruz. 

Çünkü bu, sizin biz Ehl-i Beyt’e olan dostluğunuzun bir nişanesidir. Bunun üzerine şiiler İmam’ın huzurunda yüzüklerini sağ ellerinden çıkarıp sol ellerine taktılar. Daha sonra İmam (a.s) onlara: “Bunu bütün Şiilerimize ulaştırın” diye buyurdular.

17- En huzursuz insanlar, kin güden kimselerdir.

18- İnsanların en takvalısı, şüpheli olan işlere teşebbüs etmeyen kimsedir. İnsanların en abidi, farzları eda eden kimsedir. İnsanların en zahidi, haramları terkeden kimsedir. İnsanların en çok çaba göstereni, günahları terkeden kimsedir.

19- Şüphesiz, siz kısalan bir süre ve sayılı günler içerisinde yer almışsınız; ölümse ansızın gelir. Hayır eken, saadet biçer. Şer eken de pişmanlık biçer. Her ekici, ektiğine ulaşır. 

Ağır davranan, (dünyada kendisine belirlenen) nasibinden mahrum kalmadığı gibi, haris de nasibinden fazlasını elde edemez. Kime hayır verilirse, o hayrı Allah bağışlamıştır. Kim de şerden korunursa onu da Allah korumuştur.

20- Mü’min mü’mine bereket, kafire ise hüccettir.

21- Ahmağın kalbi ağzındadır; hikmet sahibi olan kimsenin ağzıysa kalbindedir.

22- Garantilenmiş rızık, seni farz bir işten alıkoymasın.

23- Abdestli olduğunda haddini aşan, abdestini bozan kimse gibidir.

24- Hakkı terkeden her güçlü, zelil olur; hakk sarılan her zelil de, izzet kazanır.

25- Cahil ile dost olan ıstırap çeker.

26- İki hasletten üstün bir şey yoktur: Allah’a iman etmek ve kardeşlere faydalı olmak.

27- Evladın küçüklükte babaya karşı saygısızlığı, büyüdüğünde ona karşı gelmesine sebep olur.

28- Mahzun bir şahsın yanında, sevinçli olduğunu göstermek edepsizlik sayılır.

29- Hayattan daha iyisi, kaybettiğinde hayata nefret ettiğin şeydir. Ölümden daha kötüsü ise, başına geldiğinde ölümü arzuladığın şeydir.

30- Cahile riyazet çektirmek (nefsinin isteklerine karşı durmasını sağlamak) ve bir şeye alışkan olanı alışkanlığından vazgeçirmek, mucize gibi bir iştir.

31- Tevazu, kıskanılmayan bir nimettir.

32- Bir kimseyi zahmete sokacak bir şeyle ona ikramda bulunma.

33- Kardeşine gizlide öğüt veren onu süslemiş, açıkta (halkın önünde) öğüt veren de onu kötülemiştir.

34- Allah’ın nimetiyle kuşatılmayan hiç bir bela yoktur.

35- Mü’minin, kendisini alçaltacak şeye ilgi göstermesi ne de kötüdür.

[1]- Asıldan maksat, peygamber ve geçmiş imamlardır.


Allah-u Teâla'nın Hz. Musa İbn-İ İmran (A.S) İle münacatı

Ey Musa, dünyada uzun arzulu olma. Çünkü taş yürekli olursun ve taş yürekli olan da benden uzaktır. Kalbini Allah korkusuyla öldür. Eski elbiseli ve taze kalpli ol; (öyle ki) yeryüzü ehline gizli,

gök ehli arasında tanınmış olasın. Düşmanından kaçanın feryat etmesi gibi günahlarının çokluğundan dolayı dergâhımda feryat et (ağlayıp sızla). Bu iş için benden yardım dile. Çünkü ben en iyi yardım dilenilenim.

Ey Musa, ben kullardan yüceyim, kullar benden aşağıdır. Her şey bana boyun eğmektedir. Kendine su-i zanda bulun. Salih kimseleri, senin gibi sevmedikçe evladını dinine emin bilme.