İmam buyurdu ki

"Ey Süfyan, arif olman için Allah'a güven. Zengin olman için kısmete razı ol. İmanının artması için halkın sana davrandığı gibi, onlara davran. Günahkârla dost olma. Çünkü, kötü işlerinden sana da öğretir. İşlerinde Allah’tan korkan kimselerle istişare et." İmam aleyhi's-selâm bunları buyurduktan sonra yine sustu.

"Ey Peygamber'in kızının torunu, biraz daha nasihat edin." dedim.

İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"Ey Süfyan, kim kudretsiz izzet, arkadaşsız çokluk ve malsız heybet istiyorsa, günah zilletinden itaat izzetine geçmelidir." İmam aleyhi's-selâm, bunları buyurduktan sonra yine sustu.

"Ey Peygamber'in kızının torunu, biraz daha nasihat edin" dedim.

İmam aleyhi's-selâm buyurdular ki:

Ey Süfyan, babam bana üç tane öğütte bulundu ve üç şeyden de sakındırdı. Buyurduğu üç öğüt şunlardır: "Ey oğlum, kötü arkadaşla arkadaş olan salim kalmaz. Sözüne dikkat etmeyen pişman olur. Kötü yerlere giren suçlanır."

Ey Resulullah'ın kızının torunu, seni sakındırdığı üç şey ne-lerdir? diye sorunca İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

“Babam beni, nimete haset eden, başa gelen musibete gülen ve söz taşıyan kimseyle arkadaş olmaktan sakındırdı.”

160- Şu altı şey mü'minde olmaz: Zorluk çıkarmak, hayırsız olmak, haset etmek, inat, yalan ve zulüm.

161- Mü'min, daima iki korku arasındadır: Biri Allah'ın ne yapacağını bilmediği geçmiş günahlarından dolayıdır; diğeri de geriye kalan ömründe hangi tehlikelere düşeceğini bilmediğinden dolayıdır. Öyleyse mü'min korkarak sabahlar korkarak da akşamlar; onu ancak korku ıslah eder. (Çünkü korku olmazsa insan çekinmeden günah işler.)

162- Kim az rızka razı olursa Allah, onun az amelini kabul eder. Kim az olan helal rızka, rıza gösterirse onun gideri az, kazancı ise pâk ve bereketli olur; âcizlik ve çaresizlikten de kurtulur.

163- Süfyan-i Sevri şöyle diyor:

İmam Sadık aleyhi's-selâm'ın huzuruna varıp, "Ey Resulullah'ın torunu nasılsınız?" diye sordum.

İmam Sadık aleyhi's-selâm "Vallahi üzgünüm, kalbim meşguldur." diye buyurdu.

"Sizi üzen ve kalbinizi meşgul eden şey nedir?" diye sorduğumda şöyle buyurdu:

"Ey Sevri, Allah'ın saf ve halis dini, kimin kalbine yerleşirse onu diğer şeylerden alıkoyar. Ey Sevri, dünya nedir ve ne olabilir? Dünya, yediğin lokma veya giydiğin elbise veya bindiğin merkepten başka bir şey midir?

Mü'minler dünyaya gönül kaptırmadıkları gibi ahiretin ansızın gelmesinden de güven içeri-sinde olmazlar. Dünya evi, zeval evidir (geçicidir), ahiret evi ise sebat evidir. Dünya ehli, gaflet ehlidir. Takva ehli, bütün insanlardan gideri az ve yararı çok olan kimselerdir. Unuttuğunda hatırlatırlar, hatırlattıklarında ise bildirirler.

Dünyayı, dinlenmek için eğlenip-göçeceğin bir menzil veya uykunda elde edip, kalktığında ise elinde olmayacak bir mal gibi kabul et. Bir şeyi ele geçirmeye ihtiraslı olup, onu ele geçirdiğinde de bedbaht olan niceleri olduğu gibi, bir şeyin peşine gitmedikleri halde onu elde ederek mutlu olan nice insanlar vardır.

164- "Tek olan Allah'ın varlığının delili nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm "Halkın O’na muhtaç olmasıdır." diye buyurdu.

165- Belayı nimet ve refahı musibet saymadıkça, mü'min olamazsınız.

166- Servet, dört bin dirhemdir (yüz dirhem yaklaşık bir buçuk kilo gümüş miktarıdır). On iki bin dirhem, biriktirilen servettir. (Servet biriktirmek İslam'da kınanmıştır.) Helal yoldan yirmi bin dirhem toplanmaz. Otuz bin dirheme sahip olan helak olur. Serveti yüz bin dirheme ulaşan kimse ise şiamızdan değildir.[13]

167- Müslüman bir kişinin doğru bir yakine sahip oluşunun alameti, halkı memnun etmek için Allah'ı gazaplandırmamak, Allah'ın verdiği rızıka karşı insanlara şükretmemek ve Allah'ın esirgediği şeye karşı da kulları kınamamaktır. 

Çünkü, ihtiraslının ihtirası, Allah'ın rızkını indirmediği gibi, hoşlanmayanın hoşnutsuzluğu da onu geri çevirmez. Biriniz ölümden kaçtığı gibi rızkından da kaçarsa, ölüm ona nasıl ulaşırsa rızkı ölümünden önce ona ulaşır.

168- Şiamızdan öyle kimseler vardır ki suskundurlar; sesleri ve kinleri kulaklarından öteye geçmez; bizi alenen methetmez, düşmanımızla dostluk kurmaz; dostumuza düşmanlık etmezler ve bize kusur arayanla bir arada oturmazlar.

Mahzem: "Peki kendisini Şia gösteren kimselerle ne yapmak gerekir?" dediğinde, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"İmtihanla, elenmekle ve musibetle gerçek şiiler anlaşılır. Bunlar yok edici kıtlığa, öldürücü vebaya ve dağıtıcı ihtilafa uğrarlar. Şiamız şiddetli beladan dolayı üşümüş köpek gibi ulumaz, karga gibi aç gözlü olmaz, açlıktan ölse bile dilencilik yapmaz."

"Bu şiileri nerde bulabilirim?" dediğimde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

"Bunları yeryüzünün köşe ve bucağında ara. Bunların geçimleri güzel ve kolaydır; evleri omuzlarındadır. Bir yerde bulunurlarsa tanınmazlar; kayıp olduklarında araştırılıp sorulmazlar. Hastalandıklarında ziyaret edilmezler. 

Evlenme teklif ettiklerinde kabul görmezler. Kötü bir işle karşılaştıklarında itiraz ederler. Bir cahil onlarla muhatap olduğunda selam verirler. Bir muhtaç onlara sığındığında merhametli davranırlar. Ölüm anında üzülmezler. Şehirleri ve diyarları ayrı olsa da kalpleri birdir.

169- Allah’tan uzun ömür dileyen, işini doğru dürüst yapmalıdır. Günahının bağışlanmasını dileyen hayâ perdesini yırtmamalıdır (kendisini rezil etmemelidir). İsminin yücelmesini isteyen, durumunu gizli tutmalıdır.

170- Üç haslet, kulların yaptığı bütün amellerden daha çetindir: Kendisiyle başkaları arasındaki ihtilafta onlara hak tanımak, kardeşleriyle eşitlik sağlamak ve her halukârda Allah'ı zikretmek. "Her halukârda Allah'ı zikretmekten maksat nedir?" diye İmam'a sorulduğunda;

"Kişi günah işlemeye karar verdiğinde Allah'ı, kendisi ile yapacağı günah arasında engel olması için anmaktır." buyurdular.

171- Hemze harfi, Kur'an'da zaiddir. (Maksat hemze-i vasldır ki yazılır fakat okunmaz.)

172- Şaka yapmaktan sakının. Çünkü, şaka yapmak, düşmanlık getirir, kin doğurur; aynı zamanda küçük bir sövüştür de.

173- Hasan ibn-i Raşid, İmam Sadık aleyhi's-selâm'dan şöyle naklediyor:

Bir bela ve sıkıntıya duçar olduğunda, musibetten dolayı hiç bir (Ehl-i Beyt mektebine) muhalife şikayette bulunma; onu bazı kardeşlerine söyle. Çünkü, (bu durumda) dört neticeden birini elde etmiş olursun: Ya onu kabullenir veya makam ve haysiyetiyle yardımda bulunur veya duâ eder ve duâsı kabul olur ya da görüşünü söyler (fikrinden yararlanmış olursun).

174- Pazarlarda çok dönüp dolaşma. Küçük ve ufak şeyleri bizzat kendin alma. Çünkü, haysiyetli ve dindar kişinin üç şey dışında küçük şeyleri kendisinin alması mekruhtur: Mülk almak, köle almak ve deve almak.

175- Boş konuşma. Münasip bir yer bulmadıkça da yararlı sözleri söyleme. Nice konuşanlar vardır ki, yararlı ve hak sözü yersiz söyledeği için incimiştir. Akılsız ve olgun kimseyle çekişme. 

Çünkü, olgun kimse sana galip gelir; akılsız ise seni helak eder. Kardeşinin gıyabında, hakkında söylenmesini sevdiğin şeyin en güzelini onun hakkında söyle. Çünkü, amel işte budur. İşlerde, iyiliğine karşı mükâfaat alacağını ve suçlarına karşı da hesaba çeki-leceğini bilen bir kimse gibi amel et.

176- Yunus der ki, İmam'a: "Benim size olan sevgim ve Allah'ın hakkınızda bana verdiği bilgi ve marifet benim için dünya-dan daha sevimlidir." deyince (bu sözüme) İmam öfkelenip şöyle buyurdu:

Ey Yunus, bizi yersiz bir şeyle mukayese ettin. Dünya ve dünyada olan şeyler, midenin iltihap ve asidini giderip avret mahallini örtmekten başka bir şeye yarar mı? Oysa ki sen, bize olan sevgin ve bağlılığınla ebedi bir hayâta kavuşacaksın!

177- Ey Âl-i Muhammed'in şiası, (bilin ki) öfkelendiğinde kendisine hakim olmayan, arkadaşıyla güzel arkadaşlık yapmayan, dostuyla güzel dostluk kurmayan, barışanla güzel barışmayan, 

muhalefet edene güzel muhalefet etmeyen bir kimse, bizden değildir. Ey Peygamber'in Ehl-i Beyt'inin şiası, gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun. Güç ve kuvvet yalnız Allah'tandır.

178- Abdül a'la şöyle diyor: Medine'de bir toplantıda idim. Bağış ve cömertlikten söz edildi, söz uzadı. Toplantıda bulunan Ebu Duleyn adında bir şahıs: "Cafer (İmam Sadık) şöyle böyle fazilet sahibidir, ama ne yazık ki cömert değildir." dedi. 

Abdüla'la diyor ki: Bu olaydan sonra bir gün İmam Sadık aleyhi's-selâm bana, "Medine ehli ile oturup kalkıyor musun?" diye sordu. Ben de: "Evet, oturup kalkıyorum" dedim.

İmam Sadık aleyhi's-selâm, "Aranızda geçen konuşmaları bana anlat." dedi. Ben de geçen konuşmaları kendilerine anlattım. İmam Sadık aleyhi's-selâm buyurdu ki: Ebu Duleyn’e yazıklar olsun, onun misali rüzgarın uçurduğu bir tavuk tüyüne benzer.

Resulullah salla’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: Her iyi iş sadakadır. En iyi sadaka ise zenginlikle birlikte olan sadakadır (yani kendi ailesinin geçimini kısmamaktır). İlk önce nafakasını verdiğin kimseden başla. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Allah, hiç bir kimseyi kendisine yetecek rızkı bulundurmaktan dolayı kınamaz. 

Allah'ın cimri olduğunu mu sanıyorsunuz? Yoksa Allah’tan daha cömert bir kimsenin olduğunu mu zannediyorsunuz? Cömert ve efendi, Allah'ın hakkını, olması gereken yere bırakan kimsedir.

Cömert, malı helal olmayan yerden elde edip yersiz harcayan kimse değildir. Vallahi ben, helal olmayan bir şeye el uzatmadığım ve üzerime farz olan hakkullahı da ödemiş olduğum bir halde Allah'ın huzuruna çıkmayı ümit ediyorum. Şimdiye kadar Allah'ın benim malımda bir hakkı olup ta ödemediğim hiç bir gece geçirmiş değilim.

179- Çocuk sütten kesildikten sonra, artık süt emme hükmü yoktur.[14] İhtilamdan (baliğ olduktan) sonra yetimlik yoktur (erginlik çağına eren bir kimseden yetimlik hükmü kalkar). Akşama kadar susmak (konuşmamak için oruç tutmak) meşru değildir. 

Hicretten (küfr vatanını terkettikten) sonra bedevileşmek[15] (göçebe olmak veya küfür vatanını tercih etmek) caiz değildir. Fetihden (Mekke'nin müslümanlar eliyle fethedilmesinden) sonra 

(Medine'ye) hicret etmek olmaz. Nikâhdan önce talak olmaz. Malik olmadan önce de (köle) azad edilmez. Evladın babası, kölenin efendisi, kadının kocası olduğu müddetçe yeminleri doğru değildir.[16] Günah işleme konusunda adak sahih değildir. Sıla-i rahmi (akrabalık ilişkilerini) kesme hususunda yemin etmek de geçerli değildir.

180- Şartlar elverişli olsa da, hiçbir kimse zorluklardan geçmeden hayâtın tadını alamaz. Kim daha münasip bir zamanı bekleyerek hazır olan fırsattan yararlanmazsa, günler fırsatı elinden çıkarır. Çünkü günlerin adeti, (fırsatları) elden çıkarmaktır; zaman ise elden çıkıp gidicidir.

181- Nimetin zekâtı, ihsandır, makamın zekâtı arabulucuktur, bedenin zekâtı hastalıktır, zaferin zekâtı affetmektir. Zekâtı verilen şey ise zayi olmaktan kurtulur.

182- İmam Sadık aleyhi's-selâm musibet vaktinde şöyle buyuruyordu: Hamdolsun Allah'a ki, dinim hususunda beni musibete duçar etmedi. Şükrolsun Allah'a ki, isteseydi beni daha büyük musibete duçar ederdi. Allah'a hamd-u senâ olsun o iş için ki, olmasını istemesiyle o iş oluvermiştir.

183- Allah buyuruyor ki: Kim şaşkın bir kimseyi şaşkınlıktan kurtarırsa ben onu hamid (övülmüş) olarak adlandırırım ve onu cennetime yerleştiririm.

184- Dünya bazı kimselere yöneldiğinde, başkalarının güzelliklerini de onlara giydirir. Yüz çevirdiğinde ise onların kendi güzelliklerini de onlardan alır.

185- Kızlar iyilik, oğlan çocuklar ise nimettirler. İyiliğe karşı sevap verilir, nimetlerden ise sorguya çekilir.

[1] - Belağat lügatta ulaştırma anlamına gelir.

[2] - Âl-i İmran / 197.

[3] - Meryem / 26.

[4] - Tevbe / 78.

[5] - Enfal / 71.

[6] - Bakara / 284.

[7] - Bakara / 30.

[8] - Nisa / 31.

[9] - Yusuf / 55.

[10] - A'raf / 68.

[11] - Saffat / 98.

[12] - Saffat / 112.

[13]- Bu hadis zahiren nakit sermayelerle ilgilidir. Bu günün parasıyla mukayese edildiğinde ister istemez alış gücünün de göz önünde bulundurulması gerekir. Dikkat edilmesi gereken husus şudur: 

Bu gibi hadislerde yaygın olan gerçeklere dikkat çekilerek insanların uyarılması isteniyor. Yoksa helal yoldan büyük bir servet biriktirmenin imkansız olduğu söylenmek istenmiyor.

[14] - Yani çocuk sütten kesildikten sonra, başka bir hanımdan süt emecek olursa, o çocuk hakkında süt emme hükümleri uygulanmaz ve süt veren kadın da o çocuğun süt annesi olmaz.

[15]- Çünkü genelde bedevilerden, ilk yıllarda çok azı İslam'ı kabul etmişlerdi.

[16] - Yani bu gruptaki kimseler, onların müsadesi olmaksızın yemin ederlerse, yeminlerine göre amel etmeleri gerekli değildir.