"Nehc!ul Belağa kitabı fesahat ve belagat ehlinin çeşmesidir.
Belagat ehlinin ve bilginlerin sığınağıdır.
Takva sahiplerinin problemlerini halledicidir.
Nehc'ul Belaga'nın metoduna uyanlar
İlerleyerek yüksek makamlara ererler.
İlahi ilimden nurlar aşikar ve tecelli etmiş
Güneş ışınları gibi düzenli yansımakta.
Ondan nübüvvet kokusu alınmakta
İlerleme araçlarını o hazırlar, temin eder
Güzel ve iyi hikmetler bahçesidir.
Yakınlaşıp uzaklaşma bir nur gibidir.
Nehc'ül-Belağa Allah'ın halifesi ilim nurudur.
O ölüleri ve canlıları koruyandır.
Büyük bir ağaç gibi dal ve kolları
Bakışıyla kesinlik, ciddiyet, şeksiz hasıl olur.
Allah'ın seçkin nurudur. ilmin çeşmesidir.
Bu nur Mekke'den seçilmiştir.
O ilim ve hakikatin çocuğudur ki dalları
büyüklere gölge etmiştir.
O en iyi Peygamberin halifesidir.
Bütün düşmanlar istemese de
Allah Peygambere ve ona selam gönderir.
Ta ki karanlıklar aydınlıklar ile yok olur gider.
Selam olsun onların evladı Seyyid Muhammed Razi'ye
Fesahat ehli arasında ciddi ve ihlaslı idi."
Bu nüshada İmam İzzuddin Seyyid Murtaza b. Seyyid İmam Allame Ziyauddin Alem'ul-Huda'ın şiiri de yer almıştır:
"Nehc'ül-Belağa kitabı belagat ehli için aşikardır.
Sözleri büyükler için meşhurdur.
İlmi çok fazileti en üstündür.
Allah'ın gizli sırları onda aşikardır.
Yumuşak bir dille insanları uyarmıştır.
Tüm insanlar yanlışlıklarını gidermek için ona sarılır
Nehc'ül-Belağa bir kuyu gibi çok suya sahiptir.
Ama biten kuyu sularına benzemez.
Hiçbir övücü onun yüce zirvesine ulaşamaz."
Şüphesiz Seyyid Razi Nehc'ül-Belağa'da su arayan ve avuç avuç içen kimse gibi en güzel sözleri bir araya getirmiştir. Nehc'ül-Belağa bir çok İslam ülkesinde büyük bir ilgi ile karşılanmış,
gönüllere taht kurmuştur. Bu naklettiğimiz önemli faydalardan bazılarıydı.
Kendi nüshamızı da Seyyid Razi'nin nüshasıyla ciddi ve dikkatli bir şekilde karşılaştırdık. Asıl nüshadaki kırmızı ve siyah yazılmış yerleri de olduğu gibi aktardık. Hamd Allah'a
mahsustur. Hamd olsun o Allah'a ki ilham verici nimetlerin sahibidir.
Bil ki yazarlardan bir çoğu hatta sahabe ve tabiiler bile Hz. Ali (a.s)'ın hutbelerine, sözlerine itina etmişler ve büyük önem vermişlerdir. Değerli üstadım Mevla Ebul Hasan Şarani, Nehc'ul
Belağa şerhimize bir önsöz olarak yazdığı Arapça makalesinde onlardan bazısının adını saymıştır. Ayrıca Ali bin Abdulazim Tebrizi Hiyabani de (Vekay'ul Eyyam fi-Ehval-i Şehr-i Siyam) adlı
kitabında bunlardan bir grubunun adını saymıştır. Ayrıca biz de "İnsan-i Kamil ez didgah-i Nehc'ul Belağa" adlı Farsça makalemizde bunlardan bazısını tanıtmaya çalıştık. Nehc'ul Belağa'yı şerh
ederken dostlardan bazısı benden bu kitapta yer alan sözlerin kaynaklarını da bulmamı istediler. Ben de elimden geldiğince onların bu istediklerini yapmaya çalıştım. Ama bazı insanların ilahi
hakikatleri ve insan-i kamilin azametini derk edemediğini gördüm. Bu cahiller sözde Hz. Ali zamanında insanların düşünce ufuklarının bu derece kemale ermediğini bahane ederek bu değerli kitabı
inkar etmektedirler. O cahiller Kur'an’da yer alan yüce konular hakkında ne diyorlar? Allah kime nur vermemiş ise onun için bir nur düşünülemez, İnsan-ı Kamil zahiri beşerin ötesinde bir
varlıktır. Nehc'ul Belağa''da yer alan sözler Hz Ali (a.s)'ın diğer sözlerine oranla denizde bir damla mesabesindedir. Seyyid Razi ise sahip olduğu fesahat, belağat, hitabe ve zevk esasınca bu
sözlerden sadece çok edebi olanlarını seçmiş ve Nehc'ul Belağa olarak adlandırmıştı.
Şüphesiz Hz. Ali (a.s)'ın sözleri fesahat ve belağat ehli için bir ışıktır. Konuşmacıların dili bu tür sözleri beyandan ve hutbelerin benzerini irad etmekten büyüklerin kalemleri
böylesine yazılar yazmaktan acizdir. Bilginler Hz. Ali (a.s)'ın nasihat ve hikmetleri karşısında hayretler içinde kalmışlardır.
Nasıl böyle olmasın ki!? Hz. Ali (a.s)'ın sözleri ilahi nurlardan nasiplenmiş ve Peygamber (s.a.a)'in nuraniyeti ile aydınlanmıştır.
Dolayısıyla Hz. Ali (a.s)'ın Nehc-ul Belağası, Kur'an’ın devamı niteliğinde ve Kur’an'ın hemen akabinden gelen bir eserdir. Eski ve yeni bir çok alimler bu inci gibi sözleri anlamak için
derinliklerine dalmışlar ve mümkün mertebe bu değerli eseri açıklamaya çalışmışlardır. Her birisi kendi metoduyla şerh ve tefsir etmeye çalışmıştır. Şüphesiz herkes kabiliyetleri miktarınca
neticeye ulaşmıştır. "De ki:
“Herkes kendi metoduna (mizaç ve meşrebine) göre iş yapar.” Hz. Ali (a.s)'ın sözleri, hutbeleri, mektupları, duaları ve verdiği hükümleri karşısında Nehc'ul Belağa dediğimiz gibi sadece
onun küçük bir bölümünü oluşturmaktadır ve bunların hepsi de insanlara ulaşmıştır. Oysa Ümeyyeoğulları tüm çabalarıyla Hz. Ali (a.s)'ın eserlerini yok etmeye çalışmışlardır. Ancak Allah-u
Teala bizlere şunu vadetmiştir: “Onlar Allah’ın nurunu söndürmek isterler Ancak Allah kafirler istemese de kendi nurunu tamamlayacaktır.”
Hunsari'nin Revzat adlı kitabında Kitab'ul Uruz'un yazarı ve Sibeveyh'in üstadı olan Halil bin Ahmed el-Basri'nin hal tercümesi bölümünde şöyle diyor: "Ona (yani Halil'e) Ali bin Ebi
Talib'in faziletleri soruldu, o ise şöyle cevap verdi: "Dostların korkudan, düşmanların ise kinden dolayı iyiliklerini gizlediği insan hakkında ne diyeyim? Buna rağmen Hz. Ali (a.s)'ın
faziletleri doğuyu ve batıyı kaplamıştır.”
Fahr-u Razi ise Mefatih'ul Gayb kitabında Besmele’nin açık olarak söylenmesi hakkında şöyle demektedir: "Herkes Ali (a.s)'ın besmeleyi yüksek sesle okuduğu hususuna ittifak etmişlerdir. O
bu konuda aşırı hassasiyet göstermiştir. Hükümet Beni Ümeyye'nin eline geçince de Hz. Ali (a.s)'ın etkisini yok etmek için besmelenin yüksek sesle okunmasına dahi engel olmaya çalıştılar. Oysa
akli deliller de bizi ve Hz. Ali (a.s)'ı teyit etmektedir. Her kim Hz. Ali (a.s)'ı önder edinirse şüphesiz dininde ve kendisi için sağlam bir ipe sarılmıştır."
Akıllı olan hiç bir insan Nehc'ul Belağa'yı Seyyid Razi’nin yazdığını ve Hz. Ali'ye isnat ettiğini düşünemez. Bu düşünce oldukça nakıs ve hafif bir düşüncedir ve örümcek ağından daha da
gevşek bir düzeydedir.