1- Kerbela'ya oğru hareket ettiklerinde şöyle buyurdular:Doğrusu bu dünya değişip tanınmaz olmuş ve bütün iyiliklerine sırt çevirmiş; kabın dibindeki azıcık kalıntı sudan ve havası ağır
olan otlaktaki gibi alçak yaşantıdan başka bir şey kalmamıştır.
Hakka amel edilmediğini ve batıldan da kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böyle bir durumda mü'minin ölümü arzulaması haktır. Ben ölümü saadet, zalimlerle yaşamayı ise alçaklık
biliyorum.
İnsanlar dünya kullarıdır; din ise onların dillerine bir yalaktır; dinin sayesinde geçimlerini sağladıkları müddetçe onu koruyup gözetirler; (ama) zorluklarla imtihan edildiklerinde
dindarlar azalır.[1]
2- Yanında başkasının gıybetini eden bir adama şöyle buyurdu: "Ey adam! Gıybet etmekten sakın. Çünkü gıybet, cehennem köpeklerinin katığıdır."
3- Bir adam İmam'ın nezdinde: "Liyâkatli olmayan birine ihsan yapıldığında zayi olur." dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Hayır! Öyle değildir; ihsan hem iyilere ve hem de
kötülere yağan yağmura benzer."
4- Allah, gücünü aldığı kimseden itaat istemediği gibi, teklif yükünü de ondan kaldırır.
5- Bazıları Allah'tan bir şey umarak ibadet ederler; bu tacirlerin ibadetidir. Bazıları da korkarak ibadet ederler; bu da kölelerin ibadetidir. Bazıları ise Allah'a şükür olarak ibadet
ederler; bu da hür insanların ibadetidir; işte en faziletli ibadet budur.
6- Bir adam İmam aleyhi's-selâm'a selam vermeden: "Nasılsınız? Allah âfiyet versin." dediğinde şöyle buyurdu: "Evvel selam, sonra kelam. Allah sana da âfiyet versin." Daha sonra buyurdular
ki: "Selam vermedikçe hiçbir kimseye konuşma müsaadesi vermeyin."
7- Allah'ın, kendi kulunu istidracı (gafil avlaması), ona bol nimet verip şükretmek başarısız kılmasıdır. (Fırsatı elinden kaçıncaya kadar nimetle meşgul olup velinimetini
hatırlamamasıdır.)
8- Abdullah ibn-i Zübeyr,[2] Abdullah ibn-i Abbas'ı Yemen'e sürgün ettiğinde, İmam aleyhi's-selâm ona şöyle bir mektup yazdı: "Allah'a hamd, Peygamber'e salat ve selamdan
sonra:
Zübeyr oğlunun, seni Tâif'e sürgün etme haberi bana ulaştı; Allah bu vesileyle ismini yüceltip günahını affetti. Şüphesiz salih insanlar, bela ve zorluklara duçar olurlar.
Eğer Allah sadece iyi işlerle seni mükâfatlandırsaydı, sevabın az olurdu. Allah-u Teâla, musibet vakti sabır, nimet vakti ise şükretmeyi bize ve size mukadder eylesin ve kıskanç olan
düşmanı ebedi olarak (musibete uğradığımızdan dolayı) sevindirmesin.
9- Bir adam gelip İmam aleyhi's-selâm'dan yardım istediğinde İmam şöyle buyurdu: Ağır bir borcu, gücü aşan yüklü bir tazminatı ödemek ve aşağılayıcı fakirlik dışında ağız açmak doğru
değildir. O adam: "Bunlardan biri için gelmişim" dediğinde, İmam aleyhi's-selâm kendisine yüz dinar verilmesini emretti.
10- İmam aleyhi's-selâm oğlu Seccad aleyhi's-selâm'a şöyle buyurdu: "Ey oğlum! Allah'tan başka yardımcısı olmayan kimseye zulmetmekten sakın."
11- Adamın biri: "Rabbinin nimetini ise durmadan an."[3] ayetinin anlamının ne olduğunu sorduğunda İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular: "Allah-u Teâla, din hususunda ona (Peygamber'e)
bağışta bulunduğu nimetleri sürekli anmasını emretmiştir."
12- Ensardan birisi İmam aleyhi's-selâm'a ihtiyacını karşılaması için ricada bulunmak istediğinde, İmam şöyle buyurdu: "Ey ensari kardeş, yüzünün suyunu dökme, isteğini bir kâğıda yaz, ben
Allah'ın izniyle seni sevindirecek bir şey yaparım." Ensari şöyle yazdı: "Ya Eba Abdillah, filan adamın benden beş yüz dinar alacağı vardır, beni sıkıştırıyor;
durumum düzelinceye kadar bana mühlet vermesi hakkında onunla konuş." İmam aleyhi's-selâm mektubu okuyup evine girdi ve içerisinde bin dinar olan bir kese getirip şöyle
buyurdu:
"(Bu) beş yüz dinarla borcunu öde, geri kalan beş yüz dinarla da geçimini sağla. Bu üç kimsenin dışında hiç kimseye ağız açma: Dindar, yiğit ve soylu. Çünkü dindar kendi dinini koruması
için ihtiyacını karşılar. Yiğit de (seni ümitsiz etmeyi) kendi yiğitliğine sığdırmaz, utanır. Soylu ise ihtiyacın için yüzünün suyunu dökmeye mecbur kaldığını bildiğinden, haysiyetini korumak
için seni eli boş geri çevirmez."
13- Kardeşler dört kısımdır: 1- Sena ve kendine yararı olan. 2- Sena yararı olan. 3- Senin zararına olan. 4- Ne sana ve ne de kendine yararı olan.
"Bunlardan maksat nedir?" diye sorulduğunda; İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Senin ve kendi yararına olan kardeş, davranışıyla kardeşliğin sürekli olmasını isteyip yok olmasını
istemeyen kardeştir.
Böyle bir kardeşlik hem senin, hem de onun yararınadır. Çünkü kardeşlik devam ederse, her ikisinin hayatı tatlı olur, bozulduğu takdirde de kökten batıl olur (her ikisi zarar görür). Senin
yararına olan kardeş de kendisini tamahkârlıktan uzaklaştırıp sırf kardeşlik için sana ilgi gösteren ve dünyevi hiçbir yarar ve çıkar gözetmeyen kardeştir.
İşte bu kardeş tüm vücuduyla senin yararınadır. Senin zararına olan kardeş de felaket ve sıkıntıya düşmeni bekleyen, sırlarını açan, kabileler arasında adına yalan uyduran ve kıskançlar
gibi de yüzüne bakan kardeştir. Yegane Allah'ın lâneti bu kardeşin üzerine olsun. Sana ve kendine yararı olmayan kardeş de Allah'ın,
vücudunu ahmaklıkla doldurduğu ve rahmetinden uzaklaştırdığı kimsedir. (Böyle bir adamın) kendisini sana tercih ettiğini ve senin yanında olan şeye cimrilikle göz diktiğini
görürsün.
14- Kabul görmenin belirtilerinden biri akıllılarla birlikte oturmaktır. Kâfirden gayrisiyle çekişmek cahillik alametlerinden biridir. Alimin nişanelerinden biri de kendi sözünü
eleştirmesi ve muhtelif görüşlerin hakikatinden haberdar olmasıdır.
15- Mü'min, Allah'ı kendisine sığınak, sözünü ise ayna edinir; bazen mü'minlerin, bazen de gaddarların sıfatına bakar; onların sıfatlarından incelikler elde eder, kendisini iyice tanır,
üstün zekâsıyla yakin makamına ulaşır ve nefsini temizlemekte de güçlü olur.
16- Özür dilenecek hareketten sakın. Zira mü'min ne suç işler ve ne de özür diler, ama münafık her gün suç işleyip özür diler.
17- Selamın yetmiş hasenesi (sevabı) vardır; altmış dokuzu selam verene, biri ise selamın cevabını alan kimseyedir.
18- Gerçek cimri, selam vermekte cimrilik yapan kimsedir.
19- Allah'a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse umduğundan uzaklaşarak, korktuğu şeye yaklaşmaktadır.
[1]- İmam aleyhi’s-selâm bu kısa konuşmayı Kerbela’ya giderken yapmıştır.
[2]- Abdullah ibn-i Zübeyr hicri 65'de, yani Kerbela vakıasından 5 yıl sonra Mekke'de hilafete ulaştı. Binaenaleyh bu mektubun, İmam Hüseyin aleyhi's-selâm'dan olması mümkün
değildir.
Bu mektubun, Hz. Seccad aleyhi's-selâm'dan olması daha muhtemeldir. Abdullah ibn-i Abbas'ın, hadisin metninde zikredildiği gibi ve tarih kitaplarının da naklettiğine göre, sürgün edildiği
yer "Tâif"dir; Yemen'le hiçbir ilişkisi yoktur.
[3]- Duha/11.
İmam Zeyn-ül Abidin (a.s)’dan Zühd, Hikmet, Marufu Emretme, Münkerden Nehyetme ve Benzeri Konularda Nakledilen Hadisler
öğüt
İmam aleyhi's-selâm'ın her cuma günü ashap ve taraftarlarına yaptığı nasihatler:
Ey insanlar! Allah'tan korkun ve bilin ki, O'na döneceksiniz ve o gün herkes, yaptığı her hayır ve kötü amelini hazır bir halde karşısında bulacak ve işlediği kötülükle arasında çok uzun
bir mesafenin olmasını dileyecektir. “Allah kendisinden sakınmanızı emretmektedir.[1]”
Yazıklar olsun sana ey gafil Adem oğlu! Oysa senden gaflet edilmemekte; ecelin her şeyden daha hızlı sana doğru sür'atle gelmektedir; seni arıyor, seni yakalamasına bir şey
kalmamıştır.
Nerdeyse vaktini tüketmişsin, ölüm meleği canını almış ve kabrinde yalnız başına bırakılmışsın, ruhun tekrar sana döndürülmüştür. Münker ve Nekir adlı iki melek seni sorgu ve sıkı imtihana
çekmek için aniden,
habersiz olarak yanına gelmişlerdir. Bil ki, onların senden soracakları ilk soru, taptığın Rabbin, sana gönderilen peygamber, inandığın din, okuduğun kitap, itaat ettiğin imam hakkında ve
ömrünü nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp ve nerede harcadığından olacaktır.
Korunmak için kendine bir vesile hazırla! Nefsini yokla, imtihan ve sorguya tabi tutulmadan önce kendine cevap ara. Eğer iman eden, dinini tanıyan, doğrulara uyan ve Allah'ın velilerini
sevenlerden olursan
(o zaman) Allah, delilini (vereceğin cevabı) sana bildirir, dilini doğruya açar ve böylece güzel cevap vererek cennet ve Allah’ın rızasına kavuşmakla müjdelenirsin. Melekler rahmet ve
nimetle seni karşılarlar.
Böyle olmadığın takdirde dilin tutulur, delilin batıl olur, cevap vermekten aciz kalarak cehennemle müjdelenirsin ve azap melekleri cehennemin kaynar suyu ve yakıcı ateşiyle seni
karşılarlar.
Ey Adem oğlu! Bil ki, bunun ötesi kıyamet günüdür O gün daha büyük, daha korkunç ve gönülleri daha çok incitendir. İşte o gün bütün insanların bir araya toplanıp hazır olacağı ve her şeyin
ortaya çıkacağı bir gündür.
O günde Allah öncekileri ve sonrakileri bir araya toplar; o gün sûra üfürülür; kabirler alt-üst edilir; o gün pek yakındır. O gün korkudan yüreklerin ağızlara gelerek hapsedildiği bir
gündür. O gün hatalardan geçilmez,
hiç kimseden fidye alınmaz, hiç kimseden mazeret kabul edilmez ve hiç kimseye tövbe etme müsaadesi verilmez. O gün iyiliklere karşı mükâfat, kötülüklere karşı da cezadan başka hiçbir şey
ortada yoktur. Kim bu dünyada mü'min olur ve bir zerre kadar hayır veya şer işlerse (o gün) onu bulur.
Öyleyse ey insanlar! Allah'ın sizleri, kitab-ı sadık ve beyan-ı natıkta yasakladığı isyan ve günahlardan korkup sakının. Mel'un Şeytan sizleri çabuk erişilebilen şehvet ve dünya
lezzetlerine davet ettiğinde kendinizi Allah'ın mekr (düzen) ve azabından emin görmeyin.
Zira Allah buyuruyor ki: "Takvalı kimseler, Şeytan'ın bir vesvesesine uğradılar mı düşünürler bir de bakarsın ki basiret sahibi olmuşlar bile."[2]
Allah korkusunu, kalbinize yerleştirin ve Allah'ın vaad ettiği dönüşteki güzel sevapları ve korkuttuğu şiddetli azapları hatırlayın. Çünkü bir şeyden korkan, ondan sakınır ve bir şeyden
sakınan, onu terkeder.
Dünya hayatının süslerine gönül bağlayan ve kötülük düzenleri kuran gafillerden olmayın; Allah buyuruyor ki: "Kötülük düzenleri kuranlar, Allah'ın onları yere batırmayacağından, yahut hiç
anlamadıkları bir yerden başlarına bir azap gelmeyeceğinden, yahut dönüp dolaşırlarken tutup onları helak etmeyeceğinden emin mi oldular? Onlar O'nu aciz bırakamazlar."[3]
Allah'ın kitabında sizleri korkuttuğu şeylerden korkun ve zalimlere verdiği azap vadelerinin bazılarının size de inmeyeceğinden emin olmayın. Allah-u Teâla başkalarının hikâyesini
anlatmakla size öğüt vermiştir.
Mutlu kimse, başkalarından öğüt alan kimsedir. Allah, kitabında sizden önce şehirlerde zulmeden insanlara ne yaptığını, şöyle duyurmuştur: "Zulmeden nice şehirleri helak ettik ve ondan
sanra diğer kavimler yarattık. Onlar azabımızı hisseder etmez oradan kaçmaya başlıyorlardı. Kaçmayın, dönün sahip olduğunuz mallara, nimetlere ve evlere; çünkü sorguya çekileceksiniz." Onları
azap yakaladığında: "Yazıklar olsun bize, gerçekten de zulmetmiştik biz." derlerdi."[4]
Ey İnsanlar! "Eğer Allah-u Teâla, bu ayetten kâfirleri kasdetmiştir" derseniz o zaman nasıl olur bu? Oysa ki Allah (sonraki ayetlerde) şöyle buyuruyor: "Kıyamet günü, adalet terâzilerini
kuracağız, hiç kimseye zulüm olunmayacak; hatta hardal tanesi ağırlığında bir şey bile olsa getireceğiz onu. Hesap gören olarak biz yeterliyiz."[5]
Ey Allah'ın kulları! Bilin ki, müşrikler için terazi kurulmayacak ve hesap defterleri de açılmayacak; onlar hesapsız, grup grup cehenneme dahil olacaklardır. Teraziler sadece müslümanlar
için kurulur ve amel defterleri de sadece onlar için açılır. Öyleyse ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah dünya süslerini hiçbir dostu için sevmemiş;
onları dünyanın malına, varlığına ve çabuk erişilebilen zahiri güzelliklerine de rağbetettirmiştir. Allah, dünya ve dünya ehlini, yalnızca insanlardan hangisinin ahiret için daha güzel
çalıştığını denemek için yaratmıştır. Allah'a andolsun ki, bu konu hakkında sizlere örnekler verilmiş ve akledenler için ayetler beyan edilmiştir. Öyleyse ey mü'minler! Akleden kimselerden olun.
Güç ancak Allah'tandır.
Allah'ın, ilgisiz olmanızı istediği bu dünya hayatının çabuk erişilebilen nimetlerine meyletmeyin. Zira sözü hak olan Allah buyuruyor ki: "Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir
ki,
onunla insan ve hayvanların yiyeceği bitkiler yetişip birbirlerine karışmıştır. Yeryüzünün süslenip bezendiği ve yerin sahiplerinin bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada gece
veya gündüz, buyruğumuz o yere gelmiş ve orayı, sanki bir gün önce üzerinde yaşantı yokmuş gibi biçip kurutuvermişti. Düşünen millet için ayetleri böylece uzun uzun açıklıyoruz.[6]
Dünyaya meyletmeyin. Zira Allah-u Teâla Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'e şöyle buyuruyor: "Zulmedenlere meyletmeyin; sonra ateş size de dokunur..."[7] Bu dünyaya ve dünyada
olana,
bu dünyayı kendisine ebedi yurt ve sabit vatan edinenin güvendiği gibi güvenmeyin. Çünkü bu dünya sabit kalmayacaktır. Burası azık toplanacak ve amel edilecek bir evdir.
Günleri yok olmadan ve Allah tarafından tahrip edilmesine izin verilmeden önce, salih amelleri azık edinin. Zira Allah ilk olarak dünyayı icad ve bayındır kıldığı gibi, onu yok edecektir.
Çünkü O'dur, bu dünyanın velisi (sahibi).
Allah-u Teâla'dan, takvayı azık etmekte ve dünyaya karşı ilgisiz kalmakta bize ve size yardım etmesini, bizi ve sizi dünya hayatının çabuk elde edilen geçici metasına meyletmeyen ve
ahiretin kalıcı sevabına rağbet edenlerden kılmasını niyaz ederim. Şüphesiz ki biz O'nun içiniz ve varlığımız da ondandır. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
[1]- Al-i İmran Sure'sinin 28. ayetine işarettir.
[2]- A'raf/200.
[3]- Nahl/47-49.
[4]- Enbiya/11-14.
[5]- Enbiya/49.
[6]- Yunus/23.
[7]- Hud /112.