238:Hakemeyn Hakkında

Aşağılık kaba kişilerdir; bayağı huylu kullardır. Her yandan toplanmışlar, her kötülüğe bulanmışlar. Din hükümlerini öğrenip edep kaidelerine uymaları, belleyip yola gelmeleri gerekli olan, buyruk altına girmeleri, başlarına buyruk bırakılmamaları icâb eden kişilerdir. Ne Muhâcirlerdendir onlar, ne Ansâr'dan; ne de daha önce Medîne'de yerleşenlerdir.
Bilin ki onlar, toplumun içinden kendilerince sevilen, istenen en yakın kişiyi seçtiler. Sizse istemediğiniz, sevmediğiniz en yakın kişiyi seçtiniz. Abdullah bin Kays'in dün dediklerini hatırlayın; diyordu ki: Bu bir fitnedir, Müslümanlar arasında hakla batıl belli değildir; yaylarınızın zırhlarını kesin; kılıçlarınızı kınlarına sokun.[56]
Doğru söylüyorduysa zorlanmadan gitmekte yanıldı; yalan söylüyorduysa töhmet altına girdi. Amr ibn'il-Âs'a karşı Abbas oğlu Abdullah'ı gönderin; fırsattan faydalanın; İslâm'ın elinde olan uzak şehirleri kaplayın, kavrayın, koruyun. Görmüyor musunuz ki şehirlerinizde savaşıyorlar; onları elde etmeyi umuyorlar.
* * *
125:(Hâriciler hakem kabûl etmesini, sonradan kınayın-ca buyurdular ki:)
Biz insanları hakem yapmadık, Kur'ân'ı hakem tâyîn ettik. Kur'ân, iki yaprak arasındaki kitaptır; dille söylemez; çâresiz onu okuyup anlatacak biri gerek. Onunla söz söyleyenler, insanlardır. Şamlılar bizden, Kur'ân'ı hakem tayin etmemizi istediler. Yüce Allah'ın kitabından yüz çevirecek kişiler değiliz biz ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, "Bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, Allah'a, Peygamber'e başvurun" buyurmuştur (4, Nisâ', 59). Allah'a başvurmak, Kitabıyla hükmetmemizdir; Peygamber'in sünnetine başvurmak, onun hükmüne, onun sünnetine uymamızdır. Allah'ın Kitabıyla gerçek olarak hükmedilecekse biz, onunla hükmetmeye herkesten daha ziyade layığız; Allah'ın Rasûlü'nün sünnetine uyularak hükme varılacaksa biz, insanlar arasında onunla hükmetmeye en fazla hakkı olanlarız, ona ehil bulunanlarız.
Ama neden hakeme razı olarak mühlet verdin derseniz cevabım şudur: Bilgisiz de gerçeği bilsin, öğrensin, bilgi sahibi de bilgisini büsbütün arttırsın; bunu istedim, bunu diledim; Allah belki bu uzlaşmayla bu ümmetin arasını bulur, düzeltir, bu zaman içinde biraz soluk almasını sağlar, gerçek aydınlanır, sapıklık ortadan kalkar dedim.
Gerçekten de Allah katında insanların en yücesi, gerçek, onun elde edeceği şeyi azaltsa, onu derde, gussaya salsa, batıl ona fayda verse, elde edeceğini çoğaltsa bile gerçeğe uyanı, onunla amel edenidir.
Neden şaşkına dönüyorsunuz, neden bu fitne nereden geldi size, düşünmüyorsunuz? Gerçeğe uymakta şaşırıp kalan, onu bir türlü görmeyen, zulme sarılan, ondan ayrılmayan, kitabın hükmünü anlamayan, doğru yoldan çıkıp sapan topluluğa karşı yürümeye hazırlanın. Fakat siz, ne güvenilir, ne dayanılır kişilersiniz, ne yoldaşlık edilecek dostlar. Savaş ateşini yalımlayacak ne kötü kişilersiniz siz, Yuf olsun size; dertlere düştüm, belâlara uğradım sizinle. Birgün savaşa çağırıyorum sizi; birgün gönlümdeki dertleri söylüyorum size, danışıyorum sizinle; fakat ne çağırdığım zaman doğru özlü, vefâlı kişilersiniz siz, ne sır söylenecek, güvenilecek kardeşler.
* * *
127:(Hâricilere karşı buyurmuşlardı ki:)
Tutalım, benim yanıldığımı, doğru yoldan saptığımı sandınız; benim bu hareketim yüzünden neden bütün Muhammed ümmetini de sapık sayıyorsunuz? Neden benim yanılmam yüzünden onları da yanılmış biliyor, benim suçum yüzünden onları da kâfir sanıyorsunuz?
Kılıçlarınız omuzlarınızda; onları suçsuzlara sallıyorsu-nuz; suçluları suçsuzlara katıyorsunuz. Oysa siz de bilirsiniz ki; Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Rasûlullah evli olarak zina edeni recm etmiş, sonra ona namaz kılmıştır, mirasını da, miras düşenlerine vermiştir. Adam öldüreni öldürtmüş, mirasını ehline pay etmiştir. Hırsızlık edenin elini kestirmiş, evli olmadığı halde zina edeni dövdürmüş fakat sonra Müslümanların haklarından onlara düşen hakkı da kendilerine teslîm eylemiştir; onlar da Müslüman kadınları nikâhlamışlar, onlarla evlenmişlerdir.
Demek ki, Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Rasûlullah onlara, suçlarının cezalarını vermiş, Allah'ın hükmünü tatbik etmiş, fakat Müslümanlıkta haklarını onlardan men etmemiş, adlarını Müslümanlıktan çıkarmamıştır. Sizse insanların en kötülerisiniz; Şeytanın azgınlığa, isyana sevk ettiği, şaşkın bir halde sapıklığa sürdüğü kişilersiniz.
Yakındır, benim yüzümden iki bölük helâk olur gider: Bir bölüğü, beni fazlasıyla sevendir; sevgi, gerçek olmayan inanca yürütür onu; öbürü, bana buğuz edendir; buğuz, gerçek olmayan yola salar onu. İnsanların hayırlıları, hak-kımda ne ileri gidenleridir, ne geri kalanları. Onlar, orta yolu seçerler. Bu yolu seçin; Müslümanların çoğunluğunun inancına sâhip olun; çünkü Allah'ın (Kudret) eli, topluluktadır. Sakının ayrılıktan; insanlardan ayrılan, Şeytana kul olur; sürüden ayrılan koyunun kurda lokma olması gibi.
Bilin, duyun; onların bu inancını güden kişiyi, imamemin altında bile olsa, öldürün.
Tayin edilen iki hakem, Kur'ân'ın dirilttiğini diriltmek, Kur'ân'ın öldürdüğünü öldürmek için tâyîn edilmişti; onların bir araya gelmeleri ayrılığı yok etmek içindi. Kur'ân, bizi onlara uymayı çekerse uyacaktık onlara; Kur'ân bize uymayı emrederse, onlara değil, bize uyacaktınız. Sizi kötü bir işe salmadım; işlerinize ait bir hususta aldatmadım; şüphelere düşürmedim. Seçtiğiniz iki kişiyi, Kur'ân'ın hükmünden çıkmamalarını şart koşarak tâyîn etmiştik, göndermiştik. Onlarsa gerçeği, göz göre göre terk ettiler; cevr olduğunu bile bile kendi kendilerine uydular; cefâ yoluna gittiler. Oysa ki hükümde adaleti, gerçeğe uymalarını, kendi kötü reylerine uymamalarını şart koşmuştuk önceden.
19:(Kufe'de, minberde hutbe okurlarken ve hakemlere ait beyanda bulunurlarken birisi, önce bizi bundan men etmiştin, sonra da bunu kabûl ettin; bilmeyiz hangisi daha gerçek dedi. Hazret, elini alnına vurarak, biati bozan toplumun cezâsıdır bu buyurdu. Kays oğlu Eş'as, Ey Emir'el-Mü'minin, bu söz, senin lehine değil, aleyhinedir deyince de ona hitap ederek buyurdular ki:)
Hangisi aleyhimde, hangisi lehimde, ne bilirsin sen? Allah'ın ve lânet edenlerin lâneti sana ey çulha oğlu çulha, ey kâfir oğlu münâfık. Andolsun Allah'a ki O, seni iki kere tutsak etti; bir keresinde kâfirdin, bir keresinde Müslüman. İkisinden de ne malın kurtardı seni, ne soyun-sopun, ne devletin, ne şerefin, izzetin. Kavmini kılıca götüren, onları ölüme sevk eden kişiye, en yakınının düşman olması, en uzak olanınsa ondan emin bulunması, yerindedir, gerçektir.[57]
184:Haricî şâirlerinden Burc b. Müshir'it-Tâî'nin "Hüküm ancak Allah'ındır" dediğini duydukları vakit ona buyurdular ki:
Sus bre ön dişleri düşmüş adam, Allah çirkinleştirsin seni; Andolsun Allah'a ki hak açığa çıktığı zaman arıktın sen, hor hakirdin sen; sesin bile çıkmazdı; çıksa bile duyulmazdı, o söze uyulmazdı. Ama batıl nâra atınca erkek keçinin boynuzu gibi hemencecik fırladın da başı aştın, söz etmeye düştün.
* * *
44:(Maskala b. Hubayrat'iş-Şeybânî, kaçıp Muâviye'ye gittiği zaman buyurdular ki:)
Allah Maskala'yı çirkinleştirsin, rezil etsin, cezâsını versin. Uluların işini yapmıştı, aşağılık kişilerin kaçışı gibi kaçtı. Onu övecek kişiye fırsat vermeden susturdu onu; yaptığını söyleyecek kişiyi gerçeklemedi, pusturdu onu. Kaçmasaydı kolayına gelini alırdık ondan, kalanı için de mal-mülk sâhibi olmasını beklerdik onun.[58]
181:(Kufelilerden olup Haricîlere katılmak isteyen ve kendisinden korkan bir bölüğün ahvalini anlamak için ashabından birini göndermişti. Dönüp gelince, emin olup yatıştılar mı, yoksa kötü bir düşünceye kapılıp gittiler mi diye sordu. Gelen kişi, Yâ Emir'el-Müminin gittiler deyince buyurdular ki:)
Uzaklaşıp helâk olsunlar, Semud kavminin helâk olduğu gibi.[59] Ama mızraklar onlara uzandı, kılıçlar tepelerine indi mi, yaptıklarına pişman olurlar. Bugün, onları bozgunluğa düşüren Şeytan, yarın, onlardan olmadığını söyler, onları kendi hâllerine bırakır gider.[60] Doğru yoldan sapmaları, azgınlığa, körlüğe uymaları, gerçekten ayrılmaları, sapıklık çölüne düşüp serkeşlik etmeleri, belâ olarak yeter onlara.
* * *
58:(Hakemeyn'den sonra Nehrivan'da toplanan Hâricilere buyurdular ki:)
Kasırga kökünüzü silip süpürsün; sizden söz söyleyen bir tek kişi bile kalmasın, gitsin. Allah'a inancımdan, Râsulullah'la, sallallahu aleyhi ve âlihi, uyup onunla beraber savaşımdan sonra kâfir olduğuma mı şehâdet edeyim? Böyle bir şey yaparsam sapıklığa düşmüş olurum; doğru yoldan şaşmış olurum. Yıkılın gidin en kötü yere; topuklarınız üstünde dönün gerisin geriye. Bilin ki benden sonra sizi kaplayan bir alçalışa düşeceksiniz: keskin kılıca uğrayacaksınız; zâlimler mallarınızı alacak; bu, size yapılıp duran bir âdet olacak.
* * *
59:(Nehrivan'a Hâricilerle savaşa giderlerken buyurdular ki:)
Öldürülecekleri yer, suyun bu yüzü; andolsun Allah'a, onlardan on kişi kurtulmaz; sizden de on kişi helâk olmaz.[61]
60:(Hâricilerle savaş bittikten sonra, Yâ Emir'el-Müminin bu kavim tamamıyla öldürüldü denince buyurdular ki:)
Olamaz; vAllahi onlar daha babalarının bellerindeler, analarının rahimlerindeler. Onlardan biri, bir dal gibi taş gösterdi mi, kesilir, öldürülür; sonuncuları hırsızlığa başlar, adam soymaya koyulur.
* * *
61:(Hâricilerle savaştıktan sonra buyurdular ki:)
Benden sonra Hâricileri öldürmeyin; gerçeği dileyip hata eden, batılı dileyip elde edene benzemez.[62]